PROF. DR. OSMAN ŞAHİN
KİN, NEFRET VE DÜŞMANLIK ÜZERİNDEN TAHRİP 1
Her şeyden önce, gün geldiğinde gerçekten yanlışlarını anlayıp pişman olanlar ve samimi olarak af talep edenlerin affedilip edilmemeleri hususu hak sahiplerinin takdirindedir. Herkes kendi sahip olduğu haklar konusunda söz sahibidir.
Zulümler devam ederken bunlara sebebiyet verenlerin affedilmeleri herhalde düşünülemez. Mazlum hakkını alabilecek makam ve konumlara gelince bunlar konuşulabilir. Hocaefendi, sohbetlerinde size zulmedenleri affediniz dememektedir, ama kendinizi affetmeye hazırlayın demektedirler.
“Ashâb-ı Kehf, Hızır ve Zülkarneyn” başlıklı Bamteli’nde affetmenin de bir zamanı olduğu ifade edilmektedir: “Güçlü olduğu zaman, insan adil ise, ona adalet denir. Zayıf olduğun zaman adalet yapıyorsan, o zaafın dışa vuruşu demektir. Güçlü olduğun zaman affediyorsan, işte ona affetme denir… Karşı taraf teslimi silah ettiğinde, “affettim” derseniz bir kıymet ifade eder, “yoksa ayağının altında ezilirken, “ben seni affetim demek”, hiçbir şey ifade etmez.”
Ayrıca, bireyler kendi açılarından bir af yoluna girseler bile, bu, hukuki yollardan haklarını geri almak ve zulmedenlerden hesap sormak için mücadele etmeyecekleri anlamına gelmez.
Yasalara göre suç işleyenlerin aleyhine gerekli davaların açılarak bu yaptıklarının cezalarının verilmesi de ayrıca önemli bir konudur. Bu yapılmadığı zaman, toplumda adalet sisteminin ve düşüncesinin tekrar inşa edilmesi de mümkün olmayacaktır. Bu suçları işleyenler, hakkettikleri cezaları almalıdırlar ki, bir daha kimse böyle haksızlıkları işleyemesinler.
Ayrıca, devran değiştiğinde, büyük zulümlerde bulunanlar, kendilerini kurtarmak için mazlumlardan özür dileyip af dileyeceklerdir. Bu hususta, menfaatleri için birtakım riyakarlıklarda bulunacak, yüzsuyu dökecekler ve münafıkça davranışlar içerisine girenler olacaktır.
Süreç boyunca, insanlık suçu işleyenler ve bu zulümlere sebebiyet verenlerin kimler oldukları, mağdurlar tarafından değişik yollarla tespit edilip kayıt altına alınmaktadır. Şüphesiz ki, kanuni yollardan bunlardan yaptıklarının hesabı sorulmalıdır.
İşkence suçları, devletin ve milletin malına çökmek, şahsi menfaat temini adına toplum düzenine zarar vermek, devletin bekasına zarar veren ihanetler içerisine girmek gibi birtakım suçlar vardır ki, kamu hukukunu ilgilendirir ve bireylerin bunları affetmek gibi bir yetkileri ve hakları söz konusu değildir.
Diğer taraftan, insanlık adına bütün değerleri kaybetmiş, zehirlemekten lezzet alanların ve maddi ve manevi cinayetlerini devam ettirenlerin, şer planlarını uygulama peşinde olanların ve gerçek anlamda bir pişmanlık duymayanların hak sahipleri tarafından affedilmelerini beklemek de anlamsızdır. Affedilmeleri bir tarafa, böylelerinin tespit edilip cezalandırılmaları ve topluma bir daha zarar verememeleri adına gerekli tedbirler alınmalıdır.
Kur’an’da birçok yerde affetme tavsiye edilirken, aynı zamanda “kısasta hayat vardır” demektedir. Demek ki, bazı suçların cezalandırılması toplumdaki bazı hakların, ahlakın ve değerlerin muhafazası açısından önemlidir.
ALLAH DÜŞMANINI AFFEDEMEZSİN!
Fethullah Gülen Hocaefendi bir Sızıntı başyazısında (Kasım 1980) “Eli kanlı, yüzü kanlı; gönlü kanlı, gözü kanlı; hâsılı, hem deli hem de kanlıya merhamet, bütün mağdurlara, bütün mazlumlara karşı en korkunç bir merhametsizliktir” demektedirler.
Ayrıca, “Affet ki Affedilesin” başlıklı Kırık Testi’de, afv u safh ile hareket edilemeyecek durumların da mevcudiyetine dikkat çekilmektedir:
“Fakat hiçbir mü’min, Allah’a ait hukukun söz konusu olduğu yerde, dine ve dindara düşmanlık edenler hakkında “Ben her şeyi affettim; Allah’ım, Sen de affet” diyemez. Ömür boyu Allah’ı inkâr etmiş, dine hakarette bulunmuş, İnsanlığın İftihar Tablosu aleyhinde ağza alınamayacak sözler söylemiş, Kur’ân’a dil uzatmış bir insanın affını dilemek kimsenin haddi değildir; öyle bir istek, her şeyden önce Allah’a karşı saygısızlıktır. Bu konuda mü’minler sadece “Ben diğer hakları hak sahiplerine havale ederek kendi hakkımdan vaz geçiyorum” diyebilirler. Nitekim Allah Rasûlü de Abdullah b. Ubeyy’e karşı kendi hakkından vazgeçmiş ama onun için istiğfarda bulunmamıştır.”
Şahıslara yapılan zulümlerin kamuya bakan yönleri vardır ve bunları da kimse affetme yetkisine sahip değildir. Şahıslar affetse bile kamu bunların takibini yapar.
“Müzmin Müfteriler ve Müslümanca Mukabele” başlıklı Bamteli’nde de bu hususa vurgu yapılmaktadır:
“Bana hücum ederken Allah'tan, dinimden, Efendim'e bağlılığımdan, günümüzde Müslümanların içinde bulunduğumdan, kuvve-i maneviyeyi takviye ediyor gibi göründüğümden dolayı bana hücum ediyorlarsa orada benim hakkımın yanında bir de Allah'ın hakkı vardır. Efendimiz'in (sav) hakkı vardır. Kur'an'ın hakkı vardır. Hazreti Üstad'ın hakkı vardır. Din-i mübin-i İslam'ın hakkı vardır. Ve bütün Müslümanların hakkı vardır… Ben onları da helal ettim diyemem. Büyük hatarlı bir şeydir bu. Allah'a ait hakkı helal etme salahiyeti bana verilmemiştir. Ben Allah'ın, Efendimiz'in, İslam'ın, Kur'an'ın vekili değilim.”
ZALİMLERİN YAPTIKLARI YANLARINA KAR MI KALIYOR?
“Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı dünyada tek canlı bile bırakmazdı. Fakat onları takdir ettiği bir vadeye kadar bekletir. Vadeleri gelince ne bir an öne alabilir ne bir an erteleyebilirler.” (16/61) gibi ayetler ve “Allah zalime (zulmünden dönsün diye) imkân, fırsat ve mühlet verir. Fakat bir de yakaladı mı artık onu iflâh etmez, canını çıkarır.” gibi hadisi şerifler zalimlere yanlışlarından dönmeleri için bir süre verildiğini, ama vadesi tamam olduğunda, bunların asla iflah etmeyecek şekilde cezalandırılacaklarını ve çok acı ve çetin azaplara maruz kalacaklarını haber vermektedirler.
Fethullah Gülen Hocaefendi, “Gayretullah” başlıklı Kırık Testi’de zalimleri bekleyen tehditleri şöyle ifade etmektedirler: “Her ne kadar sapkınlık ve dalâlet yolunda olanlara bir süreliğine mühlet verilse de gayretullaha dokunduğu zaman işledikleri cürümlerin cezasını çekeceklerdir. Bu ceza, bazen bela ve musibetlere maruz kalma şeklinde gelebileceği gibi bazen de asi ve zalimlerin ölüm anında imanlarının ellerinden alınmasını netice verebilir. Fakat cezanın her zaman için bu dünyada geleceğini beklemek de doğru değildir. Hususiyle küfrün cezası çok ağır olduğu için ahirete kalacaktır.”
Zalim verilen sürede gittiği yoldan dönmediği zaman, bizzat Allah tarafından dünyevi ve ebedi çok büyük cezalara çarptırılmaktadırlar.
Bu konuda, ayrıca, “Zalim Müslüman Cennete, mazlum Gayr-i Müslim Cehenneme mi? (2)” yazısına da bakılabilir.
İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.