Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri Bölümü ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Samim Akgönül, 1 Kasım seçimleri ve sonrası ile Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün durumunu değerlendirdi. Akgönül, AK Parti'nin seçim zaferiyle ilgili ilginç açıklamalarda bulundu.
Prof. Akgönül, 7 Haziran seçimlerinde mecliste oluşan tablonun halkın yüzde 95'ini temsil ettiği görüşünde. Cumhuriyet tarihinde toplumun en geniş temsil gücüne ulaştığı seçim olduğunu söylerken, en azından 1 Kasım seçimlerine göre partilerin kendilerini daha iyi ifade etme imkânı bulduğunu söyledi. Cihan Haber Ajansı'na verdiği demeçte basın ve ifade özgürlüğü konusunda da görüşlerini dile getiren Prof. Akgönül, Bugün TV ve Kanaltürk'e yapılanların Batı'da herhangi bir topluma yapılması durumunda deprem etkisi oluşturacağını söyledi.
NE OLURSA OLSUN İKTİDARI BIRAKMAMA STRATEJİSİ
7 Haziran'da AK Parti'nin, Cumhurbaşkanı dahil devletin tüm imkânlarını kullanarak bir strateji geliştirdiğini ifade eden Akgönül, şu iddiaları dile getirdi: "Bu stratejinin adı, "ne olursa olsun iktidarı elinden bırakma"... Çünkü iktidar elinden gittiği anda altından kalkılamayacak; yolsuzluk dosyaları, sadece Türkiye'yi değil başka devletleri de ilgilendiren, savaş suçları, MİT TIR'ları, Süleyman Şah, Irak petrollerinin taşınması gibi problemler vardı ve bunlardan dolayı iktidarı bırakmaması gerekti. 7 Haziran'da AKP'deki milliyetçi oylar, Kürt açılımından dolayı kaçtı ve dindar Kürtlerin oyları da, partinin dini söylemleri ile birlikte HDP'ye geçti. 7 Haziran'da görülen tablo üzerine, oluşturulan kaos ve şiddet ortamında, aynı zamanda PKK'nın da rolünü iyi oynaması ile birlikte milliyetçi oylar tekrar AKP'ye döndü, HDP'den de dindar Kürtler tekrar AKP'ye geçti. AKP şiddet ortamından oy topladı, PKK ile birlikte HDP'yi kriminalize edip suçlu gösterdi. PKK rolünü çok iyi oynadı, polisi ensesinden vurmalar, cadde ortasında cinayetler, patlayan bombalar oyları HDP'den alıp AKP'ye kazandırdı."
"DEMİRTAŞ ETNİKLEŞTİRME TUZAĞINA DÜŞMEDİĞİ İÇİN HDP BARAJI GEÇEBİLDİ"
"1 Kasım'da HDP baraj altında kalmadıysa, Selahattin Demirtaş'ın 'etnikleştirme' tuzağına" düşmemesindendir." diyen Prof. Akgönül, HDP'yi başarılı bulmasını şöyle gerekçelendirdi: "Eğer bu tuzağa düşse ve etnik söylemlerini artırsa yüzde 10'un altına inebilirdi. Bu ortamda, bu koşullarda HDP'nin yüzde 10'un üstünde oy alması başarıdır. HDP, PKK ile arasına net çiziği koyamadı; çünkü ister istemez bir taban var ve denge tutturması lazım ve bu dengeyi başardığını düşünüyorum.
7 Haziran seçimlerinde HDP'nin parti olarak girmesi doğru mu değil mi diye düşünürken yüzde 13 başarı oldu. HDP açısından 1 Kasım'ı, 7 Haziran'la kıyaslamamak lazım. 7 Haziran'da yüzde 10 alsa başarı olarak görecektik, o seçimde yüzde 13 aldığı için 1 Kasım başarısızlık gibi görülüyor. Devlet tarafından kriminalize edilmiş, suçlu gösterilmiş, miting yapmamış, kendini ifade edecek kanallar bulamamış, kampanyada çalışacak elemanlarına tutuklamaların yapıldığı bir parti için barajı aşmak elbette başarıdır. Sonuçta ara dönemi saymazsak 18-20 milletvekilinden 59 milletvekiline çıktı. İnsanlar ölmesin diye miting yapmadı, bu insanî bir karardı."
HDP, ŞİDDET OLMAZSA 'DUYULABİLİR' OLUYOR
HDP'nin yükseldiği ortamları, "kaosun ve şiddetin olmadığı yani duyulabilir olduğu ortamlar" olarak nitelendiren akademisyen, "7 Haziran bunun örneği oldu. Çünkü şiddet ortamında HDP hem duyulamıyor hem de suçlu gösteriliyor. Eğer bugünden sonra durum normalleşirse HDP bölgeye sıkışmaktan kurtulabilir. Ekoloji konusunda fikirleri var; ama savaş ortamında bunlar konuşulamıyor. Tabi bir de PKK izin verirse." ifadelerini kullandı.
MHP'nin ise seçimde 'battığı' iddiasını öne süren Prof. Samim Akgönül, "Milliyetçi söylem olarak AKP ve MHP'nin söylemleri çok farklı değil ve bu arada gidip gelen seçmen çok hareketli. Bir sonraki seçimde yine yer değiştirebilir. O seçmen ideolojik olarak değil, pragmatik olarak AKP'ye verdi tekrar dönmesi muhtemeledir. MHP'nin bu duruma düşmesinde "hayırların" rolü de yadsınamaz. Tuğrul Türkeş bu seçimin kazananı. Başbuğun oğlu olarak oy götürdüğünü de düşünüyorum; belki başbakan yardımcısı olacak." dedi.
HİÇBİR ŞART VE DURUMA GÖRE DEĞİŞMEYEN CHP OYU
CHP'nin değişmeyen oy oranını da değerlendiren Akgönül, "Kemikleşmiş, beton gibi bir oy. Hiçbir şartta eksilip artmıyor. Çünkü ana muhalefet hâlâ bir kimlik partisi, çok değişimler oldu ama sonuç değişmedi. Aslında diğer partiler de kimlik partisi olmaktan çıkamadıkları için Türkiye hala 19. yüzyıldan kalma toplamsal kimlik problemleri ile boğuşuyor." dedi.
Türkiye'de seküler milliyetçi ulusal oyların bunun üzerine çıkamayacağını savunan Akgönül, "Önceden devlet imkânlarını kullanarak aşıyordu, Ecevit dönemi istisna. Bunu söylemek ne derece uygun bilmiyorum; ama Selahattin Demirtaş CHP'nin başında olsa CHP uçardı. Bu seçimde CHP başarılı değil, o da baraj altında kaldı." yorumunda bulundu.
"AKP, ŞİDDETİN DURMASINI İSTEMEDİĞİ İÇİN İMRALI KONUŞTURULMADI"
Prof. Akgönül, 7 Haziran süreciyle ilgili iddialarını şöyle devam ettirdi: "Onlarca olay oldu, Öcalan'ın sesi duyulmadı. AKP eğer isteseydi, İmralı'dan Öcalan'ın yazacağı bir mektupla şiddeti durdurabilirdi, konuşturmadılar, medyatikleştirmediler, AKP bunu istemedi. Bu arada ölen 1000 kişi ne için öldü, bunun hesabını kim verecek? Türkiye'de duygusal bölünme yaşandı, bu insanlar kendilerini devlete ait istemiyor, Türk ordusu kendi topraklarını bir hafta ablukaya aldı, insanlar öldü, buzdolabında çocuklar bekledi. İnsanlar bölgede 4 aydır mutsuz hissettirildi ve bu plan oy olarak tuttu." iddialarını öne süren Akgönül, şöyle devam etti: "AKP'nin 7 Haziran 1 Kasım arası tüm hesapları tuttu; şiddet hesabı, kriminalize etme hesabı, hepsi tuttu ve oy olarak döndüler. Ve şu anki partilere bakarsak, ağır AKP gücü karşısında şimdilik yeni bir güç görünmüyor."
İKİ YOL: YÜZDE 49 ZARAR VERİR Mİ?
AK Parti'nin önünde iki yol olduğunu ifade eden Prof. Akgönül, şunları söyledi: "AKP bundan sonra ya tamamen uzlaşıcı bir söylem içinde 2011 balkon konuşması gibi herkesin hayatını özgürce yaşayabileceği, demokrasinin ve özgürlüklerin egemen olacağı, ekonomik refahın artacağı bir dönem oluşturacak. Ya da yüzde 49 AKP'ye zarar verecek, baş döndüren kontrolsüz güçle fren ve denge mekanizmaları olmadan, basını, üniversiteleri, muhalefeti ekarte edip tüm kontrol mekanizmasını ele geçirip, entelektüelleri kriminalize ederek, kukla iki muhalefetle yoluna devam edebilir."
"ERDOĞAN YÜZDE 49'A SEVİNMEMİŞ OLABİLİR"
AK Parti'nin çok güçlü olduğu bir döneme girildiğini ifade eden Akgönül, şöyle devam etti: "Ama bu dönem kimin elinde olacak? Erdoğan'ın mı, Davutoğlu'nun mu? Davutoğlu'nun öyle bir cesaret gösterebilir mi bilemiyorum ama 'güç bende' diyebilir. İkinci bir lider olarak görülebilir. Bu sebeple Erdoğan yüze 49'a sevinmiş midir acaba? 276 vekili geçen yüzde 42-43'e daha çok sevinirdi diye düşünüyorum. Çünkü kendi dışında oluşan bir zafer ve ortaya başka güçlü figürler çıkıyor. Bence Tayyip Erdoğan "bu zaferi üstüme almalıyım, kendi zaferim gibi göstermeliyim, başka birisini sivrilmesine izin vermemeliyim" şeklinde düşünüyordur. Çünkü bunun örnekleri var, AKP'nin kurucu kadrosundan kimse kalmadı, Bülent Arınç kendine bağlı olan TRT'ye bile çıkamıyor, Gül silindi, Dengir Mir Mehmet Fırat HDP'den vekil seçildi. Belki hızlı bir şekilde belki de 6 ay sonra herhangi bir sebeple Davutoğlu yerini Binali Yıldırım veya Mehmet Ali Şahin gibi, belki Yiğit Bulut gibi birilerine devredebilir."
PATLAMAYI ETA'NIN YAPMADIĞI ORTAYA ÇIKINCA İKTİDAR, SEÇİMİ KAYBETMİŞTİ
Ankara katliamıyla ilgili olarak ise Akgönül, "İspanya'da yaşanan patlamalardan sonra iktidarın 'ETA yaptı' demesinden 6 saat sonra El Kaide'nin yaptığı ortaya çıkınca parti seçimi kaybetti." hatırlatmasında bulundu.
Halkın yüzde 66'sının Ankara katliamının PKK tarafından yapıldığını sandığını, çünkü onlarca farklı kanaldan kulağa ilk olarak bu bilginin geldiğini belirten Akgönül, "Gezi olaylarında bir ankette bu görülüyor. Halka sorulan 'Gezi olaylarından nasıl haberdar oldunuz?" sorusuna halkın yüzde 70'i 'Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından' cevabını veriyor." dedi.
Akgönül, sözlerine şöyle devam etti: "Bülent Keneş'i tutuklandıktan sonra arayıp "Rahatımdan çok rahatsızım" dedim, Türkiye'de insanlar adliyeye uğramadan işe gidemiyor. Üniversitede kadrolar verilmiyor, maaşlar yatmıyor. Kamudaysan 20 sene Yard. Doç. olarak bekletiliyorsun. Şu anda Türkiye'de üniversitede öğretim görevlisi olmak istemezdim; en azından burada fikirlerimi özgürce söyleyebiliyorum."
KUZEY KORE GİBİ OLMAYALIM
"Bir ülkede bir basın kuruluşuna seçimden 3 gün önce polis zoruyla giriliyor ve hiçbir şey değişmiyor." diyen Akgönül, böyle bir olayın Batı'da zelzele etkisi yapacağını vurguladı. Bugün TV ve Kanaltürk'e yapılanların Batı'da herhangi bir topluma yapılmasının düşünülemeyeceğini söyleyen Prof. Akgönül, "Bundan sonra, ana akımdan Doğan grubu, ya Erdoğan'la barışacak çiçek böcek devri başlayacak ya da ona da el konulur." dedi. Akgönül, iddialarını şöyle sürdürdü: "Hedefte iki şey var, basın ve üniversiteler. Basın susarsa orta vadede Kuzey Kore oluruz ve cumhurbaşkanı halkına 2,5 km'den selam verir. Çünkü senin benim gördüklerimi görmeyen, gösterilmeyen insanlar var; duyanlar da bir kanaldan beslendiği için muhalefet eden herkesi "paralel, vatan haini" olarak görüyor. Bugün'e yapılanları da yarın çoktan unutmuş olacaklar."
Seçim sürecinde atılan 'Gavuru sevindirmeyin' başlıklarının da Batı'da deprem etkisi yapacak ırkçı bir söylem olduğunu belirten Akgönül, Fransa'da 'Müslümanları sevindirmeyin' manşeti atılabileceğini düşünebilir misiniz? Bu olaylara rağmen seçmenden destek alması, 'artık istediğimiz hukuksuzluğu yapabiliriz' manasına geliyor." dedi. CİHAN