Seçim sonrası Ecevit’siz ilk kurultayını yapan
Demokratik Sol Parti,
yeni döneme hızlı başladı. 22 Temmuz
seçimlerine
CHP ile birlikte giren; ancak daha sonra yollarını ayıran 13 DSP’li
vekil,
cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde
TBMM genel kuruluna girdi. Ve, CHP’nin aksine 367 kaygısını dolaylı olarak kaldıran partiler listesinde yer aldı. Üstelik kendi içinden birini,
Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli’yi
cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. "Ecevitlerin DSP’si" yeni yönetimiyle ‘
demokrasi’ adına adeta aynı kulvarda koştuğu CHP’den rol çaldı. 367 türünden kısır
tartışmalara takılmadı,
sistemi işleten olmayı yeğledi. Hem DSP’yi hem Ecevitleri yakından tanıyan ve izleyen, DSP’nin
kilit isimlerinden
Ankara Milletvekili
Emrehan Halıcı’ya göre
Türkiye’nin
kriz siyasetine ve kriz muhalefetine değil, uzlaşma ve empati muhalefetine ihtiyacı var.
-Türkiye son 6 aydır bir kriz siyaseti çıkmazındaydı. 22 Temmuz ve yeni cumhurbaşkanlığı süreciyle bu aşıldı mı?
Aşmalı, aşıyor. Türkiye çok renkli bir
ülke. Siyasi gücüyle bu renkliliğin, uyumlu bir tabloya dönüşmesi için gerekli olan en önemli şeyse uzlaşma.
FATURAYI HAKEME KESMEMEK LAZIM
-Nedir uzlaşma?
Sadece tarafların belli mevki, makam veya değerleri paylaşması demek değil. Uzlaşma birbirini kabul etmek, aynı düşünce ve dünya görüşünde olmayan insanların da ortak kurallar çerçevesinde birlikte yaşaması demek. Bu ülkenin en önemli kuralı ne?
Anayasa. Anayasa’nın tanımladığı ve emrettiği, bize sağladığı rahatlama alanları bütün
siyasi partiler ve vatandaşlarımızın vazgeçilmezleridir. Uzlaşma ararken, kurallar üzerinden tartışmaları yürütür, kendimize göre bunları yorumlar, eğip bükmek istersek, birbirimizi yaralamaya çalışırsak vatandaşı ümitsizliğe iten ve siyasetten soğutan bir tablo ortaya çıkıyor.
-Kirli siyaset mi bu?
Verimsiz siyaset diyelim. Türkiye’de siyaset sadece seçimler döneminde oluşan bir heyecan dalgası üretmiyor. Her gün yeni dalgalar oluşuyor.
Hani futbolda olduğu gibi. Her hafta yeni maç, yenilenler, yenenler, yönetime sataşanlar, sonuçtan memnun değilse faturayı hakeme kesenler, vesaire var. Futboldaki bu tablo ve anlayış maalesef siyasete de taşınıyor.
-Nasıl normalleşecek peki bu?
Önümüzde ABD ve AB gibi örnekler var. Bunların olumlu yanlarını alıyoruz. ABD’de seçim öncesi siyasi anlayış ve sonrasındaki farka bakın. Dişe diş geçen seçimlerden sonra sanki hiç seçim olmamış gibi devlet mekanizması işler. Seçimlerle gelen kadroya genel bir saygı oluşur. Biz de böyle normalleştirmeliyiz.
ECEVİT, KANALLARIN KAPANMAMASINI İSTERDİ
-Nasıl yapıcı olunacak?
Hükümetin beğenmediğiniz yanlarını
eleştirirsiniz, yapıcı siyasetle onlara
yardım edersiniz. Elinizde çözüm formülleri varsa bunu onlarla paylaşırsınız, eğer bu hükümet de ülke yararını düşünen insanlardan oluşuyorsa bu önerileri değerlendirir. Muhalefetin de iktidarın da bizim olduğunu bilerek hareket etmek gerekir. Kavga eden, kıvılcım bekleyen bir tablo yerine uzlaşan ve üreten bir tablo oluşturmalıyız.
-Cepheleşen değil, uzlaşan muhalefet diyorsunuz?
Muhalefetin birinci görevi tabii ki denetlemektir. Ancak sadece kişilerin hata yapmalarını beklemek değildir. İyiyi
desteklemek, yüreklendirmek, daha sonraki adımlarda vereceği katkıları beyan etmek de muhalefettir. Siyaseten yanlış değil bu. Hükümete değil, ülkeye yapılır bu iyilik ve destek. Halk da bunu görür.
-27
Nisan süreci ve 22 Temmuz seçimlerini DSP nasıl okudu?
Çok özel anlam yüklemeyi doğru bulmam. DSP olarak genel bakışımız çok nettir. Rahmetli
Bülent Ecevit hastalanmadan önce Türkiye’de
ittifaklar yapılması gerektiğini ortaya koymuştu. Bırakın ittifakları, solda sağda bir araya gelmek bile hayal olarak görülüyordu. Onun ortaya koyduğu düşünce şuydu: Türkiye’de siyasi partiler merkezde siyaset kanallarını açmak üzere ittifak yapabilmeli. Bunu yaparken, A’ya, B’ye vs. yönelik söylemedi.
-Siyaset kanallarının daima açık olmasını istiyordu yani?
Evet. Demokrasinin iyi işleyebilmesi için söyledi bunu. 22 Temmuz’dan sonra oluşan parlamentoyu tamamen farklı değerlendirmek lazım.
-Neden?
Bir öncekinde iki parti vardı. Bir temsil sorunu vardı. Böyle olduğu zaman parlamentonun aldığı karar, Türkiye’nin kendi dinamiklerinden kaynaklanan zaman zaman kuşku içeren dönemlerdeki gibi siyasetin, demokrasinin işlemesini engelleyen bir tablo ortaya koydu. Bunu işletmenin yolu ittifaklardı. Ecevit bunu söyledi. Bir başka çözüm barajın kaldırılmasıydı. Partiler ne dedi? Bizim ittifak sorunumuz yok. Milletle ittifak yaparız dediler. Bunu söyleyince alkış alırsın. İttifak güç zafiyeti gibi sunuluyor, algılanıyor çünkü. Bugün güçlü olan bir parti yarın bakarsınız çok az oy alabilir. İttifak kapısı bu yüzden açık tutulmalı. Bir tarafın fedakarlığıyla oluşmuş bir ittifakla seçime gittik. Daha yüksek
oy oranı bekliyorduk, ama olmadı.
-Ne bekliyordunuz?
Oran vermeyelim; ama daha yüksek bekliyorduk. AKP’nin de daha düşük oy alacağını zannediyorduk. Fakat o son 1 ayda yaşadıklarımız, söz konusu süreçlerde AKP,
Tayyip Erdoğan ve
Abdullah Gül’ün bir mağduriyet içinde gözükmeleri ve bunu da seçimde önemli bir unsur olarak kullanmaları oylarını artırdı.
AK PARTİ’NİN BAŞARISINI İYİ ANALİZ ETMELİYİZ
-22 Temmuz neden farklı?
Temsil sorunu çözüldü bir kere. Seçimden sonra Sayın
Başbakan’ın
genel merkez balkonunda yaptığı açıklamayı yakından takip ettik. Olumlu bir açıklamaydı. Başarmış bir partinin lideri olarak Türkiye’yi kucaklamaya, uzlaşmaya açık bir tavır sergileyeceğini söyledi. Siyasetçi ve vatandaş olarak memnun oldum. Genel başkanımızın tepkisi de bu oldu. Biz AKP’nin başarısını bir kere kabul ettik. Takdir ettik. Sayın
Zeki Sezer başarı mesajı gönderdi.
-
Başarılı buluyorsunuz yani?
Kesinlikle. Seçimde yüzde 47 oy alan bir partinin başarısız olduğu söylenebilir mi? Başarılı buldum, bu yüzden takdir etmek gerekir. Benim önerim, bu seçimde umduğunu bulamayan bütün partilerin başarı elde eden AKP’nin bunu nasıl yaptığını iyi
analiz etmeleri.
DSP, SADECE SOLUN PARTİSİ DEĞİL
-CHP-DSP ittifakı yüzde 30 oy bekliyordu. DSP’li seçmenin CHP’ye oy vermediği gibi söylentiler var. Öyle mi gerçekten?
Bu iddiayı analiz etmek için
delil yok. Ama AKP’ye bakın, kendi partisi dışındaki tabanlardan oy alabildi. Benim yorumum, DSP-CHP
halk üzerinde şu an ve seçim öncesi oluşturduğu heyecandan daha fazla heyecan yaratmalı. Sadece DSP’ye ya da sola oy verenlerden değil, hiç ulaşmadığı kitlelerden de oy beklemeli. Bunun için çalışmalı.
-Bu, sağa açılma ihtiyacı mı?
Sağa açılması gerekir demiyorum. DSP sadece solun partisi değildir; Türkiye’nin partisidir, diyorum. O yüzden kurultaydaki en önemli sloganımızdı bu. AKP’nin, Türkiye’yi iyi bir noktaya getirmek için nasıl bir ideolojik çizgisi varsa, DSP’nin de "demokratik sol felsefesi" vardır. Ama sadece solcuları kucaklayan, sağı bir
rakip gibi gören, sağ unsurlarını kendi içinde değerlendirmeye kapalı bir tutum içinde olmayacak bir parti olmalı. Biz uzlaşma, ittifak yaparken,
ANAP’la da SHP ile de görüştük. Tek kıstasımız vardı; Türkiye’nin merkezine oturan, ne sağda ne solda marjinal olmayan sağ ve sol unsurları bir araya getirecek kitlelerden oy almayı düşündük.
ABDULLAH GÜL’E DE OY VERİLEBİLİRDİ
-
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin sürprizi DSP. CHP’nin aksine
Meclis’e girdiniz ve aday da gösterdiniz. Neden?
DSP Türkiye’nin en köklü partilerinden biri. Bu seçimlerde halkın bize ilettiği çağrıyla,
işbirliği ve fedakârlık yaparak Meclis’e girdik. 13 kişiyiz ve biz Türkiye’yi yönetmeye talibiz, bu konuda heyecanımız, kadrolarımız, bürokratlarımız var. Halkla bütünleşme kanalları canlı bir partiyiz. Cumhurbaşkanlığı süreci de biliyorsunuz her zaman sıkıntı yaratmıştır. Ki bu seçimlerin erkene alınma sebebi de tıkanan bu cumhurbaşkanlığı seçim sürecidir. DSP olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birinci beklentimiz, Sayın Erdoğan ile AKP’nin uzlaşma aramasıydı.
-Meclis başkanlığında yapıldı bu?
Toptan ismi ortaya atıldığında iki nedenle memnuniyet ifade ettik. Deneyimli bir siyaset adamı olduğu için iyi bir öneriydi. Ondan daha önemlisi, AKP bu ismi bir uzlaşmayla ortaya koydu. Bu yüzden DSP olarak Toptan’a oy verdik. Aynısını cumhurbaşkanlığında da temenni ettik. Sayın Başbakan’ın sözleri sanki böyle olacak gibiydi. Böyle bir uzlaşma olsaydı DSP olarak biz AKP içinden bir isme oy verebilirdik. Bana sorarsanız, partim adına demiyorum; ama, Sayın Abdullah Gül isminde de uzlaşma sağlanabilirdi.
-Gül’e oy verir miydiniz?
Uzlaşma arayışı içinde Gül’ün de ismi çıkmış olsaydı, Gül’e de itirazımız olmazdı. Benim olmazdı şahsen. Köksal Bey’de yapılan, Sayın Gül’de yapılmadı. Böyle konuşmak, isimleri yaralamak açısından doğru değil. Onu beğeniyoruz, bunu beğenmiyoruz olmazdı. Seçmece mi yapacaktık? Böyle bir tavır
Köşk seçimlerinde yaşanmazdı. Ama bu uzlaşmayı temine yönelik bir atmosfer oluşabilirdi. Gül’ün ismi de uygun şekilde partilere sunulabilirdi. İtirazımız olmazdı.
-Neden?
Sayın Gül başbakanlık yaptı mı? Yaptı. Kaç yıldır dışişleri bakanlığı yapıyor mu? Yapıyor. Ha Abdullah beyle ilgili kuşkular vardı. Cevap veriyor mu? Kısmen verdi, veriyor. En önemlisi ben Türkiye’nin cumhurbaşkanı olacağım dedi. Ben cumhurbaşkanı olduğumda AKP ile ilişkim bitecek, cumhuriyete ve
Atatürk ilkelerine bağlı kalacağım dedi. Bunu yapacağım dediği halde, nasıl olsa yapmazsın, ben senden eminim demek bireysel olarak benim kabul edeceğim bir davranış değil. Bu söylediklerim, DSP’yi bağlamaz. Karşıyım derse, partimle paylaşırım. Ama biz renkli düşünürüz. Parti kararı çıktığında ortak tavırla davranışımızı da ortaya koyarız.
-İddia edildiği gibi Abdullah Gül’ün bir meşruiyet sorunu var mı peki?
Bence Sayın Gül’ün meşruiyet sorunu yoktur. Ona karşı saygı sorunu da olmamalıdır. Anayasaya, iç tüzüğe aykırı hiçbir durum yok. Yazılı kurallar çerçevesinde seçim süreci işledi, işliyor. Yeminine uygun hareket etmeyecek diye varsayarak bir şey söylemek şık değil.
AKSİ OLURSA, SERT REAKSİYON VERİRİZ
-Niyet okumak yanlış diyorsunuz…
Bu şık değil. Abdullah Gül aday olmasın diyebiliriz. Gül yerine başkası olsun, aday olmasın deme, oy vermeme hakkımız var. Eleştirme hakkımız var. Böyle tek sesli, ille de bu cumhurbaşkanı olsun demek mevzu
bahis de değil. Hata yapsa da kimse hatalarını söylemeyecek vs. böyle bir şey yok.
Allah göstermesin bunun milyonda birinin ipucu göründüğünde hepimiz buna uygun reaksiyonlar veririz. Gül uzaydan gelmemiş, birçoğumuzun bilmediği devletin gizli belgelerine ulaşmış birisi var karşımızda. Ben böyle bir cumhurbaşkanı olacağım diyor şimdi. Tabiri caizse kendini bağlamış. Bizim yapacağımız iki şey var. Biz Sayın Gül’e oy vermiyoruz. Sayın İçli’ye veriyoruz. Tamam. Ama 3. turda cumhurbaşkanı olursa, ne meşruiyeti ile ne de temsil ettiği makamla ilgili bir saygı sorunumuz olmayacak, olmamalı.
-Kaygıları olan diğer muhalefet ne yapmalı?
Eğer o insan seçimle gelmişse. Ve makamla ilgili vaatte bulunmuşsa, ilk yapmamız gereken ona inanmaktır iyi niyetle. Bu insani bir sorundur. Yani iyi niyetle yaklaşmak; daha sonraki gelişmeleri takip etmemek, kafamızı kuma gömmek anlamına gelmez. Baştan iyi niyetli olmayı bize ahlakımız, dinimiz emreder, insan ilişkileri emreder. Daha sonra zaten muhalefetin temel görevi denetlemek. Sıkıntı varsa uyaracaksın. Uyarmak bile iyi niyetle. Ama hâlâ diretiyorsa, ondan sonra eleştiri dozunu, muhalefet dozunu artırırsın,
kavganın en ağırını yaparsın.
CHP’DEN FARKLIYIZ, AMA ZARAR VERMEK İSTEMEYİZ
-Meclis’e girmeniz, Zeki Sezer’in açıklamaları… Son dönem siyasetiniz CHP’den farklı olduğunuzu bağırıyor adeta…
(Gülüşmeler) Biz CHP’den farklıyız, AKP ve MHP’den farklıyız. Hepsinden farklıyız.
-Yakın geçmişinizde CHP olmasına rağmen, bir sol partiden de farkınızı ortaya koydunuz.
Bunu bas bas bağırarak söylemeyiz. Ha biz CHP’den farklı olduğumuzu söyleyerek ne CHP’ye zarar vermek isteriz, ne ek bir puan almaya çalışırız. Bizim puan almaya çalıştığımız yer Türkiye. CHP’yle bir mücadelemiz yok. CHP ile birçok düşünülenlerin aksine, seçim öncesinde anlamlı, uygar bir işbirliği yaptık. Saygı, güven, dostlukla ayrıldık. Onlara zarar vermek istemeyiz.
- “DSP Türkiye’nin partisi” demek, aslında “Yeni
hedef, solun merkezi” demek değil mi?
Bir algılamayı değiştirmek lazım. Yapılan odur. Artık sol parti değiliz demiyoruz, demokratik soluz diyoruz. Biz sol partiyiz; ama Türkiye’nin partisiyiz, Türkiye’nin tamamını hedefleyen bir partiyiz. Eskiden insanlar sağa oy veren sola oy verenler gibi bir tavır içindeydi. Bence şu anda
AK Parti’ye oy verenlerin de çoğu AK Partili değil. Yani partili değiller; AK Parti’yi bize göre daha inandırıcı buldular. Türkiye’nin çözümlerine daha hızlı katkı koyabileceklerine inandılar. Ben de, DSP’nin daha yararlı ve kalıcı hizmetler yapabileceğine halkın inanacağına inandığımı söylüyorum. Herkesi solcu yapacağız demiyoruz.
BAŞÖRTÜSÜ, SİYASETE BULAŞMAMALI
-Cumhurbaşkanının eşi başörtülü olursa kriz çıkar şeklinde farklı zeminlerde arayışlar oldu. Devlet başkanı seçildikten sonra Gül’ün eşinin başörtüsünün tartışılması doğru mu?
Yani ben, başörtüsü tartışmasının hiçbir zaman doğru olmadığını düşünüyorum. Türkiye, bu problemi bir şekilde halledebilse. Çünkü bu mesele siyaseti olması gerektiği noktadan alıp hep başka mecralara götürüyor. Yani partilerin ülke için ne yapacakları, hangi projeleri gerçekleştirecekleri tartışmalı. Ancak asıl konular yerine; işte artık kronikleşmiş 3-5 konu var, hep bunlar konuşuluyor. Ve bu konular bazen hak etmediği siyasi primleri bazı partilere kazandırır. Bazen alması gereken oyları alır götürür. Bu yapay ve rahatsız edici bir konudur. Çözüm için sihirli bir formülüm yok. Ama bu sorunun muhakkak çözülmesi gerektiğine inanıyorum.
-Tartışma alanına çekilmemesi gerekir diyorsunuz.
Bunun tartışma alanına çekilmemesi gerekir. Tartışma alanına çeken bütün tarafların bu hassasiyeti göstermesi lazım. Çünkü bazen bu tartışmaları yaparak insanlar ajite edilebiliyor. Kimisi laikliğin, kimisi dinin elden gittiğini, kimisi namus-şeref gibi kavramların zedelendiğini öne sürüyor. Oysa bunlar çok önemli kavramlar. Bu tartışmaların Türkiye’nin gündeminden çıkarılması gerekiyor. Ama bu tek taraflı olmaz. Hep birlikte olacak. Bu olgunluğu gösterebilmeliyiz.
TÜM KURUMLAR, KURALLARA UYMALI
-Siyaset dışı aktörler, müdahaleler konuşuluyor. Bunların demokraside yeri var mı? Türkiye bu sorunu niye aşamıyor?
Belki kurumları konuşmak doğru değil; ancak benim inancım şu. Hayatı ciddiye alıyorum. Ama aynı zamanda oyun gibi görüyorum.
Oyunun kuralları vardır, zorlamaya kalkarsak, oyunun içindeki aktörlerin de görevini yerine getirmesi zorlaşır. O zaman herkesin kendi tanımlanmış kuralları çerçevesinde davrandığı, bu anlamda da herkesin üstlendiği görevleri yerine getirme konusunda verdikleri söze uygun davranmaları gerekir. Kurallar zorlanmaya başladığında maalesef o sistem içindeki tüm kurumlar kendilerinde böyle bir hak görebilirler. Sistem içindeki tüm kurumlar, kurallara saygılı ve sadık olmalılar.
-
Cumhuriyet rejimi tehlikede deniyor. Böyle bir tehlikenin varlığına, hükümetin gizli bir ajandası olduğuna inanıyor musunuz?
Rejimin tehlikeye girme riski her zaman olabilir. Türkiye üzerine oynanan oyunlar her zaman var. Ama ben Türkiye’nin ve Türk halkının sağduyusunun bunları yenebileceğine inanıyorum. Ama birilerinin, hele siyasi partiler gibi aktif kurumların, özellikle bu rejimi değiştirecek, bunların planlanmış gizli ajandası var gibi, aşırı filmleri andıran bir
senaryo içinde yer alacağını düşünmem. Ama her parti içinde bu tür zararlı beklentileri olan, değişikliklerden fayda uman unsurlar olabilir.
HAYATTA OLSA, ECEVİT DE UZLAŞIRDI
-
Rahşan Ecevit’in bu son demokratik açılımdaki (cumhurbaşkanlığı seçimine katılma ve aday çıkarma) payı nedir?
Ben bu sohbeti yaparken parti adına konuşmuyorum. Milletvekiliyim, partinin üyesiyim. Söylediklerim Rahşan Hanım’ı da, partimizi de bu anlamda bağlamaz. Rahşan Hanım’ın partimizle ilişkisi DSP’nin kurucu başkanı olmasıdır. Manevi bağ, gönül bağı vardır. Rahmetli Ecevit’ten sonra kendisinin siyasetle ilgisi minimum düzeydedir. Yıllarını siyasete vermiş, başbakanla bir ömür paylaşmış birisi, zaman zaman Türk halkıyla birikimlerini paylaşıyor. Bu konularda özel bir siyasi çalışma içinde değil, kesinlikle yok.
-Bir telkini yok yani?
Kesinlikle yok. Ama DSP benim gözümde ve birçok insanın gözünde Ecevitlerin partisidir. Fikirlerini bir beş sene öncesine kadar, son parti programına yansıtmış olan, Türkiye’de iz bırakmış en önemli liderlerden biridir Ecevit. Ecevitlere layık olabilmek gibi bir tavır içindeyiz.
Rahşan Ecevit gibi yaşayan birini üzmekten korkarız, ama onun siyasete ilgi duymadığını söylüyorum. Severek isteyerek yaptığı şeyler değil artık bunlar.
-Ecevit olsa cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ne yapardı?
Bilemem. Ama şunu söyleyebilirim, Ecevit hem
koalisyon hem uzlaşma kültürünü ortaya koyan bir insan. Kimse tahmin etmezken,
Erbakan ile koalisyon yapmıştır. Yine en kritik zamanda Bahçeli ile koalisyon kurmuştur. (MHP-ANAP) herkesin beklentisinin aksine zor kararların alındığı,
rekor kıran bir koalisyonu oluşturmuştur. Dolayısıyla Ecevit taviz vermeyen, ilkeli, tutarlı, zikzakları olmayan; ama uzlaşma kültürünü hayata geçirmiş bir liderdir. Yine aynı şeyi yapardı, uzlaşma kapılarını kapatmaz, ilkelerini korurdu.