Fransa'ya, 2,5 milyon Türk'ün de kaybolduğunu...

Ankara-Paris hattı 'inkâr yasası'ndan dolayı gergin günler yaşarken, Fransa Büyükelçisi Laurent Bili'den 1915 olayları ve Ermeni diasporası konusunda çarpıcı değerlendirmeler geldi.

Fransa'ya, 2,5 milyon Türk'ün de kaybolduğunu...

Daha önce de diplomat olarak görev yaptığı Türkiye'yi çok iyi tanıyan Bili, "Bu coğrafyada büyük acılar yaşandı. Fransızlar, Türklerin ve Müslüman halkların yaşadıkları acıları bilmiyor. I. Dünya Savaşı'nda biz 1,6 milyon kişi kaybettik. Ama Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde Türklerin 2,5 milyon kaybı olduğunu Fransa'da kimse bilmiyor. Bunu anlatmak lazım." diyor. Ermeni meselesinin sadece 1915'e bakılarak anlaşılamayacağına dikkat çeken Fransız Büyükelçi, daha geniş bir coğrafyada daha geniş bir dönemin incelenmesini istiyor. 1878'den itibaren Türklerin Kafkaslar ve Balkanlar'dan yavaş yavaş kovulduğunu ve sadece Balkanlar'dan 1 milyondan fazla insanın sürgün edildiğini hatırlatıyor. Bu sırada 100 binden fazla kayıp vakasının yaşandığını vurgulayan Bili, Hollandalı tarihçi Zürcher'in kitabını okuduktan sonra Ermenilerin bu hatalar sonunda hesap ödemek zorunda kaldığını anladığını söylüyor. İyi derecede Türkçe bilen Fransız Sefir, Ankara'da kalması halinde yapmayı planladığı projesini de Zaman'la paylaştı: "Fransa'daki Ermeni kökenli vatandaşlarımızı Türkiye'ye davet etmek istiyorum. Türkiye o kadar değişti ki; bunu bilmiyorlar. Onları bu yeni Türkiye ile tanıştırmak istiyorum. Belki biz Fransız diplomatlar olarak yeterli çalışmadık, değişimi aktarmakta." Yaşanan gerginliğe dikkat çeken Büyükelçi Bili, "Misyonumun devam edip etmeyeceğinden emin değilim." diyerek, iki ülke ilişkilerinin seviyesinin düşme riskine dikkat çekiyor. Ardından şu mesajı veriyor: "I. Dünya Savaşı'ndan beri hiçbir zaman bir Fransız büyükelçi kalıcı şekilde kovulmamıştı. Her şeye rağmen bu yasa uygunsuz olabilir ama aşırı bir tepki göstermeye değmez. Fransa'da bu tip yasaların uygunluğu üzerine çok tartışılıyor. Bağları koparmak, yarının dünyasını inşa etmek için en iyi yol olmayacak." Ermeni meselesiyle ilgili projelerini sorduğumuzda ise Büyükelçi Bili, orijinal bir öneride bulunuyor: "Fransa'daki Ermeni kökenli vatandaşlarımızı Türkiye'ye davet etmek istiyorum. Türkiye o kadar değişti ki; bunu bilmiyorlar. Onları bu yeni Türkiye ile tanıştırmak istiyorum. Belki biz Fransız diplomatlar olarak yeterli çalışmadık, değişimi aktarmakta. Biraz 'Unutalım bu konuyu' gibi yaptık ama bunu unutmak mümkün değil. Bir çözüm bulabilirsek Türkiye'nin Ermeni diasporası ile yakınlaşması için, bu konuyu unutmaktan çok daha faydalı olabilir. Devam edebilirsem; Türk tarafı da kabul ederse böyle bir şey faydalı olabilir." Bili, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a danışmanlık yaparken Kafkas dosyasını takip etmiş. Ermeni diasporasını da yakından tanıyor. Fransa'daki Ermenilere şöyle sesleniyor: "Buraya gelin, bakın, tanıyın, bir Türk ile konuşun. Bugünkü Türkiye tarihi serbestlik stratejisi kullanmak isteyebilir. Yaklaşmak, diyalog yani. Bu böyle devam etmez. Yeni yasa çıkıyor. Başka şey geliyor. Bunu çözme zamanı geldi." siyaset atmosferi çok değişmiş 1995-1999 yılları arasında da Türkiye'de görev yapan Bili, 12 sene sonra Türkiye'de büyük değişiklikler gözlemlediğinin altını çizdi. Özellikle 2006-2011 arasında Türkiye'nin zenginleştiğini kaydeden Bili, "En önemli değişim, siyaset atmosferi ve özgürlükçü düşünce konusunda. 90'lardan bugüne büyük bir farklılık hissettim. Kürt meselesi hakkında her şey çok açık bir şekilde konuşuluyor. 1992'de Türkiye'ye ziyarete geldiğimde Dışişleri'nde bir yemeğe katıldık. Fransız diplomat, Kürt meselesi hakkında bir soru sordu. Türk tarafından "Türkiye'de Kürt yok ki" cevabı geldi. Biz şaşırdık çünkü Güneydoğu'da bu dönemde şiddet vardı." değerlendirmesinde bulundu. Laiklik konusunun Eskiden Türkiye'de "din karşıtlığı" olarak algılandığını ifade eden Fransız diplomat, "90'larda Türkiye'deki laiklik, Fransa'nın 1905'leri gibi. Bu devirde Fransa'da laiklik, din karşıtı gibi algılanıyordu. Başbakan Erdoğan'ın El Ezher'de yaptığı konuşma, Fransız laiklik kavramına çok daha yakın bir tanım. 'Bir Yiğit Vardı' kitabında okudum. Adnan Menderes, ezanın yeniden Arapça okunmaya başlamasını anlatırken 'Bizim gibi laik bir ülke olan Fransa'da çanları çalabiliyorlar.' diyor. Küçük ama önemli bir ayrıntı." diyor. 'AKP gelirse laiklik gider' korkusu yıkıldı Büyükelçi Bili, değişen siyasî atmosferi ise önemli bir örnekle açıklıyor: "Bir de buradayken Refah hükümeti iktidara geldi. Türkiye'de siyaset hayatında inanılmaz bir gerginlik vardı. Bu, biraz laiklikle ilgili ama aynı zamanda askerin rolü ile ilgili bir şey. 2001'den beri bu gerginlik biraz azaldı. AKP, bir hükümet kültürü ve güçlü lideri olan bir parti. İktidara geldiği zaman AB sürecini kullanarak yavaş yavaş bu gerginlik sakinleşti. Daha normal bir demokrasi oluştu Türkiye'de. Fransa'da 1981'de Sosyalistler ilk defa iktidara geldiler. Bu dönem oldukça önemli oldu. Çünkü 1981'e kadar Fransa'da 'Komünistler gelirse demokrasi bitecek' düşüncesi vardı. Sosyalistlerin iktidar olmasıyla komünizmin gelmeyeceği görüldü. Bu düşünce kırıldı." Fransız sefir, Türkiye'deki benzer kırılmayı ise şöyle izah ediyor: "O dönemde bazı kesimlerde AKP gibi bir parti iktidara gelirse laikliğin elden gideceği düşüncesi vardı. 'Yeni bir darbe gelebilir' düşüncesi vardı. AKP'nin iktidara gelmesiyle bu korku yıkıldı. 1997'deki postmodern darbenin arkasında böyle bir düşünce var. 2002 seçimlerindeki başarılı tercihten sonra bu tür düşünceler bence bitti." Fransız Büyükelçi Bili, Türkiye'yi yakından tanımak için biyografi kitaplarına önem verdiğini ve bunlardan çok faydalandığını anlatıyor. Bunlara iki tane örnek veriyor. İlki Hüseyin Besli ve Ömer Özbay'ın yazdığı "Bir Liderin Doğuşu: Recep Tayyip Erdoğan", ikincisi ise Erdal Şen'in kaleme aldığı Adnan Menderes'i anlatan "Bir Yiğit Vardı". Bu kitaplardan çok önemli bilgiler aldığını kaydeden Büyükelçi Bili, bunları özellikle yabancılara tavsiye ediyor: "Türkiye'yi anlamak için bu kitaplar önemli." Basında artık farklı sesler var Fransız büyükelçi, Türkiye'deki değişimde medyanın büyük rolü olduğunu düşünüyor: "1991'de sadece TRT vardı. Kısa zamanda tek düşünce kültürünün değişmesi kolay değil aslında. Yeni kanallar çıktı. Yeni gazeteler popüler oldu, Zaman Gazetesi gibi. Yavaş yavaş farklı düşünceler geldi. İyi haber almazsa insanların düşüncesi değişmez. Basında biraz daha farklı sesler olmaya başladı. Televizyon kanallarında da nüanslar oluştu. Yavaş yavaş farklı görüşler Türk basınında dillendirilmeye başlandı. Hâlâ bazı konuları konuşmak zor, ama 90'lara göre Türkiye inanılmaz değişti. AB süreci çok önemli ve faydalı bir rol oynadı ve oynayabilir. AB desteği hem siyaset hem ekonomi tarafından faydalı oldu. Bir de elbette Türkiye'nin ekonomik gelişmesi..." Eskiden Türkiye'nin Arap ülkelerine mesafeli durduğunu kaydeden Bili, son dönemde Türkiye'nin daha aktif bir dış politika sergilediğini düşünüyor. Bunun altında yatanın 'istikrarlı bir iktidar' olduğunu kaydedeni Bili, "Türkiye, 10 seneden beri inanılmaz bir istikrar yaşadı. Arap ülkeleriyle ilişkiler artık çok daha normal bir şekilde devam ediyor. Eskiden 'Biz Batılı olduğumuz için Doğu'ya sırtımızı dönmeliyiz' gibi bir durum vardı. Artık çok farklı." diyor. Türkçeyi Trabzon'da öğrenci yurdunda öğrendi Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Laurent Bili, geçtiğimiz haziran ayında göreve başladı. Türkiye ile çok yakından ilgili. Büyükelçi'nin dediği gibi "Bir aşk hikâyesi bu." Bu hikâye bir tesadüfle başlıyor. Sene 1991. Genç Fransız diplomat Bili, üç aylık bir görev için New York'a gider. Fransa'nın BM Daimi Temsilciliği'nde Batı Avrupa Birliği (BAB) genişleme süreci üzerine çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler'deki Türk diplomatlar, en yakın arkadaşlarıdır. Onlar sayesinde Türkiye'yi tanımaya ve sevmeye başlar. 1992'de bir ziyaret için Ankara'ya gelir. Asıl hikâye ise 1995'te başlar. Türkiye'ye tayin olur. Sonrasını Büyükelçi, "Türkiye ve Anadolu ile büyük bir aşk hikâyesi başladı, eşimin dışında tabii ki..." diye anlatıyor. Laurent Bili, dil konusunda oldukça yeteneklidir. İngilizce, İspanyolca ve Portekizce bilen Bili, Türkçeyi de insanlarla sohbet ederek öğrenebileceğini düşünür. Ama yanılır. Hemen TÖMER'in dil kursuna başlar. 10 ay boyunca haftada 6 gün kursa gider. Daha sonra kitap okuyarak, müzik dinleyerek ve televizyon izleyerek Türkçesini geliştirir. Geçtiğimiz sene Ankara'ya büyükelçi atanacağının mesajını alınca hemen Türkiye'nin yolunu tutar. Trabzon'u seçer. Burada bir ay kalır. Her gün 6 saat yoğun Türkçe dersi alır. "Bu defa göreve gelmeden önce tam bir Türk atmosferi yaşamak istedim." diyor Bili. Akşamları yurtta öğrencilerle sohbet ederek Türkçesini geliştirir. Kaldığı pansiyondakiler ve etrafındakiler, büyükelçi olduğunu bilmez. Peki, Türkçe öğrenme kararlılığının sebebi ne? Fransız Sefir'e göre; "İnsanlarla konuşmak, onlarla fikir alışverişinde bulunmak o halkı direkt anlamak için çok önemli." Sabahattin Ali'den alıntı Bir sebebi daha var Türkçe merakının. "Bir de Türk edebiyatını okumak istedim. Başka bir dilde okumak büyük bir zevk." diyor Büyükelçi Bili. Türkiye ilgisini de bir Türk edebiyatçıdan alıntı yaparak ifade edecek kadar başarılı. Birkaç gün önce Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabında okuduğu bir cümle dikkat çeker. "Hiçbir zaman görmediğimi ilk andan itibaren bilmeme rağmen onunla aramızda bir tanışıklık varmış gibi bir hisse kapıldım." demektedir Sabahattin Ali. Büyükelçi Bili, ilave ediyor: "Böyle bir şey var aramızda, Anadolu ve Türklerle. Çok yakınlık hissettim. Bunu anlatmak mümkün değil." Büyükelçi, boş zamanlarında Tunalı, Kızılay ve Kale'de dolaşmaktan hoşlanıyor. Bütün kebapları çok seviyor. Tatlı olarak ise kaymaklı ekmek kadayıfı ve künefeye bayılıyor. Spor olarak ise öğrenciyken rugby yapmış. Fransız mülkiyesine şampiyonluk kazandırmış. Trabzon'da kaldığı için artık Trabzonspor taraftarı. Çocuklarının adı Tayfun ve Volkan Büyükelçi Bili'nin dört çocuğu var. İkizlerinin ismi ise Türkçe. Tayfun ve Volkan. İlginç hikâyeyi Bili şöyle anlatıyor: "Ankara'da Volkan diye bir arkadaşımız vardı. Eşi Fransız. Bir gün eşim 'Volkan ne demek?' diye sordu. Anlamını öğrencince şaşırdık. 'Annen korkmamış mı bu ismi koyarken?' diye güldük. Volkan da, 'O da bir şey mi? Kardeşimin adı da Tayfun!' deyince iyice şaşırdık. Bize son derece ilginç geldi. Eşim ikizlere hamile kalınca 'neden olmasın' diyerek isimlerini Volkan ve Tayfun koyduk. Aslında ikizler Türkiye'de doğacaklardı ama doktorlar sezaryen isteyince Fransa'ya gittik. ZAMAN
<< Önceki Haber Fransa'ya, 2,5 milyon Türk'ün de kaybolduğunu... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER