Bugüne kadar suskun kalan diğer
Kürt aydınları, 22 Temmuz sonuçlarından da cesaret alarak Kürt
siyasi hareketlerini masaya yatırıyor.
AK Parti’nin Güney
doğu’da oyların yarısını toplaması
PKK sultası altında yürütülen
siyaset anlayışını darmadağın etti. Bu sıcak gelişmeyle birlikte
Kürtler, ‘muhafazakârlık’, ‘Kürt milliyetçiliği’, ‘Türk solu ve Kürtler’ gibi kavram ve konuları da yeni bir düzlemde tartışıyor.
‘Kürt milliyetçiliği’ kavramı bu
tartışmanın en ‘yavan’ kısmını oluşturuyor. Önemli bir kesime göre, ‘Kürt milliyetçiliği’ sosyolojik anlamda doğru bir tabir değil; Kürtler ‘Kürtçülük’ yapıyor görüşü hâkim. Kürtlerin önemli aydınlarından Tarık
Ziya Ekinci, Kürt milliyetçiliği yerine Kürtçülük kavramının kullanılması gerektiğini söyleyenlerden: “Kürtlerde milliyetçilik olamaz.
Milliyetçilik ötekini dışlamaktır, ötekilere göre kendini üstün saymaktır. Kürtlerin çabası Türklerden üstün olduklarını ispatlamak değil, onlarla aynı seviyeye gelmek içindir. Bu yolda yapılanlar da Kürtçülüktür.”
SOL, KÜRT SİYASETİNİ HALKTAN KOPARIYOR
Ekinci’ye göre Kürtlerde sağ ve sol ayrımı var ve bu konuda Kürtler arasında bölünmeler söz konusu. Diğer bir sonuç ise Türk solunun Kürt hareketine büyük zarar verdiği yönünde. İşte
fırtına da tam bu noktada kopuyor yani eski
tüfek Kürtlerin, Türk solunun Kürtlere zarar verdiği tezini savunmasından… Kürt siyasi hareketlerine öncülük eden bütün partiler sol bir çizgiyi benimsedi ve
dindar Kürtlere bu çizgi üzerinden ulaşmaya çalıştı. Tabanla hiçbir zaman uyum sağlayamayan siyasi Kürt hareketlerinin
toplumun genelinde bir
destek bulması söz konusu olmazken, Kürt
siyasi partileri sandıkta en fazla yüzde 6 oranında oy alabildi.
Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) ve Doğu Devrimci
Kültür Ocakları’nda (DDKO) aktif görev alan
İbrahim Güçlü, sol konusunda Kürtlerin kafasının karışık olduğunu, artık bu meseleyi kendi aralarında tartışmaya başladıklarını vurguluyor. Güçlü, solun, siyaset yapan Kürtleri öz tabanından kopardığını düşünüyor: “Türk solu Kürtlerin hak ve taleplerini bir uçuruma götürdü. Ben TİP’e Kürt meselesini çözecek diye katıldım; ancak orada komünist oldum. Arkadaşlarım da öyle. Bu bizim açımızdan bir zaman kaybı oldu.”
Solculuk Kürtleri bir arada tutmaya yetmedi. Türkiye İşçi Partisi’nden sonra Kürtler kendi içinde çok sayıda bölünmelere gitti. Kawa, Rizgari gibi eğilimler, çok az sayıdaki mensuplarıyla Kürt meselesine kendince çözümler aramaya koyuldu. İbrahim Güçlü, solun Kürtleri nasıl parçaladığını özeleştiride bulunarak açıklıyor: “Sol Kürtlere göre bir yol değil. Kürtler için geniş katılımcı bir yapı lazım. Kürtler dindardır; buna dikkat edilmeli.
Temel mesele Kürtlerin hak ve talepleri olmalı. İdeolojiler ön plana çıkmamalı.”
KÜRTLERE MARKSİST TEZGÂH
Solun Kürtleri sadece bölmekle yetinmeyip öz tabanından da koparma süreci hem
terör örgütü PKK’yı doğurur hem de Kürtleri
inanç temelleri bakımından sarsar. Aslında söz konusu süreç 27
Mayıs askerî
darbesinden sonra başlar. Özellikle Türk Solu dergisinin birçok yayınında Kürtlere yönelik
demokrasi,
özgürlük söylemlerini dile getirilmesi Kürtleri sola ciddi bir biçimde yaklaştırır. Ancak Kürtlerin sol içindeki net duruşları (Türkiye İşçi Partisi) TİP ile olur. 1961’de kurulan TİP’te Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren gibi isimler vardır. Kürtlerin ileri gelenleri de TİP çatısı altına girer. Tarık Ziya Ekinci, Canip
Yıldırım,
Kemal Burkay, Dr. Naci Kutlay,
Mehdi Zana, Burhan Tahsin
Ünal, Zülfikar Tiğrel ve Tahsin
Avcı gibi Kürtler TİP içinde Kürtlerin hakkını savunacaklarını düşünmeye başladılar. Kürtler Aybar çizgisini benimsediler. 16
Eylül 1967’de TİP’te yer alan Kürtler “Doğu Mitingleri” adı verilen eylemleri başlattılar. Bu eylemler daha sora Doğu Devrimci Kültür Ocakları’nın (DDKO) kurulmasına zemin hazırlar.
Bu tarihlerde Kürtlere katılan
teröristbaşı Abdullah
Öcalan yeni yeni isim yapmaya başlayacaktır. DDKO’da görev almayan Öcalan
Türkiye Komünist Partisi Cephesi (TKPC) ile ilgilenmektedir. Mahir Çayan’nın teorilerini kuracağı yeni hareketin ana omurgasına oturtur. Ancak DDKO, TİP ve TKPC’de bulunanların ortak özelliği sol görüşlü olmalarıdır. Kürtler kısa süre sonra önce Türklerden kopar daha sonra da kendi aralarında ayrışırlar. Bu Kürtlerin bazıları TİP’de kalmayı
tercih ederken kimisi de Rizgari, Ala Rizgari, Kawa,
Kürdistan Ulusal Kurtuluşu (KUK), Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKÖ), PKK gibi gruplar altında toplanır. Ancak bütün grupların sol bir çizgide olmaları ve yer yer Marksist bir ideolojiyi benimsemeleri dikkat çeker. Kürt kelimesinin yanına komünizm, sosyalizm gibi kavramlar alarak yoluna devam eden Kürt
ayrılık hareketleri, Kürtlerin muhafazakâr yönüne hiçbir zaman vurgu yapmaz nedense!...
Abdülmelik
Fırat: DTP, KEMALİST SOLUN PARTİSİ
Eski milletvekili Abdülmelik Fırat, DTP ve PKK’yı
Aksiyon’a değerlendirdi.
- DTP’nin yüzde 20 oranında oy kaybetmesi, partinin Kürt tabanına hitap etmediği yorumlarına neden oldu. Bu doğru bir değerlendirme mi?
Öncelikle kesin bir ayrım yapmak gerekir. DTP’nin tabanı Marksist değil Kemalist’tir. Türkiye’de kendisini Marksist veya aşırı solcu görenlerin yüzde 90’ı din düşmanıdır; örfe, âdete karşıdır. DTP, seçimlerde tek bir inançlı Kürdü
aday göstermemiştir. Türklerin sosyalist bir iki adayını içlerine aldılar. Kürt
halkını kandırdılar. Bunda bir terslik ve bir düzensizlik var. Bu tutarsızlık Kürtleri rencide ediyor.
- DTP solcu bir parti olduğunu açıklıyor.
Saddam ve Nasır sosyalistti; fakat namaz kılıyorlardı. Bizdekiler bütün bunları siliyor. Dini reddediyor. Birden ulusalcı kesildiler. Kürtler dindar insanlardır. Kürtleri kullanmaya çalışanlar bunları tespit edemiyor.
Amerika PKK ile temas halindedir; ancak dindar Kürtleri destekleme diye bir durum yok.
- DTP çizgisi ve PKK’nın Kürtlerin dinî inancını zedelediği söylenir. Sizce bu doğru bir değerlendirme mi?
Kesinlikle doğrudur. Bugün PKK diye bir şey yoktur. Onu kurduran derin devlettir ve NATO’dur. Bu apaçık ortadadır. Onlar için PKK kurtarıcı can simididir. Onu terör olarak gösterip kendi iktidarlarını yürütmek istiyorlar. Kürtlerin yüzde 80’i dinine bağlıdır. Fakat bugün PKK bunların başına oturmuş idare etmeye çalışıyor. Sosyal bilimlerde bir tespit var; bir siyasi hareket yüzde 5’e ulaştığı zaman yüzde 95’i sürükler götürür. PKK böyle bir şeydir. Ancak PKK’nın destekleyenleri içinde oturaklı dindar Kürtler de var. Sıkışınca onlar da Kürt kelimesini görüp, buna aldanıyor ve PKK’yı destekliyorlar. Aslında PKK onların düşmanıdır. Ama denize düşenin yılına sarılması gibi bir şeydir.
- Sizce Kürt milliyetçiliği tanımı doğru mu?
Kürt milliyetçiliği yapan PKK’dır. Bu da Kürtleri garnitür olarak kullanıyor. Kürt milliyetçiliği nasyonalist değildir. Zaten bu Kürtlerde yerleşmemiştir.
Millet denilen manada bir millî duyguları var. Her toplumda olduğu gibi.
Ortadoğu’da en liberal düşünceye sahip millet Kürtlerdir. Araplardan zülüm görmelerine rağmen onlara karşı değil, Türklere, Perslere karşı değil... Ama Türkler Kürtlere karşı tavır alabiliyor. Amerika
Irak’taki Kürtleri tutuyor. Araplar içinde Kürtleri desteklemesi menfaat içindir. Amerika aslında oradaki Kürtlere bir
baskı uyguluyor. Bu yüzden
Talabani ve
Barzani Türklere merhaba demekten bile çekiniyorlar, korkuyorlar. Kürtlerin bazı sert açıklamaları bundan kaynaklanıyor.
Feridun
Yazar ( Kürt DemokrasiForumu Genel Başkanı): TÜRKİYE KÜRTLERİ
MİLLİYETÇİLİK YAPMIYOR
“Kürtlerin kendi varlıklarını ortaya koyma ve haklarını talep etmeleri ile ilgili çalışmalar milliyetçilik değildir. Ama
Kuzey Irak’taki Kürtler milliyetçilik yapabilirler. Onların bölgelerinde bir Kürt yönetimi var. Her türlü haklarını kullanıyorlar. Bundan sonra kendilerini başka milletlerle mukayese edebilirler. Bu yüzden MHP’de görülen milliyetçilik ile Kürtlerin yaptığı çalışmalar karıştırılmasın. Burada Türklerin üstünlüğü vurgusu vardır. Kuzey’deki Kürtlerin yaptığı ile MHP’nin yaptığı milliyetçilik aynıdır.”
Mehdi Zana: KÜRTLER SOL İDEOLOJİYLE ZAYIFLATILDI
“Türk solu Kürtlere zarar vermiştir. Solun içinde istihbaratçılar vardı. Bunlar Kürtlerle güzelce oynadı. Ben de içlerindeydim, benimle de oynadılar. Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde birtakım güçler hep oldu. TİP,
İstanbul ve
Ankara’da ortaya çıktı; ama Kürtleri bünyesine alarak güçlendi. Kürtler için artık ideolojiler olmamalı. Onlar da Kürtleri kullanmasın. Kürtler de kendi haklarını ve taleplerini yerine getiren bütün siyasi akımlar içinde yer alabilirler. Mesele burada Kürtlük olmalı.”
DTP ÇİZGİSİ HİÇBİR ZAMAN BARAJI AŞAMAZ
Şimdilerde Kürtler solu bırakmayı tartışırken içinde bulundukları durum oldukça ironik. Günümüzde bile Kürt siyasi hareketlerinin önde gelen isimleri neredeyse tamamen sol fraksiyon orijinli.
Ahmet Türk,
Sırrı Sakık, Hasip
Kaplan gibi yüzlerce siyasi soldan gelirken siyasetle ilgilenmeyen önemli aydınların temelinde de sol var.
Ümit Fırat, Tarık Ziya Ekinci,
Yaşar Kaya, Kemal Burkay,
Musa Anter, Mehdi Zana söz konusu isimlerden sadece birkaçı.
Aydınlar çoğu zaman liberal, demokrat kimlikleriyle ortaya çıksa da siyasi partiler her zaman ‘ağır solcu’ kesildiler. Bu anlamda kendisini “Kürtlerin yegâne partisi” olarak gören Demokratik Toplum Partisi (DTP) geldiği çizgi itibariyle sol bir zeminde siyaset yürütüyor.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, DTP’nin hangi ideolojiyle hareket ettiğinin altını net bir şekilde çiziyor: “DTP sol bir partidir. Ancak tabanımızda namaz kılanlar var ve parti bunlara saygılıdır. Tabana ulaşmada bu manada bir sorun yok.”
Hasip Kaplan tabana ulaşmada bir sorun olmadığını söylese de sonuçta ciddi bir mesele olduğu ortada. Bu yönde düşünenlerden biri de kapatılan Halkın Emeği Partisi (HEP) genel başkanlığını yapan, şu anda Kürt Demokrasi Forumu Genel Başkanlığı görevini yürüten Feridun Yazar. DTP’nin sol kimliğinin halka ulaşmada problem teşkil ettiğini ileri sürüyor. Feridun Yazar. Sol veya öteki ideolojilerin muhafazakâr Kürtlerle siyaset yapan Kürtler arasında bir uyuşmazlık oluşturduğunu da sözlerine ekleyen Yazar, şunları söylüyor: “İşçi Partisi’nden bu yana Kürtlerle bir uyum kurulamadı. Kürtlerin muhafazakâr ve dinî yanları hep unutuldu. Aynı zamanda sosyolojik yapı da göz ardı edildi. Aşiretler ve tarikatlarla da bir bütünlük sağlanamadı. Bu yüzden DTP’nin çizgisi hiçbir zaman barajı aşamadı. Aşacak gibi da gözükmüyor.”
Feridun Yazar, siyasi partiler bünyesinde bu konuya dair tartışmaların çok eskiden beri var olduğuna da dikkat çekiyor: “DTP sol bir anlayışla ortaya çıktı. Benim yöneticisi olduğum HEP’te kendi içimizde bir tartışma yaşadık. Parti sosyalist mi, Marksist mi yoksa sosyal demokrat mı olsun diye. Bu tartışmalar hâlâ devam ediyor. Kürtler artık bu kavramlardan kurtulmak istiyor ve daha kapsayıcı bir yol arıyorlar.”
PKK İNANÇSIZLIK DAYATIYOR
Kürtlerde Türk solu tartışmaları sürerken, etnik
politika yürüten Kürtler üzerinde her zaman bir gölge gibi duran
terör örgütü PKK’nın çizgisi ise giderek daha da radikalleşiyor. Marksist bir anlayışı benimseyen örgüt aynı zamanda sosyolojik anlamda karşılığı olmazsa da Kürt milliyetçiliğini kendisine göre yorumluyor. Uzmanlar bunun için daha çok “PKK milliyetçiliği” demeyi yeğliyorlar. PKK bunu yaparken kökeni bir yere dayandırma kaygısıyla inançsızlığı da ön plana çıkarıyor.
Terör örgütü
elebaşı Abdullah Öcalan,
Kasım 1978’de
Diyarbakır’ın
Lice ilçesine bağlı Fis köyünde, Marksist Leninist temele dayalı bir “Kürdistan devletini” silahlı mücadele yoluyla kurmak amacı ile faaliyetlerine başladıklarını açıklamıştı. Bugün çoğu halen PKK lider kadrosunda bulunan 20 kişi bu toplantıya katılmıştı. Örgütün kararı, inançsızlık temeline dayalı bir mücadeleyi benimsemekti. Bu yolla inançlı Kürtler için yeni bir tarih bilinci oluşturulacaktı; Medler birincil kaynak gösterilecekti.
Tarih bilincinin yanına bir de “Kürtler aslında
Müslüman değil
Zerdüşt’tü” inancı empoze edilecekti. Marksizmin zaten dindar Kürtlerle uyuşmayacağını örgüt çok iyi biliyordu.
DEMOKRAT PARTİ DE OYLARI TOPLAMIŞTI
1940’lardaki tek partinin Kürtlere karşı baskıcı ve asimilasyon politikası, politik olmayan Kürtleri bile çileden çıkarmaya yetmişti. 1946’da çok partili yaşama geçiş Kürt meselesine farklı bir
açılım getiriyordu. Bu dönemde muhalefet olan
Demokrat Parti (DP) Kürtlere yakınlık gösterdi ve sorunlarına eğilmeye başladı. 14 Mayıs 1950 milletvekili seçimlerinde Kürtlere yakınlığının ödülünü fazlasıyla görecekti. DP, Kürtlerin nerdeyse bütün oylarını da alarak 27 yıllık
Cumhuriyet Halk Partisi (
CHP) iktidarını yıktı. Kürtler bu dönemde biraz rahat bir sürece girdiler. Özellikle öğrenciler bir araya gelip Kürt sorunlarını konuşabiliyor, Kürt kelimesini telaffuz etmek veya yazıya dökmek sorun teşkil etmiyordu.
1958’de Mahabat Cumuhuriyeti’nin yıkılmasından sonra
Sovyetler Birliği’ne giden Molla Mustafa Barzani’nin Irak’a geri dönmesi coğrafyadaki bütün Kürtlerde bir heyecan oluşturdu. Heyecanlarını aşırı biçimde belli eden ve Kürtçülük adına faaliyet yürüten Remzi Bucak, Faik Bucak, Ali Karahan, Ziya Şerefhanoğlu, Musa Anter, Canip Yıldırım gibi isimlerin aralarında olduğu 49 kişi tutuklandı. 1959’da başlayan “49’lar Davası” Kürtçülüğü bir nevi resmileştiren en önemli hareket olarak gösterilmeye başlandı. Kimi Kürtlere göre 49 kişi sadece Kürt oldukları için yargılanıyordu. Hal böyle olunca da bu isimler Kürtler açısından birer kahramana dönüşüyordu.
DARBE YÖNETİMİ KÜRT IRKÇILIĞINI KAMÇILADI
1961’de Mustafa Barzani’nin Irak yönetimine karşı savaş başlatması Türkiye Kürtlerini de hareketlendirdi. Ancak
27 Mayıs 1960 askerî darbesi Kürtler açısından da pek iç açıcı olmadı.
Cemal Gürsel’in Kürtlere; “Size Kürt diyenlerin yüzüne tükürün. Siz özbeöz Türksünüz, Türklerin bir boyusunuz.” sözleri Kürtleri iyice politik bir çizgiye kaydırdı. Değişik suçlardan 380 Kürt önde geleni toplanıp
Sivas Kampı’na yerleştirildi. Burada yapılan ayıklamadan sonra 55 Kürt önde geleni aileleriyle birlikte Batı
Anadolu’nun değişik yerlerine
sürgün edildi. Ancak Kürt önde gelenlerinden CHP’li olanlara hiçbir şekilde dokunulmadı; DP yanlısı Kürtler sürgüne maruz kaldı. Bir dönem
TBMM başkanlığı yapan Vanlı Bruki aşireti lideri Kinyas
Kartal, Şeyh Sait’in oğulları, Bucaklar bu sürgüne gönderilenler arasındaydı. Ancak Sivas Kampı’na toplanan Kürt aşiret liderleri arasında, olayların dışında kalmış hatta hiçbir şekilde politi
kaya bulaşmamış, sadece “ağa” diye anılan Kürtler de vardı. İşte bu durum Kürtler açısından bir kırılma noktası oluşturdu. Ve bu ailelilerin çocukları da ister istemez kendilerini Kürt politik hareketinin içinde buldu. Bu gelişmeler karşısında güçlenen sol akımlar da Kürtleri yanına çekmeye başladı. 1980 askerî darbesi ise başta PKK olmak üzere Kürt hareketlerini güçlendirdi. Ve uzun süren bir
kaos ortamı Kürtler açısından başlamış oldu.
ZERDÜŞT PROPAGANDASI
PKK’nın
Zerdüştlükle ilgisi örgütün ilk kurulduğu günden beri var. Örgüt öteden beri bu inanç biçimini tasvip edip kamplarda bunu mensuplarına benimsetiyor. Ele geçirilen örgüt yayınlarında Zerdüşt dinini anlatan kitapların bulunması da bunu ispat ediyor.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki inançlı vatandaşları kandırmak için zaman zaman şiddet kullanan zaman zaman da paravan
İslam motifli örgütler kuran PKK, gerçek inanç sistemini ise Zerdüştlük üzerine inşa ediyor. Zaten örgüt içinde yapılan bir ankette ‘Zerdüşt’ inancını benimseyenlerin yüzde 34 oranında çıkması da bu anlamda iyi bir
delil oldu. “Türklerin Şamanizm’i varsa, Kürtlerin de Zerdüştlüğü olmalı” tezi örgütün ilk metinlerinde bile yer aldı. “Türkler
Asya’da Şamanizm’e inanıyordu. Tarihleri eski. Kürtlerin de tarihleri Türkler kadar eskidir. Medler ve Zerdüştlük var. Onlar tabiata taparken Kürtler ateşi kutsal saydı.” gibi ifadelerle göndermeler yapılıyordu. PKK, Kürtleri İslam dininin dışına itmek için “ırk üstünlüğü” tezini de aktif olarak kullanıyor.