Partiler arası pazarlıklar,
transfer edilen milletvekilleriyle kurulan
koalisyon hükümetleri,
bakanlık karşılığı güvenoyu veren vekillerle
Demirel usulü “aritmetik
siyaseti”
Türkiye'de “siyasi kirlenmenin ve tıkanmanın taşıyıcısı” olmuştu.
1977 Genel Seçimleri'nden sonra tek başına hükümet kurmak için 11 milletvekili eksiği olan Ecevit, bir düzine bağımsız milletvekilini transfer etmiş, hepsini bakan yapmıştı. Daha sonra bu bakanlardan kimileri Yüce Divan'da yolsuzluk suçlamasıyla mâhkum olmuştu...
Baykal ile onun peşine takılan Ağar ve
Mumcu dün Türkiye için bu yolu yeniden açtılar...
Aritmetik siyaseti, çatışma,
kriz siyasetidir, “sorun çözücü kuralların saldırı silahı haline çevrildiği bir aşama”dır...
Bu, aslında “iktidarsızlığın da siyaseti”dir...
Siyasetin hedefi, sadece karşı tarafı zora sokmak, hakemlik yapması gereken anayasal kuralları, parlamento hukukunu bir çatışma aracı haline çevirmek olunca, tüm uzlaşma kapıları kapanır... 1980 Askeri Müdahalesi böyle bir siyasi ortam sonucunda gelmişti...
Baykal, onun peşine takılan Ağar ve Mumcu dün bu yolu da açtılar...
Aritmetik siyaseti biraz da “siyaset dışılığın siyaseti”dir...
Aritmetik siyaseti seçmeni kutuplaştırır. Doğal taleplerini geriye itmesine, duyguları ve tepkileriyle hareket etmesine,
ekonomik ve sosyal sorunlardan uzaklaşıp, sembollere takılmasına yol açar...
Dün muhalefet partileri bu hali biraz daha pekiştirdiler...
Dün
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1. turu yapıldı.
Baykal, Ağar ve Mumcu'nun boykot ettikleri oturuma (
AK Parti girip çıkan CHP'lilere işaret ederek 368 konusunda ısrarlı olsa da) 362 milletvekili katıldı. Ve CHP'ye 367 konusunda
Anayasa Mahkemesi'ne müracaat kapısı açıldı.
Siyasetin çözemediği sorunu şimdi
yargıç hükme bağlayacak.
Milli iradeyi yargıç kararı ikame edecek..
Bu durumun Türk
demokrasisi için sıkıntı verici bir tablo oluşturduğunu kim görmezden gelebilir?
Anayasa Mahkemesi 367 konusunda ısrarlı olur, bu rakama önümüzdeki turlarda da ulaşılamazsa, Türkiye
erken seçimlere gitmek zorunda kalacak, daha doğrusu sorun çözmekte,
cumhurbaşkanı seçmekte yetersiz kaldığı gerekçesiyle
TBMM Cumhurbaşkanı tarafından fesh edilecek...
Acıklı...
Zira 367 sayısını mutlaklaştırarak böyle bir ihtimal, bundan böyle cumhurbaşkanı seçilmesini zorlaştıracak, belirli bir sayıya sahip hemen her parti ya da partiler grubunun bu seçimleri işine geldiği oranda kriz üretmek, seçimlere gitmek için kullanmasına zemin oluşturacaktır.
Yargının siyasileşmesinden şikayet eden siyasetçiler, Anayasa Mahkemesi'ni, yargıçları kelimenin gerçek anlamıyla siyasileştirecek ve ülkenin önüne yeni bir “kriz sektörü” açacaktır.
Sorun siyasetten çıkan bir kötü kokunun tüm toplumu kaplaması riskidir...
Sorun odur ki, bu tehlikeli gelişme kimi gözleri kör etmektedir.
Merkez ve çevre çatışmasının kültürel ve
yaşam biçimi girdapları, iddiaları, meydan okumaları duygulardan başlayarak akılları kuşatacaktır. Aynı 28 Şubat'ta olduğu gibi ülkenin kentli elitlerini “demokrasi-temsil, demokrasi-yasallık ve meşruiyet ilişkisi”nden zihnen tekrar uzaklaştıracaktır...
Bu mantığı dün Kemal
Anadol temsil ediyordu.
Diyordu ki: “Türk Ordusu'na başkomutan seçeceğiz. Mutlaka 367 kişi olmalıyız...”
Lideri Baykal ise Anadol'u alkışlıyordu, “Aslan be... Arkanda milyonlar var” diyerek...
Başkomutanı, cumhurbaşkanı dahil her şeyin üzerine koyan bu siyaset acıklı...
Bu ülkeye gerçekten yazık oluyor...
Ama hala çok geç değil, ikinci ve üçüncü tur bu oyunu bozabilir...
Bozmalıdır da...
Ali Bayramoğlu - Yeni
Şafak