Birazdan bakacağınız haritalarda 1946 yılından 2009'a kadar
İsrail'in "topraklarını nasıl genişlettğinin resmi"ni göreceksiniz.
Filistin topraklarının tükenişinin ve İsrail'in işgalinin resmidir.
GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN
İSRAİL'İN HEDEFİ NE?
Hizbullah’ı
hedefe koyup
Lübnan’ı ve oradaki Filistin mülteci kamplarını vuran İsrail, şimdi de
Hamas’ı ‘yok etmek’ için
Gazze’ye saldırdı. İsrail geçen hafta Hamas bahanesiyle vurdu 360 kilometrekareye sıkıştırdığı Filistinlileri. İlk hedefi Gazze’deki kamu ve hükûmet binalarıydı, bir haftanın sonunda vurulmadık okul, cami, parti bürosu, resmî kuruluş kalmadı. Sadece mekânlar değil çocuklar, kadınlar, doktorlar ve ambulanslar da hedefteydi. Hatta, aylarca süren ambargoda Filistinlileri açlıktan ölmekten kurtaran tüneller de vuruldu. İsrail’in niyeti Filistinlilerin tüm hayat damarlarını kesmekti. Ekranlara yansıyan yaralı bir Filistinli babanın feryadı, katliamın boyutlarını ortaya koyuyordu:
“Biz siviliz. Hiçbir örgüte bağlı değilim, sadece Filistinliyim. Hepimizi cezalandırıyorlar. Sivillerin suçu ne? Ölenler İsrailli olsaydı tüm dünya ayaklanırdı. Biz insan değil miyiz? Kendi toprağımızda yaşıyoruz, İsrail’den çalmadık.” İsrail, 2006’da Lübnan’a yönelik saldırısını tekrarlıyordu âdeta. Ancak bu sefer daha planlı, daha sinsi ve daha acımasız... Misket bombalarının yerini adı konmamış,
beyin travmasıyla ölüme yol açan
silahlar aldı.
Camiler bile ‘Hamas militanlarının toplanma yeri’ veya ‘silah deposu’ olduğu gerekçesiyle vurulurken, bilanço gün geçtikçe kabardı; 50’si çocuk 450 Filistinli hayatını kaybetti, 2 bine yakını da yaralandı (2 Ocak itibarıyla). İsrail
Genelkurmay Başkanlığı’na göre,
operasyonun ilk haftasında yaklaşık 500 hedef yok edildi. İsrail, tüm dünyadan gelen
ateşkes çağrılarına
kulak tıkadı.
SADECE HAMAS’I DEĞİL, GAZZE’DEKİ FİLSİTİNLİLERİ TASFİYE PLANI
Peki İsrail ne yapmaya çalışıyor?
Gazze Şeridi’ndeki birçok stratejik hedefe yönelik eş zamanlı ve şiddetli saldırılar aslında büyük bir planın yansıması. İsrail’in sadece Hamas’ı hedef almadığı, Gazze’deki tüm Filistinlileri yerinden edecek bir savaşa hazırlandığı hissediliyor. Çok net ve planlı olarak Gazze’nin muhtemel bir kara harekâtına karşı direniş noktası olabilecek tüm altyapısını yıkıyor.
Ortadoğulu yorumcuların ifadesiyle, tankların yolunu açıyor. Hâlbuki İsrail ordusu daha önceki Gazze saldırılarında sadece Kassam
füzelerinin yapıldığı atölyeler ile fırlatma noktalarını tespit edip havaya uçuruyordu. Şimdi ise yer altı ve yer üstü kaynakları ile sivil
halk “Hamas’ı hedef alıyorum” bahanesiyle yok ediliyor. Bir İsrailli komutanın, “Hamas ile uzaktan yakından alakası olan herkes ve her şey yok edilecek.” demesi operasyonun çok kapsamlı olduğunu ve devam edeceğini de ortaya koyuyor. Diğer taraftan İsrail, daha yapacak çok şeyi olduğunu gösterircesine başta
Birleşmiş Milletler (BM) ve
Türkiye olmak üzere tüm dünyadan gelen ateşkes baskısını göz ardı ediyor. Ateşkesi kabul etmeyi “Hamas’ı meşrulaştırmak” olarak yorumluyor. Hamas’ın yolladığı ‘Kassam’ füzelerini de kendi haklılığını göstermek için kullanıyor. Seçimle gelmiş ve Gazze bölgesini yöneten Hamas’ı ‘
terör örgütü’ olarak gördüğünü tekrar ederek, “Siz de olsanız aynı tepkiyi gösterirsiniz.”
savunmasını yapıyor. İsrail, Hamas’ın füzelerden dolayı bugüne kadar beş vatandaşının hayatını kaybettiğini ileri sürüyor. Ancak, bununla ilgili net kanıtlar ortaya koymaktan kaçınıyor.
İsrail’in korkulu rüyası(!) Kassamlar sahneye 2000 yılında çıkmıştı.
İngiliz manda yönetimine karşı 1930’larda başlatılan ilk Filistin direniş hareketinin önderlerinden İzzettin Kassam’dan adını alan bu roketler, Gazze’de
metal atölyelerinde üretilen; 10 kilogramlık savaş başlığı taşıyabilen basit ve ilkel silahlar. İsrail’i korkutan ise son altı ayda Kassamların menzilinin 6 kilometreden 40 kilometreye çıkmış olması. Balistik ve teknolojik açıdan düşünüldüğünde bu bir devrim. Gazze’den İsrail’in güneyine yönelik füze saldırılarının hedefleri arasına Aşdod, Aşkelon, Kiryat Malaç, Ber-Şiba gibi bugüne kadar güvenli görülen yerler de girdi artık. İsrail, 300 bin nüfuslu bir bölgesinin tehdit altında olduğunu savunuyor.
Amerikan menşeli 2,5 tonluk
lazer güdümlü bombalarla hava ve denizden devam eden
bombardımanın yanı sıra Gazze Şeridi’nin sınırları boyunca tanklarını konuşlandırması İsrail’in operasyonu daha da genişleteceğinin göstergesi. Kaynaklar, İsrail özel güçlerinin
küçük gruplar hâlinde birkaç kez Gazze’ye girdiğini ve vur kaç operasyonlarına başladığını öne sürüyor. Ayrıca bu özel güçlerin yeni hedefleri işaretlediği, kente girecek tank ve zırhlı araçların güzergâhını temizlediği belirtiliyor.
Diğer taraftan şu ana kadarki
bombalama taktiği, ABD’nin
Bağdat bombardımanına benziyor. Yani bir kara harekâtına engel olabilecek bütün insan kaynaklarını, polis akademisini, güvenlik güçlerinin merkezlerini, korunaklı binaları ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla bu bombardıman kara harekâtını haber veriyor. Todays Zaman
Ankara Temsilcisi
Kerim Balcı’nın tabiriyle İsrail Eğer Hamas’ı belli bir pozisyona zorlasaydı, kara harekâtını düşünmezdi. Ama açıkça Hamas’tan bir pozisyon beklemiyor, onu yok etmeye geldiğini söylüyor: “Teslim olması, silah bırakması gibi hiçbir çağrıya tenezzül dahi etmiyor. ‘Yok etmeye geldim’ diyor. Ateşkes çağrılarına kulak asmamasının sebebi de bu aslında.”
YENİ PLAN: KARA HAREKÂTI MI? HAMAS LİDERLERİNE SUİKAST MI?
İsrail’in kara harekâtıyla özel kuvvetlerini Gazze’ye sokup Hamas’a yönelik suikastlara girişebileceği de öngörülüyor. Daha önce bu birlikler adını, Şeyh Ahmet Yasin’e düzenlenen suikastta duyurmuştu. İsrail’in elinde bu tür suikastlar için yeterli istihbaratın bulunduğu da biliniyor. İsrail istihbarat birimleri, bu suikastlarla Hamas’ın lider kadrosunu ortadan kaldırmak da isteyebilir. Hatta operasyon sırasında öldürülen Hamas’ın önde gelen siyasi liderlerinden Nizar Rayan ve beraberindeki 10 kişilik grubun yerini Gazze’ye sızan bu özel birliklerin tespit ettiği belirtiliyor.
Güvenlik uzmanlarına göre ise, ağır bombardımanla Gazze sokaklarını yerle bir ederek bir harekâta girişeceği görüntüsü verse de İsrail’in asıl amacı Hamas liderlerini vurmak. Geçmişte Şeyh Ahmet Yasin, Fethi Şikaki, Yahya Yaş, Abdülaziz Rantisi gibi Hamas’ın üst düzey yöneticilerine suikastlar düzenlemişti İsrail gizli servisi MOSSAD’ın özel birlikleri.
Öte yandan Hamas’ın İsrail’i kara saldırısı için
tahrik ettiğini ifade edenler var. Bu tezin haklılık payı da olabilir. Çünkü Hamas’ın 6 ay süren ateşkes dönemini boş geçirmediği menzili uzayan Kassam füzelerinden belli. Buna ek olarak Hamas’ın Gazze’nin her tarafına kara mayınları ve bubi tuzakları döşediği konuşuluyor. Hamas’ın özellikle Cenin ve Lübnan’da İsrail tanklarına kan kusturan mekanizmalar hazırladığı, Gazze’ye girmesi hâlinde İsrail ordusuna hezimet yaşatacağı dile getiriliyor. Gazze’nin dar sokaklarında İsrail tanklarının hızlı hareket edemeyeceği, yaklaşık 150-200 bin eğitimli ve silahlı savaşçısı bulunan Hamas’ın İsrail askerlerine ağır kayıplar verdirebileceği de ortada. Muhtemel bir kara operasyonunda İsrail, karşısında taş atanları değil, donanımlı bir askerî güç bulacak.
‘ŞAHİNLER’ İÇ SİYASETE Mİ OYNUYOR?
İsrail’de genel
seçime haftalar kala düzenlenen Gazze operasyonunun iç siyasete
bakan yönleri de var elbette. Operasyondan sonra yapılan bir anket, İsraillilerin yüzde 81’inin operasyona
destek verdiğini ortaya koydu. Bu rakam harekât başlamadan önce yüzde 60 düzeyindeydi.
Operasyonla birlikte yolsuzluk suçlamalarından dolayı hükûmetten düşen ve
erken seçime giden
Başbakan Ehud Olmert’in partisi Kadima’nın oy oranını yükselttiği görüldü. Oysa Başbakan Olmert, 7
Aralık’taki olağan bakanlar kurulu toplantısında
Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarını ‘soykırım’ olarak nitelemişti. 20 günün ardından bu sefer bizzat kendisinin daha büyük bir katliama
imza atması, Gazze operasyonunun arkasında iç politik hesapların olduğu tezini güçlendiriyor. Seçim anketlerinin Likud lideri Benyamin
Netanyahu’nun tek başına
iktidar olacağını göstermesi hem
Savunma Bakanı Ehud
Barak’ın
İşçi Partisi’ni hem de Kadima’nın yeni lideri
Dışişleri Bakanı
Tzipi Livni’yi rahatsız ediyordu. Operasyon İsrail’deki iç siyasi dengeleri değiştirirken, İsrail basını da ‘Operasyon seçim için mi yapıldı?’ tartışmalarını başlattı.
Peki, İsrail neden durdurulamıyor? Bu sorunun cevabını belki de yarım asır öncesinde aramak gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin 1920’de Filistin üzerinden İngiliz mandasını tanıması; 1947’de ise Filistin’in biri Yahudi öteki Arap iki devlet olarak paylaşılmasına karar vermesi çatışmanın temellerini oluşturuyor. İlk hata o dönemde yapıldı. Bir yıl sonra İsrail devleti kurulmasının üstünden 24 saat geçmeden,
Mısır,
Ürdün,
Suriye, Lübnan ve
Irak orduları İsrail topraklarına girmişti. İsrail-Arap savaşı olarak dünya tarihine geçen bu olaydan başlayarak Filistin meselesi hep bir alt başlığa indirgendi. 1940’larda Arap-İsrail çatışması olarak görülen mesele, 1980’lere gelindiğinde Filistin-İsrail, son birkaç yıldır da Hamas-İsrail çatışmasına indirgenmiş durumda. Kuşkusuz, Ortadoğu’daki komşu Arap devletlerinin izlediği ‘çözümsüzlüğe destek olan’
politikalarla İsrail’in sınır tanımazlığı işin bu noktaya gelmesinde etkili oldu. Bugün Filistin’in El
Fetih ve Hamas diye iki ayrı halk hareketine bölünmesinin temelleri de hemen Yaser
Arafat’ın ölümünden önce atılmıştı.
Balcı da, dünyanın İsrail’in gösterdiği ve herkesin kabullendiği hâliyle Filistin meselesini ‘Hamas-İsrail çatışması’ndan ibaret görmenin çözümsüzlüğün en temel sebeplerinden biri olduğunu söylüyor.
İsrail, ‘Trans Jordan’ adını verdiği bu coğrafyada Büyük İsrail’in kuruluşunun İngilizlerin diplomatik oyunlarıyla engellendiğini düşünüyor. Filistin devletinin olmaması, İsrail’in devlet meşruiyeti arkasına gizlenerek istediğini yapması sonucunu doğurdu bugüne kadar. Bu
saldırgan politikanın koruyucusu kuşkusuz ABD oldu.
Bush yönetiminde İsrail tehditleri Suriye ve Lübnan’dan
İran’a, Irak’a kadar uzandı. Ancak
Barack Obama’nın seçilmesinden sonra dünya diplomasi ağında oluşturulan mitler ve aşırı iyimser beklentiler son saldırıların neden bu kadar insafsız olduğunun göstergesi.
Bununla birlikte İsrail’i dizginleyebilecek tek
ülke konumundaki ABD’nin sessiz kalması, BM
Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e karşı muhtemel bir karara karşı veto gücünü kullanacağını hissettirmesi, İsrail’in durdurulmasının önündeki en büyük engel. İsrail, Hizbullah’a yönelik saldırısında Bush yönetiminden aldığı desteğin bir benzerini bugün Gazze konusunda görüyor. Ayrıca saldırının Bush’un başkanlıktan ayrılma, Obama’nın
Beyaz Saray’a çıkma dönemine denk getirilmesi de
Washington yönetiminin daha rahat davranmasına yol açıyor. Her ne kadar Obama’nın önce
Afganistan sorunuyla yüzleşeceği tahminleri yapılsa da ilk büyük
dış politika sınavı müttefik ülke İsrail kaynaklı oldu. Fakat Obama’nın sessizliği İsrail’e destek verdiği anlamına gelecek ve ileride İsrail-Filistin sorununa yeni bir yaklaşım getirme vaadini de olumsuz etkileyecek. İsrail’in saldırısını
yeni yıl ve Noel kutlamalarına denk getirmesi ve dünyanın küresel krizle uğraşması yüzünden tepkiler zayıf kaldı.
Arap dünyasının Filistin konusundaki ayrışması da İsrail’in frenlenememesinin sebeplerinden biri. Çoğu Arap devleti Hamas’a destek vermiyor. Mesela Suriye ve İran Hamas’a etkin ve fiili destek verirken, Ürdün, Mısır ve Suudi
Arabistan El Fetih’ten yana tavır koyuyor. Hatta bazı
Arap ülkeleri Hamas’ın ileride
Batı Şeria’ya da hâkim olabileceğini düşündüğünden İsrail’in Gazze operasyonunu kasıtlı olarak görmezden geliyor. Bu ayrışmada
Sünni- Şii cepheleşmesinin yanında nükleer bombaları bulunan ve fevri hareket edip
uçak menziline giren noktaları vurabilen İsrail’den çekinmenin de etkisi var
Durumun her geçen gün daha kötüye gitmesi, hem ABD’nin hem de Birleşmiş Milletler’in Gazze’deki sivilleri korumak için önlem alabilme gücünü zayıflatıyor. Arap dünyasının
Arap Birliği ve
İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) üzerinden İsrail için alacağı kararların
Tel Aviv nezdinde bir anlam ifade etmeyeceği görülüyor. ABD’nin 2003’teki Irak işgalinin ardından bölgesel Arap rolünün zayıfladığı da bir gerçek. Buna ek olarak uzmanlar, uluslararası hukukun ve BM, NATO gibi kurumların ABD vetosundan dolayı
yaptırım gücünün bulunmadığına işaret ediyor. Ancak muhtemel bir müdahalenin BM ve AB’nin de baskısıyla ABD üzerinden gelebileceği, İsrail’in ancak Washington üzerinden durdurabileceği vurgulanıyor. Barışın oraya bir barış misyonu göndererek değil, bizzat İsrail’i operasyondan vazgeçirmekle mümkün olduğu ifade ediliyor. Hamas’ın tek taraflı ilan edeceği ateşkesin bu sürece olumlu bir katkı sağlayacağı kesin. Ancak BM’nin, Güvenlik Konseyi’nde zorla da olsa çıkarılacak bir karar doğrultusunda bölgeye bir barış gücü göndermesi zor görülüyor. Zira İsrail, Lübnan’da bu tür görevler üstlenen BM askerlerini hedef almış, onlara zayiat verdirmişti.
İran’dan yükselen ses de özü itibarıyla Filistinlilere destekten çok onları ‘tahrik’ niteliği taşıyor. Gazze’deki direnişi kutsallaştıran
Tahran, İsrail’i uyarmak yerine Filistinlileri savaşa itiyor. İran’ın savaş tamtamları Lübnan’daki Hizbullah’ı da harekete geçirebilme riskini içinde barındırıyor. Hizbullah’ın Gazze saldırısını
protesto etmek amacıyla İsrail’e göndereceği tek bir füze, ateşin tüm Ortadoğu’ya yayılmasına yol açabilir.
HABERİN TAMAMI AKSİYON'DA...