Taraf Gazetesi Yazarı Leyla İpekçi parti içinden gelecek muhalefetle birlikte bu
seçimde
CHP'ye oy veren bazı CHP'lilerin de değişimden hoşlanmayacağını söylüyor.
İşte İpekçi'nin CHP değerlendirmesi
leylaipekci.jpg' align='right'>
Yeni CHP’nin önündeki en büyük engel
Yerel seçimlerin altını çizdiği sonuçlardan biri de CHP’nin ‘laikçi
yaşam tarzı’ dayatmalarının artık sınıra dayanmış olduğudur. Bundan daha ‘radikal laikçi’ olmanın imkânları çoktan tükenmişti zaten.
‘Yaşam tarzı’ üzerinden belki kitleleri biraraya getirip korkularını kışkırtarak onlara
bayrak sallatmak mümkün olabiliyordu. Ama bundan
toplumsal hayatı, zihni ve kalbi kuşatan donanımlı ve erdemli bir dünya görüşü modeli pek kolay devşirilemiyor.
2007 seçimlerinde bu yönde yapılmaya çalışılan toplum mühendisliği CHP’ye pek bir başarı kazandırmamışken,
Gürsel Tekin –ve Kılıçdaroğlu’nun- gerek hayatın içinde karşılık bulan söylemleri, gerekse
aday seçme, kadro oluşturma ve örgütlenme biçimlerindeki tutarlılık sayesinde CHP çok daha fazlasını gerçekleştirilebildi.
Tekin’in kara çarşaf açılımları CHP içinde tartışılırken, vaktiyle ikna odası kurarak başörtülü öğrencilerin başını açmasına çalışmış şimdinin CHP’li siyasetçileri bile ‘
halkla bütünleşmek adına’ kıstılar seslerini.
Gelgelelim, CHP’nin önündeki en büyük engellerden biri
İzmir. Sandıktan
Tire ilçesi hariç her ilçeden aynı partiyi –CHP’yi- çıkarmış (büyükşehirde ve diğer yerlerde neredeyse açık farkla) İzmir’de, seçim gecesi halk büyük bir
zafer sarhoşluğuyla meydanları doldurmuştu. Sanki kıran kırana bir meydan muharebesi yaşanmış da düşmanı denize dökmüşlerdi.
Bu tespiti gerek İzmir’de gerekse
İstanbul’da yaşayan birçok İzmirliden duydum. Onlardan biri, bir
hukukçu, İzmir’de artık yaşayamaz olduklarını üzülerek anlatmış ve
ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındıklarını belirtmişti geçtiğimiz günlerde.
Kimi CHP’lilerin söylemiyle ifade edersek, İzmir bütün
Türkiye’ye bir
demokrasi dersi mi vermişti bu seçimlerde? Ve herkese de verdikleri oylarla istikamet mi göstermişti? (İzmirliler diyerek genelleştirmek elbette vicdansızlık olur, bu şerhi düşerek, seçim sonuçlarına atfen bu terimi kullanmayı sürdüreceğim yazı boyunca.)
Oy verdikleri partinin bile ‘yaşam tarzı’ söyleminin ötesine geçebildiği bir dönemde, halen, gericilere veya Ilımlı İslamcılara karşı zafer kazandıklarını tekrar edip duruyorlarsa. Giderek ‘öteki’ne karşı tahammülsüzleşiyorlarsa, sözgelimi başörtülülerle gerçek bir karşılaşma yaşamayı dahi istemiyorlarsa. Pencereye astıkları bayrağı başörtülülere karşı bir
silah gibi sallamaktan gocunmuyor ve bunun nasıl faşizan bir tutum olduğunu görmeksizin giderek herkesi kendine benzetmeye çalışıyorlarsa.
‘Muhafazakâr liberal’ denildiğinde gözbebekleri büyüyorsa ama kendilerine ‘
Atatürkçü ve demokrat’ demeye de ısrarlı bir kibirle devam ediyorlarsa.
Geceleri içkili lokantadan çıktıklarında polis kontrolünden kaçmak için o çok korktukları başörtüsünden medet umarak, tıpkı başörtülüler gibi tesettüre giriyor ve bu sayede polis kontrolünden kaçmayı başarıyorlarsa, bunu
komik bir şekilde anlatırken vicdanları sızlamıyorsa.
Çocuklarını
Kürt çocuklarıyla birarada okutmaktan rahatsızlık duyuyorlarsa, Kürt göçmenlerin Batı sahillerinde kazandıkları paralarla
PKK’yı beslediklerine inanıyorlarsa.
Burada
adalet ve hakkaniyet temeline değil de
ırkçılık temeline dayanan bir yaklaşım var dediğinizde size derhal hakaretler yağdırıyorlarsa. Şahsınıza karşı son derece sığ ve yanlış yunluş çıkarsamalara dayalı analizleri ciddiyetle yapmaya kalkıyorlarsa.
“Tam bağımsız Türkiye” sloganlarını atarken,
yerli, bize ait ne kadar değer varsa, –en başta da Atatürk- karanlık emelleri için kullanmış Ergenekoncular tarafından neye alet olduklarını görmüyor ve bunu hakkaniyet ekseninde ifade etmeye çalışanları da mesela ezbere bir biçimde AKP yanlısı ilan ediyorlarsa.
Öte yandan kendilerine
bağımsızlık sloganı attıranların gizlice nasıl ‘ABD yaltakçılığı’ ve cuntacılık yapmış oldukları gerçeğine ısrarla kör kalıyorlarsa. Ve bu ideolojik düşmanlık nedeniyle AKP’nin doğru yaptığı şeylerden bile nefret etmeyi bir kimlik olarak benimsiyorlarsa.
Kendileri gibi düşünmeyen herkesi –velev ki eşi, dostu, akrabası olsun- ‘
yandaş’ olmakla veya beyni yıkanmış olmakla suçlayabiliyorlarsa. Bu sebeple çıkan ve çıkacak her türlü ‘aile kavgası’nda daima kendilerinin alttan alındıklarını dahi fark edemiyorlarsa.
Aldıkları ilk maaşla
yabancı marka ayakkabıları satın alma hayali kurarlarken, küreselleşme çağında kendi kendine yeten bir memleket olmanın parametreleri hakkında hiç kafa yormuyorlarsa. Fakat
Fırat’ın öte yakasındaki
JİTEM mağdurlarının yaşadığı korku ve tehditlere başından beri kayıtsız kalıyorlarsa.
Gürsel Tekin ve ekibine çok iş düşüyor demektir. CHP’nin yeni kadroları İzmirlilerin bu içe kapanmacı, homojen, ö
tekine varolma hakkı tanımayan, gizli faşizan profilini umarız hayatta karşılığı olacak biçimde demokratikleştirmeyi başarırlar.