Seçime bir hafta kaldı. Yükselen
tansiyon Cumhuriyet tarihindeki ilk demokratik
seçimleri akıllara getiriyor. Tıpkı bugün olduğu gibi
cumhurbaşkanı, tam kadro
CHP’nin arkasındaydı. Üstelik partisine de güvenmeyen İsmet
İnönü, iki ayrı seçim bölgesinden
aday oldu. Böylelikle
Ankara’dan seçilemedi; ama
Malatya’da yüzü güldü!
Cumhurbaşkanlığı seçiminin Ana
yasa Mahkemesi’nin kapısından dönmesi ile başlayan seçim sürecinde en vahim gelişme hiç şüphesiz CHP lideri Deniz
Baykal’ın
Anayasa Mahkemesi’na yönelik çıkışı oldu: “367 olmazsa iç çatışma çıkar”. Şükür seçimlere az bir zaman kaldı. Çok değil bir hafta sonra
halk sandık başına gidecek. Böylelikle 22 Temmuz’daki seçimlerle birlikte
Türkiye 16. kez
seçmen olarak vatandaşlık görevini yerine getirmiş olacak. Seçmen sandığa böylesine ‘gergin’ bir havada girecek. Ancak Türk halkı bu sıkıntıları ilk kez çekmiyor, aynı gerginlik Türkiye’nin ilk kez sandığa gittiği 21 Temmuz 1946 yılında da yaşandı. İşte Timaş Yayınları’ndan yeni çıkan Recep Şükrü Apuhan’ın ‘
Menderes’ adlı kitabı, yakın tarihimizde özellikle ilk seçimlerin yaşandığı yıllara ışık tutması açısından önemli. Geriye dönüp bakıldığında yaşanılanlar aradan 60 yıl geçmesine rağmen özellikle CHP’nin sert üslubunun ve seçim taktiklerinin pek de değişmediğini ortaya koyuyor.
Örneğin, ilk seçimlerin yapıldığı 1946 yılında DP’nin il örgütlerine gönderdiği şu
bildiri günümüzde yaşanan gelişmelerle ne kadar da örtüşüyor: “Seçime iki gün kala bütün yurda özel telgraflarla DP’nin kendisini feshettiğini ya da DP liderinin tutuklandığını yayacaklardır, sakın inanmayınız.”
Gerçi bu seçime ne kadar ‘seçim’ demek doğrudur bilemeyiz. Çünkü kanuna göre oylar açık verilecek ama sayım gizli yapılacaktı. Yani
iktidar partisi bu ilk seçimde aba altından
sopa gösteriyordu seçmene. Apuhan’ın ‘Menderes’inde CHP
Gençlik Kolları Sekreteri
Haydar Zengin’in anılarında 1946 seçimi şöyle yer alıyor: “12 yaşımdaydım. Seçim var denince merakla camiye koştuk. Akrabamız tüccar
Kadir Akdemir, köy ihtiyar heyeti ve babam, sandık kurulunu oluşturuyordu. Yakalarında altı oklu CHP bayrakları vardı. Gelenlerin ellerine bir şeyler tutuşturup oy kullandırıyorlardı. Sonra oyların hepsi yakıldı. Yasa gereği öyleymiş.”
21 Temmuz 1946 seçimleri CHP binalarında kaymakamların halka sıra dayağı çekmesi, DP’lilerden zorla
istifa mektubu alınması, devlet araçlarının CHP emrinde çalışması, oy tutanaklarının değiştirilmesi, DP temsilcilerinin sandık başlarında sille tokat dövülmesi,
Yozgat DP adayı Osman
Bölükbaşı’nın Akdağmeni’nde başına geldiği gibi DP’lilerin tutuklanması gibi olaylarla geçti.
Demokrat Parti,
ülke çapında örgütlenmesini tamamlamadığından 465 milletvekilliğine 273 aday göstererek girdiği seçimden 61 milletvekili kazanarak çıktı.
Türkiye’nin
Ağustos 1949’da
Avrupa Konseyi’ne üye olup seçim kanunlarında köklü değişiklikler yapması DP’nin önünü açtı. Bu defa seçimler
yargıçların denetiminde yapılacaktı. Oylar gizli verilecek, açık sayılacaktı.
CHP, kendi tarihinde ilk defa halktan oy istemenin sıkıntısını yaşıyordu. Böyle bir bunalım içinde verdikleri bir seçim sözü ise hayret uyandırıcıydı: “Seçimleri kazanırsak Altı İlke’yi Anayasa’dan çıkaracağız.”
Anayasa’ya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün şehir şehir dolaşıp CHP’ye oy istemesinin yadırgandığı söylenemez. Kendisine tahsis edilen bütün
ulaşım imkanlarından yararlanarak CHP’nin yanında yer aldı. 14
Mayıs 1950 seçiminden halk umutluydu. Öyle ki seçim günü sandık bölgelerindeki kuyruklar, oy vermek için
sedye ile gelenler veya oy vermesi için kucakta getirilen yatalak hastaların teveccühü DP’ye iktidar yolunun açıldığını gösteren delillerdi adeta.
Sonuç CHP için bir felâketti. CHP’li bakanlardan ancak üçü seçilebilmişti. İnönü, iki ayrı seçim bölgesinden aday olabilme imkânını kullanmayıp seçime sadece Ankara’dan katılsaydı seçimi kaybedecek ve
Meclis’e giremeyecekti. İnönü, Malatya’dan da seçime girmişti ve orada seçimi kazandı.
Demokrat Parti’nin
zaferiyle biten 14 Mayıs 1950 seçimleri çoğunluk sistemine göre yapıldı. Bir ilde en çok oyu hangi parti alırsa o ilin bütün milletvekillerini o parti kazanacaktı. Yani bir ilde bir parti oyların yüzde 49’unu bile alsa tek bir milletvekili çıkaramayacak, o ilin bütün milletvekilleri yüzde 51 oy alan partinin olacaktı. Çoğunluk sistemi CHP’nin hazırladığı seçim kanununun eseriydi. CHP bir zafer bekliyor, yargıç denetimindeki ilk seçimde Meclis’ten silineceğini düşünmüyordu. Bir anlamda CHP, kendi elleriyle kendi sonunu hazırlamıştı.
HAKAN YILMAZ - ZAMAN PAZAR