Türkiye'nin
darbeler
defterini kapattığının altını çizdi. 27 Mayıs'tan 27 Nisan'a uzanan müdahale süreçlerini ise bugünkü sıkıntıların ve
demokrasi çıtasının düşük kalmasının sebebi olarak gösterdi. Kılıçdaroğlu, "Ne
silah yoluyla ordu ne de başka bir güç demokrasiye müdahale etmemeli. Siyasete gece yarısı bildirisi veya başka yoldan müdahaleyi reddediyoruz. Darbe olursa tankın önüne ilk çıkacak kişi ben olurum." dedi. Siyasetçinin insanların inancını özgürce yerine getirmesinin yolunu açması gerektiğini vurgulayan
CHP Genel Başkanı,
başörtüsü sorununun ise
siyasetin karışmaması halinde kendiliğinden çözüleceğini savundu.
Medyaya yönelik
baskılara da işaret eden Kılıçdaroğlu, Genelkurmay'ın uyguladığı
akreditasyona karşı çıktı.
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Genel Merkezi'nde gündemdeki konuları Zaman'a değerlendirdi. 'İktidar alternatifi' haline gelmek için her anlamda önemli çalışmalar yapacaklarını kaydederken sakin bir söylem kullanacağına işaret etti. 'Yoksulluk ve yolsuzluk' gibi iki ana eksen üzerinde
politika geliştirecekleri mesajı veren Kılıçdaroğlu, bunu da
toplumun bütün kesimlerini kucaklayarak gerçekleştireceklerini aktardı. Mütedeyyin insanlardan oy beklediğini, siyasetin insanların inancını özgürce yerine getirmesinin yolunu açması gerektiğini belirtti. Kılıçdaroğlu'nun değerlendirmeleri şöyle:
Siyasete dışarıdan müdahale olmamalı: Herkes 'siyasete müdahale' girişimlerine karşı çıkmalı. Bu ülkede demokrasi olsun diyorsak, halkın iradesini baş tacı ediyorsak, demokrasiye dışarıdan müdahalelere kapıları kapatmalıyız. Türkiye
Cumhuriyeti'nin her kurumu saygındır. Gözümüz gibi korumalıyız.
Üniversite, ordu, yargı, parlamento, istihbarat örgütleri,
emniyet de böyledir. Siyasetçi bu kurumların içine girip 'kendi ideolojimi bu kurumlara vereceğim' dememeli. O kurumlar siyasetin emrinde olmalı ama günlük siyasal politikaların birer parçası olmamalıdır.
Darbe olursa tankın önüne ilk çıkacak kişi ben olurum: CHP genel başkanı olarak söylüyorum; CHP'liler bir darbe olursa o darbeye karşı çıkacaktır. Bu ülkeyi demokrasi içinde geliştireceğiz. Bu ülkenin her insanı artık bu tür çabanın içinde olmalı. Ne silah yoluyla ordu ne de başka bir güç demokrasiye müdahale etmemeli. Siyasetçilerin halka gidip programlarını, dünya görüşlerini, sorunları nasıl çözeceklerini anlatıp onlardan oy almaları gerekir. Siyasete gece yarısı bildirisi veya başka yoldan müdahaleyi reddetmemiz lazım. 21. yüzyılın Türkiye'si bu defteri kapatmak zorundadır. Geçmişte yaşananlar, bugün demokrasinin ağır aksak ilerlemesine neden olmuştur. Oysa onlar yaşanmasaydı biz demokrasi çıtamızı çok daha yükseltmiş olabilirdik. Demokratikleşme konusunda taviz vermeyeceğiz. Ama Türkiye'de siyaset dışındaki
sivil kurumların
eleştiri yapmasının bir bedeli olduğu ortaya çıktı. Eleştiri yapıyorsunuz, arkadan iki denetim elemanı kapınızda bekliyor.
Sağ-sol kavramı artık havada kalıyor: Sağ-sol geçmişte çok tartışıldı. Türkiye artık farklı iki ana eksen üzerinde politika geliştirmeli. Bir;
temiz siyaset, halkın sorunlarına kilitlenen bir siyaset. İkinci ana eksen siyasete girip siyasette zenginleşen, halkı unutan siyaset.
Türk halkı yenilikçi: Türkiye yurttaşlarını muhafazakar görmüyorum. Seçimlere bakın, hep yenilikten yana olmuşlardır. Bizim toplum hep yeni söylemlerin, yeni yüzlerin arkasında gitmiştir. Sayın Özal'a, Demirel'e, Ecevit'e baktığınızda böyledir. Gittiğim yerde de şunu söylüyorum, 'bu ülkede
helal süt emmiş herkesi CHP çatısı altına bekliyoruz'. Bu coğrafyada tek bir çocuk yatağa aç girmemeli. Onun için
aile sigortası getireceğiz,
yoksul kadının parasını
banka hesabına yatıracağız.
Mütedeyyin insanlardan oy alacağız: Mütedeyyin insanın yaşadığı manevi ilişkiye siyasetçinin şu veya bu şekilde müdahale etmesi yanlıştır. Çünkü müdahale ettiğiniz zaman
inançlarına baskı uygulamış oluyorsunuz. Bu ülkede bir vatandaşım çıkıp derse ki, 'ben inancımı özgürce yerine getiremiyorum',
Müslüman da olur,
Musevi de, Hıristiyan da olabilir ben önüne çıkacağım ve inancını özgürce yerine getirebilmesi için her türlü mücadeleyi vereceğim.
Başörtüsü sorunu çözülür: Başörtüsü konusunu sorun haline getirenler siyasetçilerdir. Siyasetçi o alana girmezse o sorun kendiliğinden çözülür. Başörtülü kızlar benim
seçim propagandamda çalıştılar. Onların da oyunu istiyoruz. Onun inancı bizim başımızın üstüne... Benim annem de başörtülü, hiçbir zaman anneme 'niye bunu takıyorsunuz' demedim.
Güney
doğu'da önce insanların karnı doymalı:
Güneydoğu'ya ilişkin somut projelerimiz olacak. Siyasetin inanç ve etnisite kalıpları içine sokulması en büyük handikabımız. Doğu ve Güneydoğu sorununun
ekonomik, kültürel, sosyolojik, eğitim boyutları var. Aç insan ya dağa gidecek, ya mafyaya. İnsanın hayata özgürce bakmasının yolu karnının doymasından geçiyor. Olayı önce ekonomik olarak çözeceksiniz, kültürel olarak da çözeceksiniz, yani
Kürtçe konuşmasıdır, yayınıdır, ona her türlü imkanı sağlayacaksınız.
Kürtçe eğitim Türkiye'yi ayrıştırır: Türki-ye'nin resmi dili
Türkçedir. Farklı dillerde eğitim verirseniz, toplumu ayrıştırırsınız. Kürtçe öğrenmek için kurslar var. Devletin okullarında Kürtçe eğitim olmaz. Farklılıklarımızı bilerek ama birliğimizi de güçlendirerek yola devam etmeliyiz.
Medyaya akreditasyona karşıyım:
Basın özgürlüğünü de önemsiyorum. Siyasi otorite, medya arasında da bir ayrıma gitmemeli. Genelkurmay'ın bazı medya organlarına akreditasyon uygulamasına da bu çerçevede karşıyım.
Türkçe Olimpiyatları, Türkçeye büyük katkı sunuyor: Dünyanın pek çok yerinden çocuklar Türkiye'ye geldiler; Türkçe şarkılar söylediler, şiirler okudular. Güzel bir etkinlik. Bu organizasyon, Türkçenin evrensel bir dil olması yönünde büyük katkı tabii.
Ben Fenerbahçeliyim çocuklar
Galatasaraylı
Eşim ve ben Fenerbahçeliyiz.
Çocuklar ise hepsi Galatasaraylı. Biz bürokraside çocuklarla fazla ilgilenemedik. Bizim bir komşumuz vardı, fanatik Galatasaraylı. Galatasaray
şampiyon olunca, çocuklara
forma falan alırdı, öyle Galatasaraylı oldular.
Genel başkan seçildikten sonra
telefon trafiği, ziyaretçi trafiği arttı. Evde, bu durumun getirdiği bir huzursuzluk var. Spor yapamıyorum.
Uyku düzenim biraz bozuldu, günde 5-6 saat uyuyorum.
Kitap okuyorum ama çok yoğunum. Sinemaya çok merakım vardı, siyasetten sonra insan pek çok şeyi yapamıyor. Gençliğimde şiir okurdum, Nazım Hikmet ve Ahmet Arif'in şiirlerini severim.
Aydınların uzun yıllardır okuduğu bir Cumhuriyet vardı.
Zaman Gazetesi ise sağ dünyanın entelektüellerinin okuduğu bir
gazete. Bu anlamda çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Zaman, benim de okuduğum ve saygı duyduğum bir gazete.
ZEKAİ ÖZÇINAR- HABİB GÜLER