Milli Görüş içinde siyasete başlayan ve AKP’nin kurucu kadrosu içinde yer alan eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, anılarını kitaplaştırdı. 17-25 Aralık soruşturmalarının ardından Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı görevinden alınan Kocaeli Milletvekili Ergün, partisinin üçüncü dönem şartı dolayısıyla önümüzdeki seçimlere katılamıyor. Bu fırsattan istifade kitap projelerinin ilkini hayata geçirmiş. Böyle bir kitabı niçin yazdığını anlattığı önsözünde, dikkate değer bir soru soruyor: “Milli gelirimiz ve bireysel gelirimiz daha iyi; yollarımız, okullarımız, hastanelerimiz, evlerimiz, arabalarımız daha iyi. Peki, aynı oranda daha temiz, daha dürüst, daha güvenilir, daha ahlâklı bir toplum haline geldiğimizi de övünerek söyleyebilir miyiz? Mütevazı adliye binalarından adalet saraylarına geçtik, fakat yargı kararlarının daha adil olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Bizim kuşak büyük siyasi, sosyal ve ekonomik zorluklar karşısında direndi ve bozulmadı. İlk insanın, cennet şartlarında yoldan çıkmaya daha yatkın olduğunu göstermesi gibi, bizler de şartlar iyileştikçe yozlaşmayalım istiyorum.” Tecrübeli siyasetçi Nihat Ergün, partisi için fabrika ayarlarına dönüş öneriyor. “Bir yenilenme, gözden geçirme fırsatı doğdu. Ne yaparsak yapalım, iktidar yıpratıcı bir şey. İktidar süreci pek çok görev yapan insanı yıpratır. Böyle değişim zamanları bunları değerlendirme, bunlarla ilgili yeni kararlar alma zamanlarıdır. Bir anlamda fabrika ayarlarına dönme, yeniden kendimizi programla zamanıdır.” diyor.
GEZİ OLAYLARINDA GENÇ KUŞAKLARIN DİLİNİ ANLAYAMADIK
‘Tehditler ve fırsatlar’ başlıklı bölümde sorunlardan bir şeyler öğrenmek gerektiğini vurgulayan Ergün, sözü 17-25 Aralık operasyonlarına getiriyor: “İyi analiz edilmesi, sağlıklı sonuçlar ve doğru çözümler üretilmesi gereken olaylardır.” Operasyonun cemaatlerin, tarikatların evrilip başka şeylere dönüşebildiğini söyleyen Ergün, “Diğer taraftan insanların bir süre sonra bürokraside, siyasette, iş dünyasında kolayca yozlaşabildiklerini ve bu yozlaşmanın daha büyük problemlere yol açmadan önüne geçilmesi fırsatını da veriyor.” diyor. Gezi olaylarına da değinen Ergün, şunları yazıyor: “Genç kuşaklarla yaşanan sorun, yeni neslin bu iletişim çağında bizim anlayamadığımız bir duygu ortamında bulunabildiklerini fark edip ona göre bir yaklaşım geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.”
ABDULLAH GÜL ÖNERGESİ BİZE YAKIŞMADI
Nihat Ergün, cumhurbaşkanının seçilme süresinin değiştirilmesiyle ilgili yasada 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçime katılamayacağı yönünde madde eklenmesini de eleştiriyor: “Adalet Bakanı, kanunu Bakanlar Kurulu’na sunduğunda kanun tasarısında böyle bir madde yoktu. Bu madde çok yakışıksız bir şekilde bir önergeyle eklendi… Bunun adresi belli ki mevcut cumhurbaşkanıydı. Bizim kendi arkadaşımıza, kendi seçtiğimiz cumhurbaşkanımıza karşı Parlamento’da böyle bir düzenleme yapmamız gerçekten yakışık almadı.”
BAKANLAR ATANIRKEN DAHA NAZİK YÖNTEMLER UYGULANMALI
Sisteme ve siyasete dair eleştirilerini yumuşak ve yapıcı bir üslupla kaleme alan Ergün, bakanlık atamalarına dair de önemli cümleler kuruyor: “…Aynı usulde göreve atanmaya razı olanlar, aynı usulde görevi bırakmaya da hazır olmalıdır. Ben her zaman buna hazırdım. Ancak bu usul değişmeli ve daha nazik yöntemler uygulanmalı. Başbakanlar da, bakanlar da yıllarca birlikte çalıştıkları kişileri değiştiriyorsa, en azından birkaç gün önceden çağırıp, arayıp, hizmetlerinden dolayı teşekkür etmeyi bilmeliler.”
TÜRKİYE’DE RANTA DAYALI ZENGİNLER ORTAYA ÇIKIYOR
Uzun süre partisinin yerel yönetimlerden sorumlu başkan yardımcılığını da üstlenen Nihat Ergün, dünyada insanların teknolojiye dayalı zenginleştiğini ancak Türkiye’de şehir rantlarına dayalı kısa yoldan zenginliklerin olduğunu ve bunun yolunun da açık olduğunu belirtiyor. “0,25 emsal olan bir yeri 2,5 emsale, 4 emsale çıkartabiliyorsanız, birçok insan bunun peşinden koşar ve sağlıklı bir mekanizma kurulamaz.” diyor.
ULUDERE SÜRECİNDE YANLIŞ YAPILDI
Uludere olayıyla ilgiliyse partisinin tavrına dair adeta özeleştiri yapıyor Ergün: “… Başlangıçta doğru adımlar atılarak yönetilen bir konu daha sonra yanlış söylemler yüzünden yönetilmesi zor bir meseleye dönüştü. Üzüntü bildirme, taziyeye gitme ve artırılmış tazminat ödemenin ardından, ‘Ama onlar da kaçakçıydı’, ‘Asker sınırda mayına basıyor da bunlar niye basmıyor?’ gibi sözler söylenmesi ilk yapılanları değersiz hale getirdi.”
MAVİ MARMARA ÖZRÜ İÇ SİYASETİN TÜKETİM MALZEMESİ OLDU
Ergün’ün eleştirisi sadece çözüm süreci ve Uludere olayına dair değil. Mavi Marmara olayına da değinerek, Türkiye’nin komplekslerinden kurtulması gerektiğini vurguluyor: “Yabancı ülkelerdeki görkemli karşılamalar özellikle dünyanın büyük, önemli, etkili ülkelerindeki üst düzey randevular, görüşmelerin öngörülenden daha uzun sürmesi gibi konuların aşırı derecede önemsenen ve içeride hızla tüketilen siyasi argümanlara dönüşmesini çok anlamsız buluyorum. Türkiye bu kompleksten kurtulmalı, bunlara olması gerektiği kadar önem ve değer vermelidir… Mavi Marmara olayı nedeniyle İsrail Başbakanı’nın, Obama’nın zorlamasıyla özür dilemesi de ertesi gün Ankara billboardlarında iç siyasetin, hatta iç yerel siyasetin tüketim malzemesi haline dönüştü. Bu önemli ve değerli kazanımlar bu kadar kolayca heba edilmemeli. Bunlar hemen harcanacak kazançlar değildir.”