Milli Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer, ''Her şeyden önce öğretmenler bizim göz bebeğimiz, eğitim sistemimizin çekirdeği ve onların başarılarını konuşmak bence henüz öğretmen olmamış olanları konuşmaktan çok daha anlamlı değil mi?'' dedi.
Türkiye'de
öğretmenlik mesleğinin daha etkin hale getirilmesi, geliştirilmesi ve öğretmen yetiştirme ile ilgili sorunları gözden geçirmek, bu konuda tavsiyeleri almak için biraraya geldiklerini anlatan Bakan Dinçer,
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) olarak bundan birkaç ay önce ulusal öğretmen stratejisi geliştirmek üzere bir çalıştay tertip edildiğini anımsattı.
Bu çalıştayı tamamlamak üzere olduklarına işaret eden Bakan Dinçer, ''Ama tamamlamadan önce de doğrusu sizlerle biraraya gelmeyi ve bu konuda yapılan
taslak metin üzerinden belki fikirlerimizi paylaşmayı ve sonuç olarak yeniden görüşlerinizi alarak bunu netleştirmeyi umuyoruz. Bu çalışmalar tamamlandığında
ülkemiz adına çok hayırlı bir strateji taslağına da sahip olacağız'' dedi.
Dinçer, şöyle konuştu:
''Ülke çapında, bütün ihtiyaç duyduğunuz derslikleri tamamlamış olsanız bile, yine ulusal düzeyde bütçede, mali kaynaklarınızı en fazla eğitim sistemine aktarmış olsanız bile teknolojik altyapınızı donatsanız ve ülkenin bir ucundan öbür ucuna kadar her türlü donanımı çocuklarınıza sağlamış olsanız bile, eğitimin başarısını çok sınırlı derecede etkileyecek faktörleri tamamlamış olursunuz.
Çünkü eğitimin başarısını belirleyen öğretmendir benim kanaatim. Bu açıdan bakıldığında derslikleri yapmaya uğraşalım, kaynaklarımızı artırmaya çalışalım, teknolojik altyapımızı geliştirmek için müfredatımızı iyileştirmek ve
modern dünya ile uyumlu hale getirmek için eğitim sistemimizi yine küresel dünyadaki değişim ve gelişmelere göre yeni bir yapıya kavuşturulması için çalışalım, ama bütün bunları daha anlamlı hale getirmek için öğretmenlerimizin gelişmesi ve yetiştirilmesi ile ilgili konulara daha çok önem vermek zorundayız.
Bu açıdan bakıldığında öğretmenlik mesleğini ne kadar tartışsak ve ne kadar onu daha çok etkin hale getirmeye uğraşsak bile az kanaatindeyim. O yüzden bu meseleyi bolca konuşup
tartışmalıyız. Biz, günümüzde öğretmenlik meselesini tartışırken, maalesef iki konu üzerinde bugüne kadar durduk.
Onlardan bir tanesi; atama bekleyen öğretmenler meselesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmene ihtiyacı var, dışarıda da öğretmen adaylarımız var, onları bir an önce atasak diye tartıştık durduk. Ki onun fotoğrafını yeniden size çizmeye çalışacağım. İkincisi, atanmış öğretmenlerin kendi istedikleri şehre, bölgeye atamalarını yapmak için yeni stratejiler geliştirme talepleri... İnanın MEB olarak bu meselenin dışında tartışılan bir konu olmadı öğretmenlik mesleğiyle ilgili olarak. Bunu sadece MEB ile alakalı olarak değerlendirmiyorum. Toplumsal düzeyde de maalesef nereye gidersek gidelim sadece bu iki mesele üzerinde duruluyor. Halbuki, öğretmenlik mesleğinin bugünkü boyutuyla bile bakıldığında yaklaşım tarzı itibarıyla algılaması ve öğretmenlik mesleğinin imajının geliştirilmesi itibarıyla ve öğretmenlik mesleğindeki öğretmenlerimizin belki de mesleki olarak gelişmelerini sağlayacak stratejiler itibarıyla o kadar çok tartışılacak konu var ki...''
''Göz Bebeğimiz''
Her şeyden önce öğretmenlerin göz bebekleri olduğunu ifade eden
Ömer Dinçer, ''
Eğitim sistemimizin çekirdeği ve onların başarılarını konuşmak bence henüz öğretmen olmamış olanları konuşmaktan çok daha anlamlı değil mi sizce? '' diye sordu.
Bugün Türkiye'de ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış bir eğitim ağı ile öğretmenlerin hakikaten destan yazdığını anlatan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İmkansızlıklara, sıkıntılara rağmen, pek çok eksiklik ve zayıflığımıza rağmen onlar görevlerini aksatmadan tamamlamaya çalışıyorlar. Biz, bugüne kadar öğretmenlerimizin başarılarını hiç konuşmadık mesela. Şayet, herhangi bir yerde olumsuz bir öğretmen figürü varsa veya herhangi bir okulda başarısızlık varsa hep onu toplumun sanki tüm eğitim sisteminin genel bir sorunuymuş gibi önüne getirdik ve o mesele üzerinden tartışma yaptık. Bu hem eğitim camiamıza, hem de öğretmenlerimize yapılmış büyük haksızlıklardan biridir. Halbuki bu öğretmenlerimiz Türkiye'nin belki de hep klasikleşmiş tabiri ile 'eğitimde okullaşma problemini' ve buna dair makus talihini yenen insanlar oldular.
Öğretmenlerimiz sayesinde biz, tek tek ailelerin gitmeyi, okul çağında olan çocukları okullarına niçin göndermediklerini sormayı ve çocukları mümkün mertebe okula kaydetmeyi başardık. Daha bundan 7-8 yıl öncesine kadar yüzde 90'lar civarında olan okullaşma oranını neredeyse yüzde 100'e getirdik.
Daha önemli bir başarıyı orta
öğretimde elde ettik. Ortaöğretimde yüzde 50'ler civarında olan okullaşma oranını bugün neredeyse yüzde 70'e getirdik. Daha da güzeli, yine bu öğretmen ve okul yöneticilerimiz sayesinde ilk öğretimden, ortaöğretime geçiş oranı iki yıllık ortalamayı söylüyorum: Yüzde 85'in üzerine çıktı.''
''Ne tür tedbirler almalıyız''
Bütün bu başarılar ortaya konuluyorken, giderek eğitimin niteliği de yükselmeye başlamışken, doğrusu tüm toplumu motive edecek ve başarılara yöneltecek ve daha da olumlu bir hava sağlayacak ip uçlarını tartışmak yerine, bazı öğretmenlerin bireysel olumsuzlukları üzerinden öğretmenlik mesleğini tartışmanın çok şey kazandırmadığını ifade eden Dinçer, ''Bu yüzden öğretmenlerimizin başarılarının vurgulanarak çalışılması lazım. Ama daha da önemlisi, öğretmenlerimizin ve öğretmenlik mesleğinin sürecin başladığı noktadan sonuna kadar giden noktadaki her kademesinde ne tür geliştirmeler yapmalıyız diye tartışmaya ihtiyacımız var'' dedi.
Konuşmasında, ''Acaba, öğretmenlik mesleğine daha nitelikli, daha çalışkan, daha yetenekli çocuklarımızı seçmek mümkün mü?'' sorusun yönelten
Milli Eğitim Bakanı Dinçer, şunları kaydetti:
''Şimdi baktığımızda
eğitim fakültelerine ve öğretmen yetiştirmeye kaynaklık eden diğer bölümlere hangi öğrenciler gidiyor diye incelediğimizde şunu görüyorsunuz: Daha çok genel liselerden öğrencilerimiz gidiyor. Öğretmen liselerinden eğitim fakültelerine giden öğrenci oranı yüzde 12 maalesef. O zaman biz, bir; bu yetiştirdiğimiz öğrencilerimizi öğretmen olmak üzere motive etme konusunda ne tür tedbirler almalıyız. Ne kadar geniş bir kitle içinde öğretmeni, daha nitelikli ve yetenekli çocukların seçtiği meslek haline dönüştürebiliriz. İkincisi; eğitim fakültelerinin işlevselliğini nasıl artırabiliriz.
Maalesef bugün eğitim fakültelerimizin program hazırlama yöntemlerinden kendi aralarında farklılaşma yaratacak tedbirlere ve misyon üstlenmelerine yönelik tartışılacak birçok konusu var. Yine eğitim fakültelerinin öğretim üyelerinin misyonlarının gözden geçirilmesine, sadece öğrenci yetiştirme değil, aynı zamanda Türk eğitim sisteminin sorunlarına yönelik analizler yapma, buna dair çözüm stratejileri geliştirme üzerine araştırma yapan, bilimsel çalışma yapan bir muhtevaya nasıl kavuşturtabiliriz.
Öğretmen yetiştiren öğretim üyelerimizin altyapı sorunlarını nasıl çözebiliriz. Belki onların maddi problemlerini çözme konusunda neler yapılabilir. Bütün bunlara dair, bizim tartışma yapmaya ihtiyacımız var. İyi öğrenciyi seçmek yetmez sadece, o iyi öğrenciyi iyi yetiştirmeye ihtiyacımız var. Yine öğretmen olarak yetişecek öğrencilerimizin okul uygulamalarının gözden geçirilmesini ihtiyacımız var. Staj olarak çocuklarımız öğretmenliğe nasıl iyi hazırlanabilirler, bunu tartışmalıyız. Bugünkü staj çalışmaları kurgusu itibarıyla, hem çocuklarımızı hem de MEB yöneticilerini bu stajı yapmaya
teşvik etmiyor. Öyleyse hem öğrencilerimizi teşvik edecek, hem de yöneticilerimizi öğrencilerimizin okulda staj yapmalarına teşvik edecek türden düz tedbirler alacak bir stratejiye de ihtiyaç var.''
Staj konusu
Konuşmasında, staj konusuna da değinen Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de 42 bin 500 dolayında okulun bulunduğunu belirterek, eğitim fakültesi dekanlarına ''Bunlar sizin laboratuvarınız'' diye seslendi.
Her okula 10 öğrenci gönderilmiş olsa, aynı anda 420 bin 500 öğrenciyi uygulamalı eğitime alma gibi bir fırsata sahip olunacağını anlatan Dinçer, şöyle dedi:
''Zaten 420 bin gibi çocuğu gönderecek potansiyel de yok. O zaman bu çocuklarımız ne için uygulamalı bir şekilde, tecrübeli öğretmenlerin nezaretinde etkin bir staj yapamıyorlar. Bu meseleyi tartışmalıyız. Sadece o değil, çocuklarımız eğitim fakültelerinden ve öğretmen yetiştiren diğer bölümlerden
mezun olduktan sonra iyi bir seçme süreciyle, MEB kurumlarına veya özel eğitim kurumlarına gitme konularında daha uygun stratejilere ihtiyaç gösteriyorlar. Çünkü bizim seçme süreçlerimiz, maalesef KPSS'ye dayalı kaldı. Bu yüzden başka ülkelerin öğretmen süreçlerini benden iyi biliyorsunuz. o konuda bize yapacağınız yönlendirmelerin etkin olacağı kanaatindeyim.
Çünkü bir öğretmenin kendi mesleğini çok iyi bilmesi gerekir ki öğretmenliği iyi yapsın ve çocukları etkin bir şekilde yetiştirsin. Ama kendi mesleki alanını çok iyi bilmesi yetmez. Aynı zamanda genel kültür olarak ve öğretme kabiliyeti olarak da çocukları anlayabilecek bir potansiyeli taşıması gerekir. Nihayet öğretmen, çocuklarımız için bir rol modelidir, davranışlarıyla, oturup kalkmasıyla, ahlaki ve toplumsal değerleriyle, o çocuklarımıza her davranışı ile örnek olacak bir yapı içinde olmalıdır. Değilse, bunun dışında herhangi bir yapı içindeki öğretmenin çocuklarımıza ne kadar katkı yapacağını tartışmak gerekir.
İyi öğretmeni seçmek yetmez. Bugün öğretmenlerimiz kendileri telaffuz etmemiş olsa bile Türk eğitim sistemi içinde, MEB yapısı içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin bir insan için hakikaten haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kurumun kapısından girip yaklaşık 30 yıl boyunca aynı minval üzerinde mesleği öğretmek kadar sıkıcı, motivasyonu düşürücü bir çalışma temposu, çalışma sistemi olabilir mi sizce? Öyleyse bizim o kapıdan girdikten sonra sürekli yükselebileceği, kendini geliştirebileceği, her an tazeleyip, yineleyip çocukların önüne farklı ruhla çıkabileceği bir öğretme sistemini ve mekanizmasını kurmak zorundayız öğretmenlerimize...''
Bakan Dinçer'e giden
mesajlar
Genellikle öğretmenlerle ilgili sorunlar tartışıldığında, onların
ücret ve maaşlarının artırılmasıyla, onların sosyal haklarının geliştirilmesi gibi hususlardan bahsedildiğini anlatan Dinçer, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bence sadece bu eğilimi göstermek bile öğretmenlik mesleğini yeteri kadar anlamadığımız sonucuna çıkarmalı bizi. Çünkü öğretmenlik mesleği denildiğinde, aslında öğrencisine öğretme yöntemleri, öğretmenin kişiliği, mesleki
kariyeri ve planlaması ve her kariyer basamağında giderek artan oranda öğretmenin itibarını geliştirecek yaklaşımların sunulması gibi birçok husus varken sadece ücret ve maaşa odaklanarak öğretmenlik mesleğini geliştireceğimizi var sayıyorsak o zaman o işi biz iyi anlamadık gibi bir sonuç çıkarılabilir.
Tabii ki o da olmalı.. Ama ondan önce öğretmenlik mesleğinde, gerçekten mesleğin kendisiyle ilgili konuları gündeme getirip koymalıyız. Öğretmenlerin mesleki kariyerlerinin planlaması ve her basamağında onların itibarının, statülerinin, sosyal haklarının ve nihayet yükümlülüklerinin geliştirilmesi gibi konuları tartışmaya ihtiyacımız var. Nihayet öğretmenlerimizin
emekli olduktan sonra da sorunları olacak. Bütün bu meseleleri tartışmak için önümüzde güzel bir fırsat, iyi bir zaman dilimi var. ''
Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de eğitim sisteminin yapısıyla ilgili konuların tartışıldığını, ancak telefonuna ve e-mailine öğretmenlerden mesaj geldiğini belirterek, şunları söyledi:
''İnanın gelen mesajların hiçbir tanesi yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı, bizim ağustosta atama yapıp yapmayacağımız, eylül ayında özür atamalarıyla ilgili zaman sürecinin hangi dilim içinde olacağına dair sorular. Bu açıdan ben öğretmen adaylarımızın ve öğretmenlerimizin aslında biraz da kendilerini açmalarını, bu toplumda yararlı olmanın yegane yolunun kişisel çıkarlardan çok, genel ve ulusal çıkarların ve hedeflerin önemli olduğunu fark etmelerinde olduğunu özellikle rica ediyorum.''