Başbakan Erdoğan,
Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana
Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen
Şeb-i Arus törenine katıldı.
Burada yaptığı konuşmaya, ''Mevlana Hazretlerinin aziz gönüldaşları, sevgili kardeşlerim'' sözleriyle başlayan Erdoğan, bu gecenin, Şeb-i Arus, yani vuslat gecesi olduğunu söyledi.
Bu gecenin, ''Hazreti Mevlana'nın Hakka yürüdüğü, ebedi sevgiliye kavuştuğu gece olduğunu'' kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''736 yıl sonra böyle manidar bir gecede, aşk diyarı
Konya'da, Hazreti Mevlana'nın manevi huzurunda olmanın heyecanını yaşıyoruz. Sekiz asırdan beri görkemli nazarı bu topraklar üzerinde olan, ışığı bu kubbeyi, Anadolu'yu ve Rumeli'yi aydınlatan Mevlana'yı ve büyük mirasını hürmetle yad ediyoruz.
Bu müstesna gecede, gönlüyle burada olan bütün milletimizi, bütün misafirlerimizi aşkla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün güzel bir tevafuku da yaşıyor, 736. Vuslat Yıl Dönümü'nü, hicri yılbaşında, hicri 1431 yılının,
Muharrem ayının ilk gününde idrak ediyoruz. Yeni hicri yılı da kutluyor, tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum''
-''O AYDINLIK İSTİKAMET BİZİM DE İSTİKAMETİMİZDİR''-
Alimlerin, ariflerin ve bilginlerin izini sürmenin, ebedi hakikatin peşinden gitmek ve ebedi hakikatin izini sürmek olduğunu vurgulayan Erdoğan, alimlerin, ezeli ve ebedi hakikatlerin ve hakikat önderlerinin varisleri olduğunu dile getirdi ve onların, kendilerine tabi olanları doğru menzile götüren, doğru yolun kılavuzları olduklarını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Ne mutlu bize ki alimin mürekkebini şehidin kanı kadar aziz bilen bir
medeniyetin mensuplarıyız. Ne mutlu bize ki Mevlana'nın aşk dolu, sevgi dolu gönlüyle aydınlattığı o yol bugün bizim de yolumuzdur ve o aydınlık istikamet bizim de istikametimizdir.
O Mevlana ki yolunu ve kılavuzunu 'ben Hazreti Muhammedi muhtarın ayağının tozuyum' diyerek belirlemiş, son nefesine kadar bu istikamette yürümüş, muazzam eserleriyle bize de o istikameti göstermiştir. Onun sevgiyle yoğrulmuş diline ve anlayışına en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde olduğumuza dikkat çekerek diyorum ki; her sene aralık ayında Şeb-i Arus vesilesiyle Konya'ya geldiğimizde Hazreti Mevlana'nın manevi ikliminde yüreğimiz aydınlanır, gönlümüz ferahlar. Çünkü burada Mevlana'nın hakikate, hakkaniyete,
adalete çağıran, bunun için bir ney gibi inleyen merhametli sesi duyulur.
Biz, bizi ebediyete çağıran o sese
kulak vererek millet olduk, o sese gönül vererek çokluk içinde, farklılık içinde birliğin ruhuna erdik. Kesrette vahdet buradan geçecektir. Biliyoruz ki Mevlana'nın aşk mektebine tabi olanlar burada, yerlerin ve göklerin deveranına katılır.
Burada, ruhlar bedenlerden yükselir, kanatlanır ve bütün kainatla, bütün alemlerle birlikte
sema eder. Burada en katı yürekler erir, burada söz yerini manaya, ebedi ahenge, musikiye bırakır.
Ölümü, Şeb-i Arus, yani
düğün gecesi olarak selamlayan Hazreti Mevlana'nın manevi makamı önünde dünyanın geçici bir konak olduğunu, bir gölgelik olduğunu yüreğimizde hissederiz ve ruhlarımızın ötelere, sonsuzluğa iştiyakı artar.
Bu iklimi bugün de yaşadığımız için bir kez daha
Allah'a şükrediyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kimsenin başkasına zulüm ederek adaleti tesis edemeyeceğini belirterek, ''Biz, bu anlayışla ülkemiz için de bölgemiz için de insanlık için de barış, huzur ve adalet istiyoruz. Diyoruz ki Türk milleti hiç kimsenin hukukunu çiğnememiştir, bundan sonra da çiğnemeyecektir, ama kimse de bizim hukukumuzu çiğnemesin, buna da müsaade edemeyiz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenindeki konuşmasında, dinleyicilere ''Aziz Mevlana dostları'' şeklinde hitap etti.
Hazreti Mevlana'nın kitabında kin ve nefrete yer olmadığını, onun mefkuresinin belki de en çok da bugün insanlığın hasretini çektiği mefkure olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
''Batı dünyasının Ortaçağ'ın zifiri karanlığında olduğu bir dönemde O, insana 'aşkın aynasında kendine bakmayı' ve 'aşkla kölelikten kurtularak' özgürleşmeyi öğretti. Mevlana, 'Hak teala beni aşkın şarabından yarattı' dedi ve insana özündeki ebedi kurtuluş yolunu gösterdi.
Ebedi sevgi ve ebedi aşkın dilini onun kadar evrenselleştiren, yaradılmışların en seçkini olan insanı onun kadar yücelten,
ümit kapılarını insana onun kadar açan kaç irfan sahibi var? Ferhat, Şirin için nasıl kazmayı dağa vurduysa, Mevlana da aynı manaya ermek için, aynı kaynaktan su içerek ebedi hasretini dindirmek için insanın derununa, iç alemine, kalbine yöneldi ve bizi de topluca oraya çağırdı. Bu çağrısı yüzünden, yani davet ettiği yeryüzünden geçen yüzyıllar O'nun yaymak istediği ışıktan hiçbir şey eksiltmedi, aksine o ışığı daha da artırdı. Zira, yaradılışı gereği insan ruhunun en büyük özlemi, Mesnevi'nin inleyen ney sesiyle anlattığı gibi ruhun esas sahibine, yaratıcısına duyduğu özlemdir.''
-''RENKLER, FARKLAR ONUN CÜBBESİNİN İÇİNDE KAYBOLDU''-
Başbakan Erdoğan, bütün sanatkarlar, bütün metafizik bilginleri, hikmet ve irfan peşinde olan bütün
bilge kişilerin bu sırrın peşinde koştuklarını belirterek, ''Mevlana işte o aranan sırrı keşfeden, bütün büyük ruhların duyduğu o ezeli hasreti insana duyuran irfanın sahibidir. Maddeciliğin ruhları rehin aldığı çağımızın insanı da Mevlana'nın insan kalbinden çıkardığı irfana ekmek kadar, su kadar muhtaçtır. Bugün bütün dünyada sevgiyle okunmasının, sahiplenilmesinin, milyonlarca insanın Konya'da onun 'gel' çağrısına
cevap vermesinin sırrı da buradadır'' diye konuştu.
Mevlana'nın,
İslam yurdunun en amansız saldırılara maruz kaldığı, Moğol zulmünün Anadolu'yu kasıp kavurduğu, kaosun ümitleri kırdığı, kapıların kapandığı bir zamanda ''bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir'' diyerek istikbale doğru yeni bir kapı açtığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O, herkesin, her insanın, her yaradılanın hakikatten nasibi olduğuna inandı ve herkese gönlünü açtı.
Gönül kapısını her dem açık tuttu ve kimseyi ama kimseyi o kapıdan kovmadı, uzaklaştırmadı. İslam'ı öyle güzel yaşadı, etrafına öyle çok güzellikler, öyle çok merhamet ve sevgi yaydı ki adeta O'nu öldürmeye gelenler O'nda can buldu, ama İslam'a çeşitlilik katmadı. İslam dünyada tek İslamdır, ikinci bir İslam yoktur, önüne ve arkasına bir başka sıfat yakıştırılamaz. Çünkü bizi yaratan Allah 'inse ve cinne' seslendi. Mevlana insana 'can' diye seslendi ve 'her canın içinde bir can olduğunu' söyledi. Sadece
Müslüman müderrisler, muallimler, mutasavvıflar, dervişler, talebeler ona hürmet etmedi, papazlar, hahamlar, keşişler de ona hayranlıklarını gizleyemedi. Renkler, farklar onun cübbesinin içinde kayboldu. Tıpkı Yunus gibi, Yunus da O'nun gibi... 'Dervişlik olaydı tac ile hırka, biz dahi alırdık otuza kırka' dediler.
İslam milletinin örnek bir alimi, numune bir arifi oldu. Çünkü bilge olmak yetmiyordu. Asıl bilge olmak, bilmediğini bilmekti. İşte Mevlana, bunun çizgilerini ortaya koydu. Hikmet burcunda söylediği ince sözlerle insanı bedenin arzularından kurtulup ruhun yüceliklerine ulaşmaya çağırdı. Öyle çok sevildi, öyle çok hüsnü kabul gördü ki Mevlana Celaleddin-i Rumi, ruhunu Allah'a teslim ettiğinde, vuslata erdiğinde, cenaze merasiminde on binlerce Müslüman'ın yanı sıra on binlerce de gayrı Müslim gözyaşlarıyla katıldı.
Çünkü o, büyük aşk adamıydı, çünkü o büyük aşkıyla gönüller fethetmişti ve herkes için kapılar açmış, tarihin en büyük açılımını yapmıştı.''
-''O KANDİL BUGÜN DE YOLUMUZU AYDINLATIYOR''-
Başbakan Erdoğan, Mevlana için ''İstikametinden, doğru yoldan, aşkla bağlandığı Hakk'ın yolundan öyle emindi ki kimseyi ötekileştirmemenin en güçlü çağrısını
modern zamanlardan tam sekiz yüz yıl önce yaptı ve 'kim olursan ol, gel' diye herkesi hakikate çağırdı'' ifadelerini kullandı.
O'nun, hakikati kendi tekelinde zannedenler gibi asabiyete, taassuba, körü körüne inanca karşı çıktığını, gönlünü ve kollarını açabildiği kadar açtığını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Nefsini çiğneyebilenlerin, ruhunu yüceltebilenlerin mesleği, meşrebi, yolu yordamı hakikatin yolundaki taşları ayıklamaktır. Kendini aşmış, 'ben gelmedim
kavga için/ benim işim sevgi için' diyen
Yunus Emre gibi... Evet... Hangi etnik yapıdan olursa olsun, hepsine de bakışı 'yaradılanı severiz yaradandan ötürü' anlayışıyla tüm insanları sevdi. Bu yüzden yüreğinin sesi, ses geçirmez duvarları da yüzyılları da aşmış ve bugüne ulaşmıştır.
Selçuklu Devleti'nden sonra 600 yıllık
Osmanlı Devleti'ne de o sevgi, aşk ve ümit kapısından girilmiş, üç kıtaya yüzyıllar boyu adaletin, medeniyetin kandilleri taşınmıştır.
İftiharla söyleyelim ki o kandil bugün de yolumuzu aydınlatıyor. Bugün, bütün dünyada, insanı, insan hayatını hiçe sayan, maddeyi kutsayan, güç ve
iktidarı, silahı ve parayı mutlak güç ve iktidar zanneden otoriter
felsefeler bir bir insanlığın başına bela olurken Hazreti Mevlana'nın müşfik sesi dünyanın her tarafında yankılanıyor.
Bizler de tam buradan, Konya'dan dünyaya sesleniyor, tam buradan insanlığın adalet, barış ve huzur arayışına gece gündüz çalışarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Tabii, ülkemizden başlayarak, yüreğimizle, beraberliğimizle, kardeşliğimizi güçlendirerek bunu başlatıyor ve bunu dünyaya yaymaya çalışıyoruz.''
-''AYRIŞTIRICI VE TAHRİP EDİCİ USLUBU UZAK TUTMAK ZORUNDAYIZ''-
Başbakan Erdoğan, Sadii Şirazi'nin ''Mazlumun kurumuş dudağına söyleyin gülsün, zalimin dişleri er geç çürüyecektir'' sözlerine atıfta bulunarak, ''Öyledir, zira zulüm hiçbir zaman ebedi değildir'' diye konuştu.
Mevlana'nın yaşadığı dönemde İslam yurdunu çiğneyen Haçlı ve Moğol hükümdarlarının adlarıyla tarih sahnesinden silindiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama insanı yücelten Mevlana'nın sesi bütün dünyada yankılanıyor. Herkese çağrımız; hak ve hakkaniyetten ayrılmamasıdır. Kimse başkasına zulüm ederek adaleti tesis edemez. Biz, bu anlayışla ülkemiz için de bölgemiz için de insanlık için de barış, huzur ve adalet istiyoruz. Diyoruz ki Türk milleti hiç kimsenin hukukunu çiğnememiştir, bundan sonra da çiğnemeyecektir, ama kimse de bizim hukukumuzu çiğnemesin, buna da müsaade edemeyiz.
Kimsenin yaradılıştan sahip olduğu haklara kavuşması, bizim adalet anlayışımızı yaralamaz, aksine bizi memnun eder.
Şiddet,
öfke, nefret, kin, husumet, tarih
boyunca insanlığa keder ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Birbirimizi duymak, birbirimizi dinlemek, kelimelerimizden, kavramlarımızdan ayrıştırıcı ve tahrip edici üslubu uzak tutmak zorundayız. Buna bugün her zamankinden daha fazla muhtacız. Birlik, beraberlik ve kardeşlik değirmemine su taşımak zorundayız. Biz, Mevlana'nın evrensel mesajını dünya üzerinde
egemen kılmaya, evrensel barış ve kardeşliği tesis etmeye çalışırken kendi evimizde, kendi ocağımızda da da bunu başarmak, Mevlana yurdurdana ete kemiğe bürünmüş müşahhas mesajları dünyaya iletmek durumundayız.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hazreti Mevlana sanki tam da bugünlerimiz için diyor ki 'Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.' Bütün mesele budur. Bugün ülkemizin de insanlığın da muhtaç olduğu reçete budur'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenindeki konuşmasında, Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre,
Hacı Bektaşı
Veli, Sadi,
Hafız ve Şems gibi büyük alimlerden öğrendikleri şeyin adalet ve hakkaniyet çizgisinden sapmamak olduğunu belirtti. Erdoğan, şunları söyledi:
''Bakınız Hazreti Mevlana sanki tam da bugünlerimiz için diyor ki 'Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.' Bütün mesele budur. Bugün ülkemizin de insanlığın da muhtaç olduğu reçete budur.
Hazreti Mevlana bu cümlesiyle bize hem bir ahlak felsefesinin, hem de bir
siyaset felsefesinin anahtarını veriyor. Oysa bugün, bu evrensel felsefenin tam aksine bireyci, çıkarcı, hazcı, tekelci, insanı insanın kurdu gören, kendi gibi düşünmeyenleri ötekileştiren, kendi gibi inanmayanları dışlayan bir anlayış dünyaya egemen olmanın kavgasını veriyor.
Dünyadaki bütün haksız savaşların kaynağında güç ve kudret mücadelesi var. Adaletle bir ekmeği bölüşemeyenler ötekinin gözündeki hayat ışığını da söndürmek istiyorlar. Bugün her zamankinden çok daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var. Bugün her zamankinden daha fazla paylaşmaya ihtiyacımız var. Bugün her zamankinden çok daha fazla kardeşliğe ihtiyacımız var.
Ulusal ve küresel ölçekte Mevlana'nın sesine kulak vermeye, gönlümüzü Mevlana'nın engin ufkuna açmaya bugün daha fazla gereksinim duyuyoruz.''
-''KURU DUAYI BIRAK. AĞAÇ İSTEYEN TOHUM EKER''-
Medeniyet tasavvurlarının; ''İnsanın hukukunu korumak'' olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun için de kendileri için neyi istiyorlarsa insanlık için de onu istediklerini dile getirdi.
Bu taleplerinin adının ''adalet'' olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Son zamanlarda Türkiye'nin sesinin bütün dünyada yankı bulması tam da bu evrensel anlayışı dile getirdiğimiz içindir. Biz, zaten yanan, zaten bizi aydınlatan kandilimizle bir başka kandil yaktığımızda bizim ışığımızdan bir şeyin eksilmeyeceğine inanıyoruz. Bunun için zulme boyun eğmiyoruz, hak ve adaletin sesini yükseltiyoruz.
'Kuru duayı bırak. Ağaç isteyen
tohum eker' diyor Hazreti Mevlana. Bir
ağaç diktiğimizde o ağacın yeni binlerce
meyve ve binlerce ağaç tohumu vereceğini biliyoruz. Bu inançla, bu anlayışla, yüreklere sevginin, barışın, kardeşliğin tohumlarını ekmeye çalışıyor, gönlümüzü açıyoruz ve herkesin açmasını istiyoruz.
Bizim bu felsefemizi soyut, hayata dokunmayan, realiteden uzak bulanlar ışığı yaymak, karanlığa bir mum
yakmak yerine ışığa üflemeyi, onu söndürmeyi
tavsiye ediyorlar.
Hayır, bu yol bizim yolumuz değil. Hiddet ve şiddet bizim yolumuz değil, bizim üslubumuz değil. O yolu seçseydik 'cömertlikte akarsu gibi' olamazdık. Öyle olsaydık adaleti sağlayamazdık, paylaşmayı öğrenemezdik ve tarihe yön veren bir büyük millet olamazdık. O yanlış yolu seçseydik, yüzyıllarca üç kıtada '
şefkat ve merhamette güneş gibi' olamazdık ve bugün Afrika'dan Balkanlara, Orta Asya'dan Orta Doğu'ya hayırla yad edilmezdik.
Birbirimizin 'kusurlarını gece gibi örtmeseydik' gönüller fethedemezdik. Mevlana gibi, Şems gibi, Yunus gibi, Ahi Evran gibi, Hacı Bektaş gibi, Hacıbayram gibi, Akşemsettin gibi alp erenler, alimler kılavuzlarımız olmasaydı ve biz bize öğütlendiği üzere 'Hoşgörüde
deniz gibi' olmasaydık, Fas'tan Yemen'e Sudan'dan Bosna'ya, İstanbul'dan Üsküp'e farklı kavimleri, dinleri, dilleri yüzyıllar boyu bir arada tutamazdık.''
-''...ÇİĞNENMEK PAHASINA 'HAKKI TUTUP KALDIRMA' SEVDASINDAYIZ''-
Anadolu'nun devlet felsefesinin insandan bağımsız bir felsefe olmadığını ve olamayacağını belirten Başbakan Erdoğan, insanı yaratılmışların en şereflisi, en seçkini sayan inancın gereği olarak ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'' dediklerini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Biz, 'Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol' diyen Mevlana gibi,
merhum Akif gibi, çiğnenmek pahasına 'Hakkı tutup kaldırma' sevdasındayız.
Yine Hazreti Mevlana'ya kulak veriyoruz. Diyor ki 'şu toprağa, şu tertemiz sevgiden başka bir şey ekmeyiz. Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz.' Bizim de bütün derdimiz, bütün meselemiz bu topraklara ve hiçbir toprağa sevgiden başka bir tohum ekmemektir. Biliyoruz ki bu alemde ve öte alemde herkes ektiğini biçer. Biz bu yüzden adaletin, merhametin, sevginin, kardeşliğin tohumlarını ekmeye çalışıyoruz. Hikmeti, bilgiyi kendi yitiğimiz sayıyoruz ve hakikate ulaşmak için, daha çok adalet için çaba sarf ediyoruz.
Medeniyetimizin büyük öncülerinin en büyük özelliği insanı özgürleştirmeleridir. Zira esas
özgürlük, insanın kendi zindanına, benliğine hapsolmaktan kurtulmasıdır. O hapishaneden her kim kurtulabilirse, gönlüne bir dolunay doğacaktır. 'Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür, bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiştir' ebedi ilkesinden almamız gereken
ders de budur.
Bizim bütün meselemiz insanı diriltmek olmalıdır. Evet, biz böylesine engin bir medeniyetin evlatlarıyız. Geleceğe de sahip olduğumuz bu mirası sahiplenerek yürüyeceğiz.
Bizim derdimiz, can emanetini, gönül emanetini,
akıl emanetini, mülk emanetini
emniyet içinde taşımak ve
vakit tamam olduğunda ölümünü düğün gecesi sayan Hazreti Mevlana gibi sahibine teslim etmektir.''
Başbakan Erdoğan, ''bu hissiyatla Hazreti Mevlana'nın manevi huzurunda kemali edeple eğildiğini'' söyleyerek sözlerini tamamladı.