Başbakan'ı kim ele geçirdi?
"Nerelerdesin bir haftadır?" diye endişeli bir yüzle koluma girdi dostum. "Yoksa sen de mi..."
"
Hayır, ben de değil" diye pişkince gülümsedim, "Merak etme, çook yukarılardan gelen bir direktifle işime son verilmedi; zaten bilirsin, yazarını kovduracak şeyleri değil yazmak, aklından geçirmeyecek derecede ödlek biriyimdir ben..."
"Ee?" der gibi baktı, işin tadını çıkarmak için ağırdan aldım, "Şu anda bilmesen daha iyi ama hadi çıtlatayım!" Biraz sustum, önemli şeyler söylemeye hazırlanan biri gibi dudaklarımı ısırdım. "Hadi" diye yalvardı, "Kimseye söylemem, vallahi!" İzci oymakbaşıları gibi elini kaldırdı, "Söz."
"Bunu sen istedin, unutma, bir süreden beri entelektüel bir
operasyon geçirmem gerekiyordu" diye mırıldandım önemsiz bir şeymiş gibi. "Birkaç gün ortalıkta görünmemem gerekiyordu, ama gizli şeyler bunlar, bilmesen daha iyi dostum!"
"Yoo, yoo" dedi. "Ne demek entelektüel bir operasyon; bir kursa seminere filan mı katıldın, Amerikalılar da var mıydı? Ne diyorlar, söylesene!"
"Tam tarifi böyle dostum" dedim, "Entelektüel bir operasyon; basit, sıradan bir cerrahi müdahale ama ülkenin geleceği ve barış için önemli sonuçlar doğurabilir..."
"Ne yani, kafana çip filan mı taktılar; n'aaptılar sana kardeşim?"
Olanca ciddiyetimi takınarak uzun uzun gözlerine baktım. "Boşver, fazla merak kediyi öldürür, bu kadarını bilsen sana kâfidir" bakışlarıydı bunlar. Tatmin olmuş gibi göründü, "Eh" dedi, "Pekâlâ, geçmiş olsun"
Kafası karışmıştı; birkaç saniye kadar martıları seyrettikten sonra döndü, "Madem entelektüel operasyon geçirdin, söyle bakalım; bu Başbakan'a neler oluyor, sen bir mânâ verebiliyor musun?"
Bu defa gözlerine neredeyse iki üç dakika filan hiç göz kırpmadan baktım. Sanki bakışlarımdan görünmeyen şualar fışkırarak onun kafasına en mahrem soruların en acı cevaplarını şırınga ediyordu. "Anladın mı şimdi?" dedim. Omzunu silkti, ı-ıh, anlamamıştı. Eminim ki o anda ne kadar geri zekâlı olduğundan şüpheleniyordu.
"Anlayamadığın için üzülme; kimse bir şey anlamıyor zaten" diye söylendikten sonra sağa sola bir göz atıp kulağına eğildim, "Başbakan'ı ele geçirdiler; ama sen kimseye belli etme, başka soru da sorma!"
O esnada masanın üstündeki
simit kırığının susam tanelerine bakıyordu; öylece kaldı, sonra ağır ağır başını kaldırdı,
"Kim, ne, ne zaman, niçin, nerede, nasıl?" diye inledi. Dedim ki, "Biir, konuşurken elinle ağzını kapat, izleniyor olabiliriz; ikii, bu bilgi istihbâri niteliktedir ve henüz kesinlikle doğrulanmış değil. Yaklaştır kulağını şimdi bana..."
Yaklaştı, "Şimdi dinle ve dinledikten sonra da hızla unutmaya hazır ol!" diye fısıldadım,
"Başbakan'ın son on günde yaptığı konuşmaları son model bir bilgisayara yüklediler; makine yandı azizim; hoparlöründen Harbiye marşıyla karışık dumanlar çıkmış diyorlar. Mantıklı bir analizi yapılamıyormuş demeçlerinin; düşünsene bir Çamlıca tepesine cami yaptırmaktan bahsediyor, ardından kürtaj meselesine dalıyor, sonra nereden icab ettiyse Sezaryen tekniğiyle doğumu eleştiriyor filan. Önümüzdeki hafta ojeli tırnakla abdest ve oruçluyken plaj konusuna gireceğinden söz ediliyor?"
"Sahi yahu" dedi, "Şaka gibi, hakikaten birisi Başbakan'ı ele geçirmiş gibi görünüyor; kim olabilir sence, ne dersin?"
"Ben değilim, bu kesin" dedim ve devam ettim, "Bu hususlarda Mahir Kaynak büyüğümüz süper güç odaklarının modelde nasıl rol oynayabileceğine bakarak senaryoyu tahlil eder ama bence öyle dışarılara bakmaya lüzum yok; olup bitenler bana, dersini iyi çalışmamış, formsuz bir danışmanın işi gibi görünüyor!"
Anlamadı, dedim ki, "Bazen son model bir uçağın motoruna kalkış anında yolunu şaşırmış bir kuş giriverir; işte öyle bir şey!"
Hesabı ben verdim, kalktık; sonra eve gelip bu analizi kaleme aldım.