Neden Tayyip Erdoğan?

"Cumhurbaşkanı kim olacak?" sorusu aslında bir kişide değil; o bir kişinin temsil ettiklerinde cevabını bulacak.

Neden Tayyip Erdoğan?

Çünkü o kişide bizim beklentilerimiz, hayallerimiz, fikirlerimiz ete kemiğe bürünecek. Öyleyse kişilerden değil, bir isimle temsil edilen milyonlardan bahsediyoruz. [Yorum - Mümtaz'er Türköne] Başbakan Tayyip Erdoğan, cuma günü İstanbul'da balıkçılarla sohbet ediyor. Orada geçen diyaloglardan gazeteciler, Başbakan'ın Çankaya'ya çıkıp çıkmayacağına dair sonuçlar çıkartıyor. Siyaset ciddi bir iş olmalı. Magazin değil, milyonların ve bütünüyle ülkenin kaderinden söz ediyoruz. Balıkçı tablalarında tatlı su sazanı gibi yatarak, her oltaya takılan biri olmak istemiyorsak, görünenlerin arkasına bakmalıyız. "Cumhurbaşkanı kim olacak?" sorusu aslında bir kişide değil; o bir kişinin temsil ettiklerinde cevabını bulacak. Çünkü o kişide bizim beklentilerimiz, hayallerimiz, fikirlerimiz ete kemiğe bürünecek. Öyleyse kişilerden değil, bir isimle temsil edilen milyonlardan bahsediyoruz. Demokrasilerde, sandığın önünde herkes bir kişi sayılır. Peki sandıktan çıkanlar? Demokrasiyi temsil kurumu ile işletiyoruz. Vekillerimizle temsil ediliyoruz. Bizi temsil edenler, söz konusu olan siyaset olunca elbette kendilerinden ibaret değiller. Durdukları yerin, ağızlarından çıkan sözün, kullandıkları yetkilerinin arkasında bizden aldıkları vekâlet var. Bir milletvekili ile bir müsteşar veya genel müdürü karşılaştıralım. İkincinin makam arabası, makam odası ve maiyeti birinciden daha şatafatlıdır. Çünkü bürokrat bütün yetkisini ve gücünü makamından alır. Bir milletvekili ise halktan aldığı yetkiyi doğrudan şahsıyla, kişiliği ile temsil eder. En değerli sermayesi tevazuu ve halkla kurduğu yakın iletişimdir. Siyasetçinin itibarı, bürokratın şatafatı vardır. Siyasetçi ikbal yıllarını tüketse de yine bir itibar sahibidir. Bürokrat, görevden ayrıldığı gün kendisine on yıl hizmet etmiş odacısına bile söz geçiremez. Ya milyonları, bu arada profesyonel siyasetçileri de tek başına temsil eden lider nedir? Neye karşılık gelmektedir? Neyi temsil etmektedir? Liderin yapması gereken... Liderler sembollerdir. Bizim gibidirler. Bizim gibi sade yaşarlar. Bizim gibi düşünürler ve olaylara bizim gibi tepki verirler. Bizim geçtiğimiz yerlerden geçmiş, bizim katlandığımız sıkıntılara dayanmışlardır. Bizden biridirler. Ama bizde olmayan yeteneklere sahiptirler. Bizden çok çalışırlar, bizim cesaret edemediklerimizi yaparlar. Bizden daha fedakâr ve cefakârdırlar. Bizler kendimizi, yapamadıklarımızla da onlarda buluruz. Karizma dediğimiz de budur. Kararı sandıkta biz veriyoruz. Ama siyasetin ilgilendiği konular o kadar çok çeşitli ve karmaşık ki. Ne bilgi ve birikimimiz, ne de zamanımız bu konuları anlamaya yeterli değil. Benden olan, bizden olan biri ile özdeşlik kuracak ve güven içinde eksiklerimizi onun kapatmasını bekleyeceğiz. Lider, çevresindekilerle birlikte bizim adımıza duruma vaziyet edecek, biz uyurken o tetikte duracak ve harekete geçecek, duruma müdahale edecektir. O artık bizim aklımız, bizim cesaretimiz ve bizim sözümüzdür. O bizim sembolümüzdür. Bizim sembolümüz aynı zamanda bizim malımızdır. Her şeyiyle bize aittir. Bizden vekâleti alıp, liderliğini onay aldıktan sonra bizim adımıza hareket etmek zorundadır. Ne özel hayatı, ne kişisel hesabı olamaz. Attığı her adımda, içindeki bize yani milyonlara hesap verecek, her kararında halk desteğinin dayanılmaz baskısını omuzlarında hissedecektir. Siyasetin parti liderleri veya siyasetçiler arasında kişisel bir kavga gibi görülmesi bu yüzdendir. Aslında kavga eden kişiler değil sembollerdir. Lidere düşen, gerekiyorsa kavgayı arkasındaki kitleler adına kendi şahsında sürdürmektir. Gerekiyorsa, yine kendi şahsında milyonlar adına uzlaşmaktır. Bazen bir koçbaşı olacak, kale kapısını devirmeye çalışacak; bazen de arkasındakilerin kaybını hesaplayarak öfkesini dizginleyecek ve uzlaşacaktır. Demokratik uyum Demokrasiyi tercih ettiğimiz zaman temel bir prensipte anlaşmış oluyoruz: "Çoğunluk haklıdır." Bu prensibin ahlakî bir tarafı yoktur. Ama bu prensibi kabul ettiğiniz zaman önünüzde barış ve huzur içinde yaşayan bir topluma giden birçok kapı açılır. Çoğunluk haklıdır; çünkü azınlığın haklı olması ihtimali daha az ve bu prensiple daha çok kişi mutlu olmakta; ama hepsinden önemlisi, haklılığı toplumu merkeze alarak tanımlamamıza imkân sağlamaktadır. Elbette anayasa ile azınlığı koruyacak, çoğunluğun haklı olması prensibinin bir çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmesini engelleyeceğiz. Ama çok daha önemlisi, azınlığa çoğunluk olma şansını tanımış olacağız. Azınlık çaba harcayacak, esneyecek, rekabete girişecek ve çoğunluğun yerine geçecek. Çoğunluk iktidar olacak ve temsil makamlarına çoğunluğun temsilcileri oturacak. Azınlık, çoğunluğa dönüşerek rövanşı kazanmaya çalışacak. İşte bu rekabet demokratik zemini üretken, toplumsal faydayı azamî hale getiren verimli bir iklime çevirecektir. Cumhurbaşkanlığı makamına bugün çoğunluğu temsil eden liderin oturması, azınlığın gelecek sefere çoğunluk olmasını teşvik edecektir. Oturmaması, demokratik rekabeti verimli bir alana kanalize eden en temel müşevviklerden birinin ortadan kalkması anlamına gelir. Bu durumda çoğunluk değil doğrudan demokrasi mevzi kaybetmiş olacaktır. Demokratik temsil makamları, çoğunluğun tercihini temsil etmezse demokrasi zaafa uğramaktadır. Demokrasi, iktidarın kötüye kullanımını engelleme yeteneği olan tek siyasî düzendir. Egemenliği kullanan kurumlar var. Eline silah verip güvenliği sağlamakla görevlendirdiklerimizin mutlaka denetlenmesi, işlem ve kararlarının hukuk denetimi içinde tutulması gerekir. Demokratik denetim dışında kalan her güç, keskin sirke gibi önce kendi küpüne sonra da içinde yer aldığı ülkeye zarar verecektir. Hukuk devletinin kuralları içinde devlet yetkisi kullanan her birimin demokratik denetim altında olması, halkın yetkisini devrettiği liderlerin ilk ve en önemli vazifesidir. Silahlı gücün bütçeden aldığı payı belirleyemeyen ve denetleyemeyen bir ülkede, demokrasinin diğer alanlarında herhangi bir gelişme bekleyebilir misiniz? Bürokrasinin işi denetimden kaçmak, siyasetçinin işi ise kaçanı kovalamaktır. Halkın çıkarları Kaynaklarını verimli kullanan, önceliklerini bürokrasinin baskısı dışında rasyonel bir şekilde belirleyebilen, böylelikle kalkınmayı ve büyümeyi sağlayarak halkına refah getirebilen demokratik bir devlet iktidarına ihtiyacımız var. Bunun için devlet iktidarının ve onun iç dengelerinin demokrasi lehinde değişmesi lâzım. Sarsıcı bir şekilde devletin rasyonel bir bünyeye, bunun için demokratik ilişkilerin hakimiyetine kavuşturulması gerekir. Enerjimizi ve potansiyelimizi heba eden verimsiz ve tüketici rejim tartışmalarından kurtulup, asıl işimize bakmak zorundayız. İrtica hayaletinden, "rejim tehlikede" paranoyalarından kurtulmanın en kestirme yolu, bu suçlamalara maruz kalanlara fırsat verilmesidir. "Cumhuriyet tehlikede" paranoyasından kurtulmak için Cumhuriyet'in değil, birilerinin çıkarlarının tehlikede olduğunu uygulamalı olarak gösterebilmeliyiz. Halktan aldığı vekaletle ülkeyi yöneten bir liderin cumhurbaşkanlığına, "tehlike" ikazı ile engel olmayı başarmak, o liderin ve temsil ettiği kitlelerin bu suçlama ile mahkûm olması demektir. Cumhurbaşkanlığı makamına çıkma kararı, Tayyip Erdoğan'ın kendi kişisel kararı olamaz. Cevap verilmesi gereken ilk soru: O makama kaç milyon kişiyi oturtabileceksiniz? Daha çok sayıda insanı oturtmak mümkünken daha azına razı olursanız, size vekalet verenlere nasıl hesap vereceksiniz? Devletin reformdan geçirilmesi, rasyonel ve genel yararı gözeten bir devlet iktidarının kurumlaşması için, o makama demokrasinin en iddialı sembolünün oturması gerekir. Soru şu şekilde sorulmalıdır: Hangi sembol bu konuda daha fazla güven ve iddia sahibi olacaktır? Tercih başbakanlıkla cumhurbaşkanlığı arasında değil; demokrasiyi daha fazla egemen kılmak ile Türkiye'nin eline geçen bu önemli fırsatı kaçırmak arasında yapılacak. Liderlerin kişisel kararları sadece kendi geleceklerini değil temsil kabiliyetlerini de belirler. Dört yıl başbakanlık yapan bir lider için aynı işi yapmaya devam etme kararı, çelik-çomak oynamaya razı olmak demektir. Cumhurbaşkanlığı makamına oturmak ise kendisine vekalet verenleri, bir sembol olarak benimseyenleri, umutlarını ona bağlayanları bu ülkenin bütünlüğü içinde eriterek hem onları hem de demokrasiyi Kaf Dağı'nın ardına taşımak anlamına gelecektir. Liderler sembollerdir. Cumhurbaşkanlığı makamında bir kişiye değil, temsil edici bir lidere ve o liderde temsil edilen güçlü sembollere ihtiyacımız var. MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - Zaman
<< Önceki Haber Neden Tayyip Erdoğan? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER