İstanbul İmam Hatip Lisesi 5-B
sınıfının 1970-1971 yıllığında Mehmet Akif'in etrafında kümelenmiş öğrenci fotoğrafları var; bu fotoğrafların en üstünde de tanıdık bir çehre:
Recep Tayyip Erdoğan...
İşin ilginci bu mizansen, "
ampul" şeklinde bir zemin üzerine oturtulmuş. Ertesi yıl 6-B'ye geçen öğrenciler, bu kez kökleri derin bir ağacın
meyveleri gibi yerleşmişler tabloya...
Erdoğan, yine en üstteki meyve pozisyonunda...
Kur'an'dan bütünlemeye
NTV için hazırladığımız "Lider Portreleri"nin
Recep Tayyip Erdoğan bölümü için araştırma yapan arkadaşımız Yusuf Kenan Beysülen'in ulaştığı imam hatip karnesi, Başbakan'ın vasat bir öğrenci olduğunu gösteriyor.
1973'te "iyi" dereceyle
mezun olan Erdoğan'ın notları pek parlak değil:
Kur'an-ı Kerim'den ancak bütünlemede geçebilmiş.
Arapçası zayıf; tek
ders sınavından 5 alabilmiş.
Tefsir: 6...
Hadis: 7...
Fıkıh: 7...
Dini derslerinin zayıflığına karşın Milli Savunma'sı 8 Erdoğan'ın...
Mezuniyet karnesinde bir tek 10 var: Beden Eğitimi...
Mehter takımında
Dersleri zayıftı ama Erdoğan sosyal bir öğrenciydi. Okulun bütün faaliyetlerinde yer alıyordu.
1972'de yapılan İstanbul liselerarası münazara yarışmasında, İstanbul
İmam Hatip Lisesi'ne birinciliği getiren ekipte o da vardı.
Ayrıca okulun mehter takımında yer alıyor, uzun boylu olduğu için Mehteran'ın önünde sancak taşıyordu.
Bir yandan da İmam Hatip'in
futbol takımında top koşturuyordu. Yıllar sonra sahada giydiği şort hatırlatıldığında gülecek ve "Bu yönden günahkâr olduğumu biliyorum" diyecekti.
Meczuplar ve hizmetkârlar
Velhasıl sınıfta arkadaşları Kur'an hatmederken o, sokakta, hayatın içindeydi.
Belki de yıllar sonra sınıf arkadaşlarına fark atmasının sırrı buradaydı.
Erdoğan'ın sınıf arkadaşlarından
Abdurrahman Şen'in, Beysülen'e anlattığı bir anı bunu doğruluyor.
Şen, bir gün Karagümrük stadında hocaları Fevzi
Bektaş'la Erdoğan'ın bir maçını izlediklerini anlatıyor. Erdoğan maçta çok iyi oynuyor. Çıkışta Bektaş, Şen'e Erdoğan'ın dersleri zayıf olduğu halde sahanın en iyilerinden olduğunu belirtip diyor ki:
"Bugün
Kuran-ı Kerim'den, Arapçadan benden 9-10 alanlar, yarın birer hacı kızı alıp kenara çekilecekler. Bu ülkeye, bugün bu sahalarda top koşturanlar, sizler hizmet vereceksiniz."
Şen şöyle doğruluyor:
"Bugün bakıyorum, hakikaten bizim sınıfta Arapçası, Kuran'ı, meslek dersleri 9-10 olanlar, bugün birer köşeye çekildiler. Hatta bir kısmı kendilerini iyice meczuplaştırdı. Ama o günlerde kahveye kaçan, sinemaya giden, top oynayan, 'Bu ne biçim imam hatipli' diye eleştirilen öğrenciler, toplumun önünde iş yapan insanlar oldular."
Siyasete komşusu soktu
Dün, tek başına
iktidar olamazsa siyaseti bırakacağını açıklayan Erdoğan, siyasete 33 yıl önce bir komşusunun önayak olması sonucu girmişti.
1973'te İmam Hatip'i bitirmiş, ertesi yıl İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne başlamıştı. O yıl, futbol sayesinde iş de bulmuştu.
Oynamakta olduğu Camialtı futbol takımından 1.
Amatör Küme takımlarından
İETT'ye
transfer olunca İETT Altıntepe Müdürlüğü'nde
işçi olarak işe alınmıştı.
Milli Selamet Partisi'nin meydanlara çıktığı yıllardı. Komşusu, hemşerisi, arkadaşı Nuri
Avcı, MSP
Gençlik Kolları Başkanı'ydı. Onu bir parti toplantısına götürdü. Sonra da partiye üye olmasını
teklif etti. Ama Erdoğan'ın babası koyu AP'liydi. Böyle bir şeye asla izin vermezdi.
Erdoğan, "Üye olurum ama gizli kalsın, babam duymasın" dedi. Böylece, gizlice MSP'ye üye oldu.
Çok kısa zamanda girişkenliği sayesinde MSP'nin
Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olacak, bir yıl sonra da İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı'na
terfi edecekti.
Sistem ve Erdoğan...
Erdoğan'ın yükselişinde
sistemin payı var mı?
Kariyerinin değişik aşamalarına dikkatlice bakıldığında anlaşılıyor ki, istemeden de olsa aslen ona
muhalif olan siyasal sistem, bu yükselişe omuz vermiş.
Hatırlatalım:
12
Eylül geldiğinde Erdoğan İETT'de çalışıyordu. Emine Hanım'la evlenmişti. İki çocuk babası olmuştu.
Erbakan'ın gözdeleri arasına girmişti. MSP'nin Gençlik Kolları Başkanı idi.
Dönemin Sebil dergisi, onu "İslamcı gençliğin gerçek liderlerinden" diye tanımlıyordu.
12 Eylül'de askerle ilk kez karşılaştı. İETT'nin başına bir
komando albay gelince kendi deyimiyle "farklı bir hava esti. O hava kendisine uymadı" ve istifasını verip ayrıldı. Daha 70'lerin sonunda İslamcı hareket tamamen ortadan çekilmişe benziyordu. Sonra ne oldu da birden palazlandı?
Erdoğan'ı yıllardır izleyen araştırmacı Ruşen Çakır'ın buna dair önemli bir gözlemi var: "12 Eylül'de
ülkücü ve
devrimci gençler hapislere dolduruldu. Gençlik boşta kaldı ve burayı büyük ölçüde İslamcılar doldurdu. Eğer onlar da o dönem ülkücüler ve devrimciler kadar telef olsalardı, belki bugün AKP'nin tek başına iktidarına kadar gelen süreç yaşanmazdı."
Ateşten gömlek
Erdoğan askerliğini yapıp döndüğünde
ANAP kurulmuş, eski MSP'liler orada saf tutmuştu.
Yeni kurulan
Refah Partisi adam bulamıyordu. Bu çalışma için görüştüğümüz Çakır'a göre, burada da kritik bir karar verdi. "Ateşten gömlek giydi" ve herkes
Özal'ın peşine takılırken, -hatta söylenti doğruysa Özal kendisine özel
kalem müdürlüğünü teklif etmişken- Erbakan'ı ve onun yeni partisi Refah'ı
tercih etti.
Orada, çok daha hızlı sivrildi. Henüz 31 yaşında, Türkiye'nin en büyük kentinde il başkanı olmuştu. Bir süre sonra da
milletvekili adayı olacaktı.
Sistemin hediyesi
Ruşen Çakır'a göre, Erdoğan'ın siyasal kariyerinde sistemden aldığı bir "büyük hediye" daha var:
Şiir okuma nedeniyle gelen hapislik...
"Bu..." diyor Çakır, "...Erdoğan'a sistemin bir hediyesidir. Onu batırmak isterken tam tersine çıkardılar. Refahyol'un 28
Şubat deneyimi ile Erbakan ve kurmaylarının kötü sınav verişi de o döneme denk gelince Erdoğan'ın önü açıldı."
Tabii "hediyeler" ve tesadüflerle bireysel yeteneğin kesiştiği bu öyküye Erdoğan'ın baştan beri yanından ayırmadığı ekibini,
Albayrak'ların
finans imkânlarını,
MÜSİAD çevrelerinin verdiği desteği de katıyor Çakır...
O destekler arasına son dönemeçte ABD de katılınca 60'ların imam hatip lisesi öğrencisinden 2000'lerin Başbakanı çıkıyor.
Can Dündar/
Milliyet