Kükreyen fare
Hürriyet yazarlarına bir haller oldu. Hepsi bir efelendiler, bir efelendiler, sormayın.
Emin Çölaşan yok artık, ama Hürriyet yazarları, maşallah, birer
Emin Çölaşan oldu.
Dün, birinin “Sana ne lan benim manşetimden?” yazı başlığını manşetine çekmişti Hürriyet... Meğer
Balıkesir Sanayi ve
Ticaret Odası toplantısına katılan bir Ak Parti milletvekili,
gazetenin 'eş fişleyen' manşetine duyduğu tepkiyi orada dile getirmiş, yazar “Sana mı soracağız gazetemize hangi yazıyı yazacağımızı, hangi haberi koyacağımızı?” diye ona celâlleniyor...
Manşetten had bildiren yazarın bu üçüncü kulvar değiştirişi... İlkinde 'aşk yazılarının unutulmaz yazarı' kontenjanına
cevap veriyordu
arkadaş; mavili-turunculu yazılar yazıyordu. Sonra bir baktık, birdenbire Fatih Altaylı'dan boşalan orta sayfaya kuruluvermiş, başka gazete patronlarının ipliğini pazara çıkaran yazılar karalıyor... Bu kulvar değiştirme beni keyiflendirmişti; aklıma geldikçe hâlâ gülerim.
Fatih Altaylılaşma'sına daha yeni alışmıştık ki, bir baktım, dünkü yazısıyla meslekte yeni bir sayfa açmış... Artık Emin Çölaşan-vâri yazıyor. Helâl olsun.
Yalnız o olsa yine iyi, Emin Çölaşan'ın ayrılmasından sonra hemen bütün yazarları farklılaştı Hürriyet'in… Bekir
Coşkun sözgelimi, artık eski
Bekir Coşkun değil; o kontenjanı bir başkası doldurduğu için Bekir Coşkun farklı telden çalmaya başladı. Emin Çölaşan'la ilgili yazısı 'fış fış kayıkçı' tadındaydı.
Hani, şu mini mini bebelere, ellerini kollarını da kullanarak söylediğimiz tekerleme: “Fış fış kayıkçı / Kayıkçının küreği / Pıt pıt eder yüreği / Akşama fincan böreği…”
1993 yılının
ocak ayında, Ankara'daki RV Restoran'da, “Ülkeyi gericilere, menfaatinden başka bir şey düşünmeyen medya patronlarına bırakmama” sözü verenlerin topu taca atmaları karşısında Emin Çölaşan ne düşünüyor acaba? Adamlar, “Uğur, sende tabanca var mı?” diye sorduktan sonra, “Artık birbirimize
destek olmaya karar verdik” diye anlatılan bir inisiyasyondan geçmişlerdi oysa...
Ben de bunu 'silâh üzerine
yemin edilen bir çete' kurma sanıp okurlara da öyle anlatmıştım.
Özür diliyorum. İttihat ve Terakki
örgütüne girenler silâh üzerine yemin ederler, yeminlerine sonuna kadar da sâdık kalırlardı. Kimbilir kaçı o sadâkat yüzünden hayatını kaybetmişti örgüt silâhşorlarının…
Bizim 'grup' üyeleri gürültülü biçimde kovulan arkadaşlarının ardından 'kayıkçı ninnisi' söylemek dışında bir şey yapmadı. Gerçekten çete değilmişler…
Oktay Ekşi'nin Çölaşan'ın kovulması üzerine yazdığı yazıyı okudunuz mu? O da konuyu üzerine alınmayanlardan: “Biz Emin'le
yaşam felsefesi uyumlu insanlarız. Türkiye'nin hem içinde bulunduğu durumu hem de geleceğini genel olarak, birbirine çok yakın şekilde değerlendiririz. / Bu dediklerimi yıllardır sütunlarımızı izleyenler bilir. Ama bilmedikleri bir şey var: / Bu anlayışımız yüzünden ne Emin Çölaşan'a, ne bana ne de başka bir yazara
baskı yahut yönlendirme söz konusudur. Buna karşılık biz de 'ertesi gün kovulmayı' göze almadan yazı yazmayız. Profesyonel kalitemizi -o her ne ise- bu cesaret belli düzeyde tutar. / Kısaca yazılarımız bizim bireysel ve özgürce yaptığımız değerlendirmeleri yansıtır. O nedenle bizleri, aslında mevcut olmayan -olmaması da gereken- 'bir
takımın oyuncuları' gibi görmek yanlıştır. Zaten çoğulcu
demokrasi de bunu gerektirir. O nedenle 'O gitti sen ne duruyorsun?'lar anlamsızdır.”
Ne yapsın Hürriyet okuru başyazarı okuyunca? “Madem yaşam felsefeniz kovulan yazarla uyumlu, peki nasıl oluyor da kovulmasını bu kadar sâkin karşılıyorsunuz?” Çoğulcu demokrasi ha!
Başyazar da
Özdemir İnce gibi Emin Çölaşan'ın Hürriyet'i kendisinin terk ettiğini sanıyor. İnce konuyu 'irdelediği' yazısında bakın ne diyordu: “Emin Çölaşan 30 yıldır tanıdığım; yazılarını dikkatle okuduğum, ciddi, dürüst, doğrucu, okura çok yakın bir yazar. Hürriyet Gazetesi'nden ayrılmak zorunda kalmasına çok üzüldüm.” Vah, vah… Emin Çölaşan ayrılmak zorunda kalmış... Oktay Bey de, “Çölaşan arkadaşımızın Hürriyet'le iş ilişkisi bitince” diye yansıtıyordu kovulma olayını...
Aslına bakılırsa, gazetelerle yazarlar arasındaki ilişki okurun sandığı türden değildir. Hürriyet bir takım, Hürriyet yazarları da o takımın oyuncuları sayılmamalı.
Yazarlar gazetede kendi görüşlerini yazarlar; bazen gazete bazen de yazar ilişkiyi bitirebilir, diğer yazarlara bu süreçte bir şey demek düşmez.
Ancak 'silâh' ile oynayarak birbirinize söz verecek ve gereğini yerine getirmeyeceksiniz veya topu taca atacaksınız; bu garip... Susun hiç değilse.
Fatih Altaylı'nın köşesi ile Emin Çölaşan'ın üslubuna sahip çıkan post-
modern yazar gibi...
TAHA KIVANÇ/YENİ ŞAFAK