Hatip Dicle'nin büyük yalanı

Hukuk ve Siyaset Stratejileri Enstitüsü Genel Başkanı Rasim Kuseyri, Hatip Dicle krizinin perde arkasını anlattı.

Hatip Dicle'nin büyük yalanı

Hukuk ve Siyaset Stratejileri Enstitüsü Başkanı Rasim Kuseyri, krizin bilinmeyen yönlerini BUGÜN’e anlattı. Kuseyri, vekilliğinin düşürülmesi konusunda Dicle’yi sorumlu tuttu: “Bununmüsebbibi, yasal problemini gizleyen Dicle’dir.” Balyoz ve Ergenekon sanıklarının tahliye edilmemelerini ise “Kürsüde kim olursa olsun bu kararı vermek zorunda” şeklinde değerlendirdi. - Yaşadığımız siyasi kriz niçin doğdu? CHP BDP ve MHP aday gösterme sürecinde yürürlükteki hukuki kurallar çerçevesinde aday niteliğini kazanmaları hususu tartışmalı ve nihai kararın ancak yargı tarafından verileceği kişileri aday gösterdiler. O dönemde Kılıçdaroğlu'na "gösterdikleri adayların mahkemeler tarafından salıverilmemeleri durumunda tutumlarının ne olacağı" sorulduğunda "yargının takdiri olarak karşılayacaklarını" dile getirdi. - YSK bu kişilerin adaylık başvurusunu niçin kabul etti? YSK başvuru kendisine yapıldığı andaki hukuki statülerine göre kişilerin adaylıklarını değerlendirir. YSK o tarihte ilgili kişiler cezaevinde olmakla birlikte adli sicil kayıtlarında herhangi bir kayıt ve adaylık engeli bulunmadığı için "aday olabilirler" dedi. YSK'nın kararı seçilmeleri halinde tutukluluk halinin sona ermesini gerektirmez. Kaldı ki adaylık statüsü süreç içinde de değişebilir, seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi halinde ilgili kişinin başlangıçta vize almış olması bir anlam taşımaz. - Hatip Dicle'nin ve diğerlerinin durumu farklı mı? Evet. Dicle Yargıtay tarafından mart 2011 'de yani Yüksek Seçim Kurulu'nun açıkladığı seçim takviminde adaylık müracaatının yapılabilmesi için belirlediği 11 Nisan 2011 tarihinden 20 gün önce 22.3.2011tarihinde terör örgütünün propagandasını yapmaktan dolayı aldığı 1 yıl 8 aylık ceza Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.Bu şekilde Hatip DİCLE adaylık statüsü ve seçilme şartlarını kaybetmiştir. Üstelik bu husus kendisi ve avukatları tarafından kamuoyundan ve Diyarbakır halkından gizlenmiştir. Buna dair bilgi YSK'ya ancak 9 haziran günü intikal etmiş, değerlendirme de bu tarihten sonra yapılmıştır. Anayasanın açık hükmü çerçevesinde milletvekili olamayacağı belirlenmiştir. Diyarbakır il seçim kurulu tarafından kendisine verilen mazbata YSK'nın bilgisi dışındadır. Her türlü hakkın yasal temeli olması gerektiği açıktır. Dicle'nin kendisine verilen mazbatanın yasal temeli yoktur. Milletvekili seçilebilmek bakımından yeterli oyu almak seçilmek bakımından gerekli olan asgari şartlardan sadece birisidir, ancak bu şartın yerine gelmesi yeterli değildir. Yeterlilik tam manasıyla adaylık statüsünün kazanılmasıyla mümkündür. Daha mart ayında, adaylık başvuruları başlamadan önce Hatip Dicle adaylık statüsünü pozitif hukuka göre kaybettiğini bilmektedir. Buna rağmen aday olmaya kalkışması iyi niyetten ve halk iradesinin hedefine ulaşması meşru talebinden yoksun olduğu ortadadır. Diyarbakır'da geçerliliğini yitiren yaklaşık yetmiş yedi bin civarında oyun müsebbibi, adaylığının yasal problemini bilmesine rağmen bunu zorlayan ve gizleyen Dicle'nin kendisidir. - Peki Dicle’nin yerine Eronat'a mazbata verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dicle'nin adaylık niteliğini kaybetmesi ardından AK Parti'li Eronat'a mazbatanın verilmesi ilgili yasal mevzuat gereği yapılmıştır.Kaldı ki seçilebilmek için yapılan yasal hesaplamada bildiğim kadarıyla sayın Eronat'ın Diyarbakır halkından aldığı 37.000 oyu vardır bu oyların hiç yokmuş gibi gösterilmesi başta Diyarbakır halkına saygısızlık ve sayın Eronat'a oy verenleri görmezden gelmek ve iradelerini yok saymaktır. Nüfusu düşük olan illerde 13.000 ve 20.000 gibi oylarla milletvekili olanlara bakıldığında Eronat'ın arkasında 37.000 civarında Diyarbakır halkının oyları vardır ve onu temsil etme yükümlülüğü mevcuttur. Eronat sadece sıradaki kişidir. Bu, seçim sonuçları farklı olsaydı başka bir adaya da verilebilecek bir mazbata niteliğindedir. Burada kasıt aramak, halkı provoke etme stratejisinin bir parçasıdır ve haksızdır. Diğer tutuklular ise adli sicil kayıtları itibariyle bir sorunları olmamakla birlikte "salıverilmeleri" mahkeme kararına bağlı olan kişilerdir. YSK'nın, önceden mahkeme kararını öngörerek karar alması ve adaylıklarına vize vermemesi düşünülemez. Adaylık statüsü bu şartta bir hukuki sürece bağlı hale gelmiştir. Tutuklu kişiler aday olacaklar, o andaki hukuki şartları itibariyle YSK tarafından değerlendirilecekler ve nihayet seçilmeleri halinde mahkemeye başvurulacak ve mahkeme de haklarında bir karar alacaktır. Nitekim süreç bu şekilde işlemiş, mahkemeler her üç partiye ait tutuklu sanıklarla ilgili, yine anayasanın açık hükmü çerçevesinde tutukluluk halinin devamına karar vermişlerdir. Bu kişiler halihazırda milletvekili olmak hakkından mahrum değildirler. Mahkemelerin kendilerini salıvermeleri halinde meclise gelip yemin ederek milletvekili olmaları mümkündür. - Krizin çözümü için AK Parti'nin rol alması talep ediliyor. AK Parti'nin üzerine düşen nedir? AK Parti bu krizde taraf değildir. Sorunun kaynağında YSK nin ve mahkemelerin yasallık esasında aldığı kararlara karşı CHP BDP ve MHP nin itirazları vardır. Bu partilerin tutuklu adaylarının hukuki durumu sorunun kaynağını oluşturmaktadır. AK Parti'den talep edilen, mevcut hukuki yapıyı değiştirerek ilgili kişilerin salıverilmelerinin sağlanmasıdır. Tüm partiler hangi şartlarda seçimin yapılacağını bilerek bu seçime girmişler, seçim sonrasında ise kendi arzularıyla seçime dair hukuki uygulamalar arasında anlaşmazlık çıkınca hukukun ardına dolanmak talebini dile getirmişler, bunu sağlamak için de kriz çıkartma stratejisi uygulamışlardır. Krizin arkasındaki iyi niyet meselesi son derece problemlidir. Fakat yine de ülkenin temel konularının başında yeni anayasa gelmektedir. Bu tür yasallık ve meşruiyet arasındaki problemlerin giderileceği başlık da yeni anayasa konusudur. Yapılması gereken meclis çalışmalarına katılarak yeni anayasa için katkı sağlamak ve sorunların çözümünü burada aramaktır. Kanun hükmü açık, tahliye olmaz - Mahkemelerin kararı "delil karartmaya ve kaçma şüphesine" bağlanmaktadır. Milletvekili seçilen kişiler için bu gerekçeler kabul edilebilir mi? Asıl neden suçun mahiyetine ilişkin yasanın açık hükmüdür. İddia edilen suçlama "katalog" suçlarından sayıldığı için, ilgili kişilerin salıverilmelerini talep eden kişiler dahi bizzat hakim kürsüsünde olsalar, bu açık yasal hüküm karşısında tutukluluk halinin devamına karar vermeleri gerekirdi.Suçun vasıf ve mahiyeti takdir yetkisinin bu şekilde kullanımını zorunlu kılmaktadir. Seçilen bütün tutukluların bırakılması sonucu doğar - Sürekli halk iradesinin üstünlüğünden bahsediliyor. Bu kişilerin arkasında halk iradesi varken milletvekili yapılmayarak bu irade çiğnenmiyor mu? Halk iradesinin gerçekleşmesi bir hukuki zemin üzerinde olur. Partilerin seçim yarışları ve halk iradesinin mecliste temsili konusu geçerli hukuk düzeniyle sağlanır. Bu nitelik, keyfiliği, tartışmalı halk iradesi iddialarını ortadan kaldırır. Kişilerin halktan oy almaları seçilebilmeleri bakımından önemlidir ancak şartlardan sadece birisidir. Hukuka uygun olmayan halk iradesi iddiaları keyfi tutumları ve çatışmacı, sorun doğurucu bir siyasi rekabeti getirir. Eğer sadece yeterli oy almayı bir kriter olarak kabul edersek, o zaman, hapishanedeki her tür kişi için seçilmeleri halinde salıverilmeleri gibi tuhaf bir uygulamanın önü açılmış olur. - Tutuklu sanıkların seçilmelerine rağmen mahkemeler tarafından bırakılmamaları karşısında, kimileri bunu yasal ancak meşru olmayan bir karar olarak yorumladılar. Özellikle tutuklu sanıkların salıverilmeleri yolunda tutum alanların bu türden yaklaşımları nasıl değerlendirilebilir? Yasallık ve meşruiyet tartışması hukukun en eski tartışmalarından birisidir. Bir toplumda değişik siyasetlerin farklı meşruluk anlayışları olabilir. Meşruluk yorumları çerçevesinde bir mutabakat sağlamak mümkün olmaz. Yasallık ise meşruiyet tartışmalarının ötesinde ortak ve açık bir hukuki zemini işaretler. Ortada yasallığa ilişkin açık hükümler varken farklı bir meşruiyet yorumuyla yasallığın üstüne çıkmak mümkün olmaz. Toplumların yaşadığı değişim çerçevesinde yasallık ile meşruiyet arasındaki makasın açıldığı düşünülürse buna ilişkin yeni yasal düzenlemeler yine ilgili düzen esasında yapılmalıdır. Bu yer TBMM 'dir. Meşruiyet yorumlarının yasallığın üzerinde olduğunu düşünenler bunu hem kamuoyu önünde tartışabilirler hem de mecliste gerekli yasal değişiklikler için çalışabilirler. Sistem harici zorlamalarla meşruluk anlayışının yasallık haline dönüştürülmesi çabası kabul edilemez.
<< Önceki Haber Hatip Dicle'nin büyük yalanı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER