Bekir
Coşkun ve Yılmaz Özdil’i okurken içim kalkıyor’
Vatan Gazetesi yazarı Tuğçe Baran, son dönemde yazdığı sert yazılar ve
muhalif tavır nedeniyle oldukça gündemde. Yazdığı yazılar nedeniyle ‘
AK Parti yalakası’ olduğu iddialarını
cevaplayan Baran, “Birinin çıkarı varsa
iktidar yalakası olur. Bir kere bile AK Parti’yi savunmadım, ona oy verenleri yazdım. Oy verenlere
hakaret eden yazarların ordu ihaleleri mi var,
mercimek mi satıyorlar?’ diyor.
Türbana siyasal simge diyen
gazete yazarlarının fanus içerisinde yaşadıklarını söyleyen Baran, “Bu tarz yazanlar
Müslüman bir ülkede yaşadığının farkında değil. Müslümanlık sanki iki gün önce bu memlekete
ithal edildi gibi konuşuyorlar.” eleştirisinde bulunuyor.
Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’in
halka hakaret eden yazılarının muhalif olarak dillendirilmesine de
itiraz eden Vatan yazarı, “Dayanamıyorum
okumaya, birinci paragrafta içim kalkıyor.
Emin Çölaşan’ı aratır oldular.” demekten kendini alamıyor. Baran’ın bir eleştirisi de halka: “İnsanların muhafazakârlıkları da palavra. Sen Hasan-Hüseyin, Ayşe-Fatma ismini bırak, Simge gibi manasız bir isim koy çocuğuna...” İki aylık hamile olduğunu söyleyen Tuğçe Baran, isminin müstear olması iddialarına da şöyle cevap veriyor: “Kendi isimleriyle yazıp da çok daha yapmacık olan bir sürü
köşe yazarı var. Bunlara bakarak Tuğçe Baran yazdıklarıyla daha sahici biri...”
Tuğçe Baran gazetede yayınlanan sarışın fotoğrafın tâ kendisi midir yoksa medyanın Clark Kent’i midir?
Nefis bir benzetme oldu. Peki ne zaman Süpermen oluyor? Tuğçe Baran’ın kim olduğunun önemi yok aslında. Sonuçta içimizden biri mi, dışımızdan biri mi? Gerçek mi, yapay bir varlık mı? Kendi isimleriyle yazıp da çok daha yapmacık olan bir sürü köşe yazarı var. Adam tatile çıkıyor, dönüyor, 600’er sayfalık on kitap birden
tavsiye ediyor. Okumuş güya! Yuh! Günde 24 saat okusa bitiremez. Bu şimdi sahici bir şey mi? Bunlara bakarak Tuğçe Baran daha sahici biri.
Fotoğraf sahte deniyor; ama okurlar o resimden dolayı
evlenme teklif ediyor. N'aber? Bu kadar talep olduğuna göre gerçek bir kişilik.
Köşenizdeki fotoğraf, ‘sarışınlar aptaldır’ önyargısını kırmak ve yazdığınız yazının gücünü artırmak amacıyla mı orada duruyor?
(Gülüyor) Daha önce hiç düşünmemiştim ama bu galiba şuna benziyor.
Hani bir mankenle
röportaj yaparsınız ve ardından normal şeyler söylese de ondan minimum
zeka beklediğiniz için 'Aaa ne zeki kız!' dersiniz ya! Onun gibi sarışın fotoğrafında böyle yazının gücünü artıran bir etkisi var sanırım.
Sizin yazılarınızı hâlâ Selahattin Duman’ın yazdığına inanan büyük bir kitle var. Bunun oranı da % 46,6 civarındadır sanırım. (Gülüşmeler) Yazılarınızın Selahattin Duman’a mal edilmesine gıcık mısınız?
Gıcık oluyorum tabii. Alışverişi ben yapıyorum neden bonuslar Selahattin Duman'a yazılıyor?
Yalnız Selahattin Duman tam 53 köşe yazısında sizden bahsetmiş. Siz ise buna karşılık 41 yazıyla karşılık vermişsiniz. (Gülüyor) Dışarıdan bakan okur, bu yazıları cidden Selahattin Duman’ın yazdığını ve Tuğçe Baran mahlasının yıldızını parlattığını düşünebilir.
Komplo müessesine girecek olursak sonsuza dek teori üretebiliriz. Onun yazılarını benim yazmadığım ne malum? Aramızdaki sürtüşme mutedil gidiyor. Gazeteye pek gitmediğim için arabasını filan çizemiyorum. Biliyorsunuz gazete ile son zamanlarda farklı kulvardayız. Gazeteye gidersem parçalarlar diye ürküyorum. (Gülüyor)
Son dönemdeki yazılarınızla Türk medyasındaki muhalif köşe yazarı kontenjanından kendinize bir yer edindiniz. Ne değişti ki Tuğçe Baran muhalif olmayı seçti?
Babacım kim muhalif kim değil belli mi
Allah aşkına? Herkes “muhalif” bugünlerde! Yani asker aşığı, laikçi düzenin amansız bekçilerine nasıl “muhalif büyük yazar” deniyor anlamış değilim. Bu ülkenin gerçek iktidarı sanki AKP'miş gibi de ona “karşıcılık” oynayanlar muhalif oluyor. Yok ya! O çok “büyük muhalif yazarlara” memleketi bölmekten, Türklüğe hakaretten kaç tane
dava açıldı çok merak ediyorum. Ne muhalefeti, ne muhalifi!
Sizin durumunuz ne?
Bir şeyi doğru saptama taraftarıyım. "Her namaz kılan şeriat ister, her başını örten devleti yıkmak ister, her oruç tutan gericidir" diye gerçekçi olmayan bir anlayış var.
Abdullah Gül’ün karısının başı kapalı, o yüzden istemiyoruz demelerinden o kadar utanıyorum ki anlatamam. Her bu cümleyi okuduğumda yüzüm kızarıyor. Ülkenin %70’ine "sen istediğin kadar bir taraflarını yırt,
cumhurbaşkanı olamazsın" deniliyor! Niye? Çünkü karın kapalı. Halk aşığı değilim ama bu kadar da rencide edilmez ki insan.
Sizin irtica, şeiat korkunuz yok mu?
Yok. "Aptal sarışın şeriattan korkmuyor" diye başlık bile atmıştı haber7.com. Benim kaygım şu: Toplumda ciddi bir muhafazakârlaşma ve cahilleşme var ama bunun AKP ile ilgisi yok. Muhafazakarlaşmayı AKP doğurmadı, muhafazakarlaşma AKP'yi doğurdu.
Ne kadar tanıyorsunuz muhafazakar kesimi?
Benim akrabalarımın yarısı bu muhafazakâr kesimden. O nedenle "göbeğini kaşıyan kıllılar" minvalli yazıları üzerime alınıyorum, çok ayıp buluyorum. Üst kattaki komşularım çarşaflı, aramızda da gayet iyi. Bir
takım yazarların anladığım kadarıyla bu kesimle en
küçük temasları yok. Fanusta yaşıyorlar. Benim gözümde perde yok. Oturup sohbet edebiliyorum. Ayrıca insan nasıl garanti edebilir ki yarın kapanmayacağını? Şimdi hiç niyetim yok ama bir gün öyle bir olay yaşarım ki örtünebilirim. Kim psikolojisinin kefili olabilir ki?
Ak Parti ‘yalakası’ olarak o sarı saçlarınızı siyah burkalara sokmak mı istiyorsunuz illâ ki?
(Gülüyor) Göz diktiğim bir bürokratik
koltuk mu var? Birinin çıkarı varsa iktidar yalakası olur. Hayrünisa Gül'ün zarif bir telefonu haricinde herhangi bir AKP'liyle konuşmuşluğum yok. Üstelik bir kere bile AKP'yi savunmadım, oy verenleri savundum.
Özdemir İnce inanılmaz şeyler söylüyor. Bunların ordu ihaleleri mi var, mercimek mi satıyorlar? Ayşe Arman açık açık ‘Etrafımda kapalı kadın istemiyorum’ diyor.
Mine Kırıkkanat gibi ben de buna ‘Ohaa, çüşş’ diyeyim. Benim hiçbir başörtülü arkadaşım olmadı. Kapalıların da açıklara karşı önyargısı var.
Bekir Coşkun’dan hazzetmediğinizi biliyorum ama Ertuğrul Özkök, ‘Türkiye’nin en muhalif sesi’ diyor onun için.
Sürekli hakaret etmek nasıl muhaliflik oluyor anlamıyorum. Gerçi ondan daha beteri Yılmaz Özdil’i aldıkları için onu pohpohlamak icap etti. Dayanamıyorum okumaya, birinci paragrafta içim kalkıyor.
Emin Çölaşan’ı aratır oldular.
Türban ile başörtüsünün farkı ne? Siyasal simgeyi desenleri mi kumaş kalitesi mi?
Hangi hafiyelik yetenekleriyle aradaki farkı şıp diye anlıyorlar cidden merak ediyorum. Kursu varsa gideceğim. Türbana siyasal simge diyenler şöyle bir çarşıya
pazara baksalar eski Türk filmlerindeki
Türkan Şoray tarzında yarı açık yarı kapalı, boyundan bağlı örtünen hiç kimsenin kalmadığını pek üzülerek görecekler.
Başörtüsü demeye çalıştıkları şey aslında yok, bunu görmüyorlar. Köylü kadınlar bile başladı öyle örtünmeye. Bu durumda hepsi
militan mı oluyor? Benim temizlikçim de aynı
Emine Erdoğan gibi örtünüyor. Okuma-yazma bile bilmeyen kadının nesi siyasi len? (Gülüyor) Abdullah Gül inşallah seçilir de Türkiye bu saçma tartışmayı keser ve normalleşir. Etrafına bakmamaktan kaynaklanıyor bu. Çünkü başörtülü kadın benim çalıştığım gazetede yok, Tansaş-
Migros’ta yok, bankalarda yok. Bu ülkede başörtüsüne karşı çıkanlar, Müslümanlıkla problemi olanlardır. Yılmaz Özdil yazmış: ‘
Endonezya gibi olmuşuz?’ Ne var bunda? Müslümanlık sanki iki gün önce bu memlekete ithal edildi gibi konuşuyorlar. Mesele dindarı sevmemek mi, dini sevmemek mi şüphe içindeyim. Müslümanlıktan pek hazzetmiyorlar hem de vazgeçemiyorlar. Bu da tuhaf bir sıkıntı yaratıyor olmalı.
[email protected]
İki aylık hamileyim, ortaya bir maymun çıkacağı kesin
Epey okur desteği de aldığınıza göre bu hoşunuza gittiğini düşündüğüm muhalif tavrınız devam edecek mi?
Edecek, ne yaparsan yap fırlıyor yani. Tamam diyorum eski
geyik halime döneyim. Ama o gün bir şey sinirlendiriyor beni, dayanamayıp yazıyorum. Ağız tadıyla bir geyik yapamaz olduk.
Kendinize bir çarşaf modeli seçtiniz mi?
(Gülüşmeler) Yok seçmedim daha,
Abdurrahman Dilipak diktiriyor, bana gönderecek. Onu bekliyorum.
Geyik yapmanız ve hatta klozet kapaklarından bahsetmeniz için çocuğunuzun olmasını mı bekleyeceğiz? Nedir bu kadın köşe yazarlarındaki sabah-akşam çocuğunu anlatma merakı?
Serdar Turgut’ta da olmuştu. (Gülüyor) Açık-kapalı da, sağcı -solcu da olsan herkes yapıyor bir tane. Anadolu'nun yarısı Ayşe Arman'ın çocuğunun ismini koydu. Benzincinin çocuğundan
bakkal çocuğuna kadar bütün kızların ismi ‘Alya’… Demek ki çok okunuyor velet yazıları. Elit isim olmasını istiyordu ama bir esnaf çocuğu ismi oldu Alya. Bu açıdan bakınca insanların muhafazakârlıkları da palavra. Sen Hasan-Hüseyin, Fatma-Ayşe ismini bırak, Simge gibi manasız bir isim koy.
Sizin kaleminizden ne zaman çocuk yazıları okumaya başlayacağız?
(Gülüşmeler) ek kimseye söylemedim; ama iki aylık hamileyim. Geleceğin potansiyel velet yazarıyım yani. Sağlıklı olsun yeter, kız-erkek fark etmez; ama ortaya bir maymun çıkacağı kesin. (Gülüşmeler) Evet her yazıda çocuğumdan bahsedeceğim anasını satayım! Ayşe Arman'dan neyim eksik? Tesisatçıdan daha mı az önemli veledim?
Siz normal misiniz?
Şöyle bir takıntım var, çok sinir olsam da herkesi anlamaya çalışıyorum. Empati takıntısı sanırım bu. Laikçileri bile anlamaya çalışıyorum ama
itiraf edeyim çok zorlanıyorum.
Artık sosyal soslu yazılar mı okuyacağız?
Bi dakka! Türban, başörtüsü müdür sadece sosyal içerik? Hayatta en sosyal içerikli bulduğum şey, tesisatçılarla olan ilişkilerimdir. Bu konunun da sade suya tirit sayılmasına gıcık oluyorum. Bana tesisatçısıyla arası iyi olan bir kişi gösterin bileklerimi keseyim. Çok reca ediciim. Türkiye geyiktir, geyik kalacak.
Muhalif sarışın yazar Tuğçe Baran’dan salvolar
’Abdullah Gül’ün karısının başı kapalı, o yüzden istemiyoruz’ demelerinden utanıyorum.
Ayşe Arman açık açık ‘etrafımda kapalı kadın istemiyorum’ diyor. Ben de Mine Kırıkkanat gibi buna ‘Ohaa, çüşş” diyorum.
Alışverişi ben yapıyorum, neden bonuslar Selahattin Duman’a yazılıyor ki?
Üst kattaki komşularım çarşaflı, aramız da gayet iyi. Bu kesimle teması olmayanlar fanusta yaşıyorlar.
Gazete ile ben farklı kulvardayım. Son dönemdeki muhalif yazılarımdan sonra gazeteye gitsem beni parçalarlar.
Özdemir İnce gibi yazarlar inanılmaz şeyler yazıyorlar. Bunların ordu ihaleleri mi var, mercimek mi satıyorlar?
Röportaj: SALİH ZENGİN - ZAMAN PAZAR