Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağdurlarının verdiği mücadelenin sembol isimlerinden olan ve KHK TV'nin genel yayın yönetmenliği görevini üstlenen Prof. Dr. Haluk Savaş hayatını kaybetti.
Haluk Savaş, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükûmetinin 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahanesi ile yayımlandığı KHK ile üniversitedeki görevinden ihraç edilmiş, akabinde tutuklanmıştı.
HAPİSTE İKEN KANSERE YAKALANDI
Prof. Dr. Savaş cezaevinde kansere yakalanmış ve tahliyesinin ardından yargılandığı davadan da beraat etmişti.
Kanser tedavisini Almanya'da devam ettirebilmek için pasaport mücadelesi veren Haluk Savaş uzun süre sonra kamuoyunun da desteğiyle pasaportuna kavuşan KHK mağduru sembol isimlerden olmuştu.
Samanyoluhaber.com adına kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabr-ı cemil diliyoruz.
"YAŞARSAM HESAP SORACAĞIM" DEMİŞTİ
Prof. Dr. Savaş Almanya'ya geldiği tedavi sürecinde yaşadıklarını bu ülkede Kronos'tan Selahattin Sevi ile Alin Ozinian'a anlatmış ve yaşarsam "bana bunları yaşatanlardan hesap soracağım" demişti:
"Ülkemde beni terörist ilan etseler de yine evime geri döneceğim. Medeni bir şekilde yaşayıp medeni bir şekilde haklarıma sahip çıkacağım. Elbette çok travmatik olaylar bunlar. Ve ateş düştüğü yeri yakıyor, başkasını bu konuda anlamamız o kadar kolay değil.
Ben bir psikiyatristim, işim bu durumda olan insanları anlamak. Yaşadıklarımla bu durumdaki insanları daha iyi anlama imkânı geliştirmiş oluyorum. “Benim acılarım büyüktü” anlamında söylemiyorum. Biliyorum ki benden çok daha büyük acılar yaşayan insanlar var.
Çok tuhaf öyküleri sosyal medyada görüyor ve okuyoruz. Nehirden geçerken ölenler, hapiste kanser olanlar, hapislerde çürüyenler, çocukların başına gelenler, çocukların Çocuk Esirgeme Kurumları’na teslim edilmesi vesaire.
Tahminen hapiste 30 bin civarında insan var. 200-300 bini de tarihte Yahudilerin gördüğü zulme benzer çok ağır, travmatik zulümlere maruz kaldı. “Yapılan soykırımdır.” ifadesini henüz kullanmıyorum. Fakat bunu diyebilecek bir ortamın olduğunu ve bu görüşü savunanların da olduğunu biliyorum.
Tarihte benzer olaylardan yola çıkıp “bir gruba karşı girişilen sosyal-kültürel vs. linç girişimini 8-10 maddede sıralayıp bunun soykırım olduğunu söyleyen yazar ve düşünürler var. Bildiğim kadarıyla soykırım tabiri 1948 tarihinde ortaya çıkıyor.
Hukukun temel mantığına göre alınan yeni karar geriye doğru işletilemez. Ama bu konuda istisna yapılıyor ve geriye doğru işletiliyor. Yahudilerin ve Ermenilerin yaşadıkları bu kavram altında ele alınıyor.
Bu da insan hayatına karşı yapılan haksızlıkların hiçbir zaman cezasız kalmayacağını göstermesi açısından önemli. Türkiye’de yaşananlar ileride soykırım olarak kabul edilir ya da edilmez bilmiyorum. Ama ben ‘kırım’ kelimesini kullanıyorum.
Türkiye’de yapılan bir kırımdır. Bu kırımın hesabı verilecek. İnsanları fişleyenler, işinden edenler, aç bırakanlar, işkence edenler, hasta insanları tahliye etmeyip hapiste ölmesine neden olanlar çok yakında hesabını verecek.
Bunların hepsi insanlık suçu. Bunlardan bazıları benim başıma geldi.
Onları isim isim biliyorum. Yaşarsam hiçbirinin peşini bırakmayacağım, benden ve yargı önüne çıkmaktan kurtulamazlar."