Bu tespitler Doç. Dr.
Savaş Genç'e ait. Genç, tarihin en büyük
ekonomik krizleriyle karşı karşıya olan
Avrupa ülkelerinin Orta
doğu'da yaşananlarla ilgilenecek durumda olmadığını söyledi.
Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr.
Savaş Genç, "Ekonomik dengeler rayına oturtulamazsa Arap baharına paralel olarak aslında bir
batı baharı da yaşabiliriz" dedi.
TÜRKİYE ARAP BAHARININ ŞEKİLLENMESİNDE ROL OYNADI
Doç. Dr. Savaş Genç, Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı. Arap baharından önce
Türkiye'nin sınır komşularına gidip, sahada Türk dış
politikasına yönelik
algı araştırması yaptılar. Araştırmaya göre,
İran,
Irak ve
Suriye Türkiye'nin neo Osmanlıcı bir tavır sergilemesi halinde
Ankara'ya karşı olumsuz tavır alabilir. "Bölgesel güç" denilince
Yunanistan dahil olmak üzere tüm komşuların aklına gelen ilk ülke Türkiye. Araştırmanın tamamlandığı günlerde ise Arap baharı başlamış. Savaş Genç, "Arap
toplumlarının muhafazakâr, demokrat ve zenginleşen Türkiye'yi yakından gözlemlemesi, Arap baharının temel tetikleyicisi olmasa da şekillenmesinde rol oynamıştır" tespitini yapıyor. Genç, Arap baharıyla birlikte Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikasının akıbetini, yeni
Orta Doğu düzenini,
Libya ve Suriye ile ilgili gelişmeleri lafını hiç sakınmadan anlattı.
RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK (
[email protected])
POPÜLİST AVRUPALILAR İÇİN YOLUNU SONU GELİYOR
* Sizce Arap baharının temel özelliği nedir?
Tunus ve
Mısır'da olduğu gibi orduların değişimden yana tavır aldığı ülkelerde siyasal mekanizma, kan dökülmeksizin, yumuşak geçişlerle kendi siyasi kültürlerine göre şekilleniyor. Libya ve Suriye'de olduğu gibi orduların diktatörlerin yanında yer aldığı coğrafyalarda ise değişim süreci kanlı ve muhtemelen uzun oluyor. NATO'nun açık desteği olmasa
Kaddafi güçleri petrolle finanse ettikleri savaşlarından galip çıkabilirlerdi.
* Arap baharını yaşayan ülkelerin geleceğine kendileri mi batı mı karar verecek?
Batı kendi derdine düşmüş durumda, tarihin belki de en büyük ekonomik krizlerinden biri ile
burun buruna olduğunu hisseden batı ekonomileri kafalarını çevirip Orta Doğu'ya bakacak durumda değiller. Ekonomik dengeler rayına oturtulamazsa Arap baharına paralel olarak aslında bir batı baharı da yaşabiliriz. Önümüzdeki 1-2 yıl içinde Avrupa'da
iktidarda olan neredeyse hiçbir lider
seçim kazanamayacak. Popülist Avrupalılar için yolun sonu geldi.
* Avrupa baharında kapitalizm çökecek Marks yeniden mi dirilecek?
Öğrencilik yıllarımda
ders çalıştığım kütüphanede büyük bir Marks karikatürü vardı, düşünen baloncuğunun içinde "Tamam çocuklar sadece bir fikirdi" yazıyordu. Marks yeniden doğmayacak, tarihteki yerini aldı, ama kapitalizm de içinde bulunduğu şartlarda yoluna devam edemeyecek.
TÜRKİYE DİKTATÖRLERLE İLİŞKİLERİNDE SON NOKTADA
* Arap baharı Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikasının da çökmesine yol açmadı mı?
Bu
felsefe hâlâ Türk
dış politikasının nihai hedefleri arasındadır. Pratikte ise Davutoğlu'nun dersine çok iyi çalıştığı alanın dışına çıkılmıştır. Türkiye diktatörlükte ısrar eden otoriter rejimlerle ikili ilişkilerini devam ettirebileceği son noktaya gelmiştir. Suriye eski rejimlerde yeni bir dış politika kurgulamak isteyen Türkiye'nin alabileceği mesafeyi Ankara'ya gösteren en dramatik ülkedir. Eski Orta Doğu aktörleriyle yeni Türk dış politikasının nihai hedefine ulaşması mümkün görünmemektedir. Tüm zevahiri
kurtarma girişimleri işte bu yüzden netice alamamaktadır.
ANKARA'NIN YENİ ÖDEVİ
* Türk dış politikasının yeni felsefesi ne olacak?
Türkiye Orta Doğu'nun çok zor bir süreç sonrasında değişeceğini görerek, toplumlar üzerinden geleceğe yatırım yapıyor. Ankara'nın yeni bir felsefeden ziyade yeni
ödev ve sorumlulukları olacak. Arap baharı yaşanan ülkelerde
iç savaş çıkmaması, farklı
muhalif guruplar, kabileler, mezhepler ve aşiretlerin geçmişi bir tarafa bırakarak geleceklerini birlikte planlamaları için Türkiye önemli arabuluculuk ve koordinasyon rolleri oynayabilir. Muhaliflerden yana aldığı tavırla Türkiye Arap baharının henüz çok etkin olmadığı ülkeler tarafından ise şüpheyle bakılan bir adres konumuna gelmiştir. Yarın
sokakları hareketlendiğinde Suudi
Arabistan,
Ürdün ve diğerleri aşağı yukarı Türkiye'nin kendilerine karşı nasıl tavır alacağını görebilmektedirler. Dolayısıyla aktüel olarak Türk dış politikasının önünde Suriye sorunmuş gibi görense de tüm
İslam coğrayfası Ankara ile ilişkilerini daha ihtiyatli ve itidalli şekillendirmeye çalışabilir.
LİBYA, AFGANİSTAN VE IRAK OLABİLİR
* Libya'da bundan sonra nasıl bir süreç yaşanır?
Libya fiilen aşiretler ekseninde de ikiye bölünmüş durumda. Libya
halkının barışmak için uzun bir zaman ihtiyacı olacak.
Bingazi ve Sirenayka kentlerinde bulunan Kaddafi rejimi tarafından dışlanmış aşiretlerin birikmiş kinleri var. Libya
Ulusal Geçiş Konseyi önderliğinde galip gelen bu aşiretlerin intikam duygularını bir tarafa bırakarak kucaklayıcı tavırlar sergilemeleri gerekiyor. Al Kaddafa ve Al Megrahi gibi Kaddafi rejimi ile özdeşleşmiş aşiretler yeni Libya'nın geleceğinde
kilit rol oynayacaklar. İktidarı eline geçiren guruplar bu aşiretleri dışlamak ve ötekileştirmek hatasına düşerlerse Libya huzura hasret kalabilir. Libya hâlâ büyük acılar çeken ve iç savaş gündemi ile yaşayan Irak ve
Afganistan olabilir.
* Kaddafi'den sonra Libya'yı kim yönetecek?
Libya
Ulusal Geçiş Konseyi elde ettiği silahlı mücade kadar siyasi meşruiyet zaferi de kazanmıştır. Libya'da muhalefeti temsil eden konsey içinde barındırdığı önemli isimler nedeni ile yeni Libya'nın kurulmasında meşru bir rol oynayabilir.
Müslüman Kardeşler Örgütü (Libya İslami Cemaati), Libya Milli
Kurtuluş Cephesi (İnkaz) ülkede ön plana çıkan iki muhalif hareket, bunları Muhalefet Konferansı, Libya Komisyonu, Libya İslami Hareketi Birliği, Entelektüel Birlik, İslami
Cihad gibi irili ufaklı örgütler takip ediyor. Halk devrimi sorasında demokratik kültürün ve tam teşekküllü bir
demokrasinin yerleşmesini kimse beklemiyor.
* Bir ayrımın yapılması gerekiyor sanırım, Libya'da iktidara gelen demokrasi filan değil, aşiret koalisyonu.
İktidara aşiret koalisyonu gelecek. Demokrasi kültürü oldukça zayıf olan bir toplumda ellerinde bulundurdukları güç ile
imtihan olacaklar. Libya'da birbiriyle çatışan farklı toplum kesitlerini ve aşiretleri tekrar birarada tutmak onları ortak gelecek ve millet paydasında buluşturmak Arap baharı öncesinden çok daha zordur.
YENİ NATO TAKTİĞİ ESED'İN UYKULARINI KAÇIRIYOR
* Esed'i de Kaddafi'nin geleceği mi bekliyor?
Orta Doğu'da vuku bulan rejim değişikliklerinde Tunus ve Mısır, Libya kadar belirleyici ve örnek teşkil eden bir devrim olamamıştır. Libya'da halk rejimin düzenli ordusu ile çatışma pahasına özgürlüğü için risk aldı. Petrolü, yani güçlü finansal kaynakları olan Kaddafi, düzenli ordusunu yanına aldığı kabileler ve paralı Afrikalı askerlerle
desteklemesine rağmen iktidarını kurtaramadı. Esed'in şartları ile mukayese edildiğinde Kaddafi çok daha güçlü konumdaydı. Kaddafi iktidardan olurken Esed'in hâlâ Şam'da oturuyor oluşunun ardında Esed'in arkasında hissettiği uluslararası destek vardır.
‘CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI'
* Esed'in attığı adımlar, kendisini Kaddafi'ye benzer bir sondan kurtarabilir mi?
Batı Esed'i iktidardan ettikten sonra nasıl bir Suriye ile karşılaşacağını bilemediği için Suriye muhalefetine destek çıkmamakta, onları silahlandırmamakta ve bir dış müdahale planı yapmamaktadır. Lâkin, Libya örneğinde neticeye ulaşan yeni NATO taktiği Esed'in uykularının kaçmasına vesile olmuştur. "NATO'nun Libya zaferi" kullanılarak Esed üzerinde
baskı oluşturulabilir ve reformların önü açılabilir. Suriye'de mevcut statüko ile iktidarda huzur içinde kalma şansı olan bir Esed rejmi yok artık. Arap devrimleri ile cin şişeden çıktı, Pandora'nın kutusu açıldı, Esed rejiminin 21. Yüzyıl'da eski enstrümanları ile kalması ve değişime direnmesi sadece rejimin ömrünü kısaltacaktır.
TÜRKİYE SURİYE'DEN DAHA YALNIZ
* Türkiye ve batılı ülkeler Esed'e formül olarak demokratikleşmeyi öneriyor, yani "
intihar et" diyor, Esed intihar eder mi?
Hiçbir otoriter rejim yok olma korkusunu hissetmediği sürece kendi eliyle güç merkezini
tasfiye etmez.Türkiye tam olarak Şam rejiminden bunu istemiyor, Türkiye'nin Esed sonrası belirsiz güçlerin Suriye'yi elde etmesindense rehabilite edilmiş Esed rejimini
tercih ettiğini düşünüyorum.
Rusya ve İran Suriye'ye açık destek veriyor, Esed sonrası Suriye'de iktidarı hangi aktörlerin sırtlayacağını kestiremeyen batı da sesini çok fazla çıkarmayarak aslında Esed rejimine göz yumuyor. Ortaya bir barış projesi koymaya çalışan Türkiye, aslında Suriye'den daha yalnız.
* Uluslararası
sistem Suriye'de nasıl bir çözüm önerebilir?
Suriye özelinde çözüm üretmek yerine Orta Doğu'da ve genişletilmiş İslam coğrafyasında yumuşak bir geçişle iktidar devrine
yol haritası çizmemiz gerekiyor. Avrupa monarşilerinin iktidar devirleri kademeli bir normalleşme süreci için Orta Doğu'da örneklenebilir. Orta Doğu iktidarlarına kendi konumlarını sınırlandırarak ve zaman içinde temsili bir noktaya çekerek ülkelerinin normalleşmeleri için alternatif bir program bile yapılabilir. Kanlı sokak devrimlerinin eski otoriter yapıları aratacak daha marjinal iktidarları oluşturmayacağını bize hiç kimse garanti edemez.
ORTA DOĞU'NUN YÜZYIL SAVAŞLARI KAPIDA MI?
*Avrupa'nın yaşadığı yüzyıl savaşı olarak bilinen mezhep savaşlarına Orta Doğu'da şahit olabilir miyiz?
Bu Orta Doğu'yu bekleyen en önemli sorulardan biri. Bölge ülkelerinin yaşadıkları çalkantılı değişim süreci sağlıklı bir şekilde ve zamanında çözülmezse iş iktidarı destekleyen ve karşısında duran aşiretler veya
inanç toplulukları mezhepler zaviyesine inebilir. Kinlerini
kan davası gibi belirleyici bir Orta Doğu geleneğiyle devam ettiren toplumlarda mezhep çatışmaları geri dönüşü ve normalleşmesi çok zor bölünmeleri gündeme getirebilir. Türkiye ve İran İslam coğrafyasında rejim tarışmalarının Sunni-Şii çatışmalarına dönüşmemesi için inisiyatif alması gereken başat iki aktördür.