Prof. Dr. Osman Şahin
KİN, NEFRET VE DÜŞMANLIK ÜZERİNDEN TAHRİP 8
Önemli Not: Bu yazı “Affetmede Söz Sahibi Mağdurlardır- Kin, Nefret ve Düşmanlık Üzerinden Tahrip 1” yazısıyla beraber okunması gereken bir yazıdır. Birinci yazıdaki konulara bina edilen bir yazıdır. Serinin ilk yazısındaki hususlar dikkate alınmadan okunduğunda verilmek istenen mesajlar yanlış anlaşılabilmektedir.
Üstad Hazretleri Uhuvvet Risalesi’nde kin ve adavet sahiplerinin kendilerine büyük zarar verdiklerini, ayrıca sevgiye muhabbet beslemek ve düşmanlığa karşı savaş açmak gerektiğinin altını çizmektedirler:
“Üçüncü Düstur: Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış… Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır…
Dördüncü Düstur: Ehl-i kin ve adâvet, hem nefsine, hem mü’min kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder, tecavüz eder. Çünkü, kin ve adâvetle nefsini bir azâb-ı elîmde bırakır. Hasmına gelen nimetlerden azâbı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder…
İşte, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adâvete ve fikr-i intikama, eğer şahsını seversen yol verme ki kalbine girsin.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, "Gerçek Dindarlık ve Karakter Sahibi Olma" başlıklı Kırık Testi’de bir mü’minin, kötü söz ve muameleler karşısında karakterinde çatlama ve kırılma yaşamaması için dikkat etmesi gereken hususları ele almaktadırlar:
“Evet, bir mü’min, Rabbisiyle münasebetleri yanında insanlarla olan muamelelerinde de dinin emirleri istikametinde hareket etmeyi karakter hâline getirmelidir. Biraz daha açacak olursak, şayet bir insan, kim olduğuna bakmadan herkesi sevgiyle kucaklama, karşılaştığı herkese tebessüm yağdırma, muhtaçlara yardım etme, çevresindekilere izzet-i ikramda bulunma gibi güzel sıfatları tabiat ve karakter hâline getirmemişse, bir gün beklemediği çirkin bir muamele ile karşılaştığında farkına varmaksızın hırçın ve haşin bir tavır sergileyebilir.
Böyle biri karşılaştığı her kötü muamele karşısında mü’mine yakışır şekilde mukabelede bulunmayı iradesine havale edeceğinden ciddî mânâda zorlanacak ve bazen falso yaşamaktan kurtulamayacaktır. Tavır ve davranışlarındaki bu zikzaklar ise onun inanılırlık ve güvenilirliğini zedeleyecektir. İnanan gönüller olarak eğer biz çevremizde inandırıcı ve güven vaat eden biri olmak istiyorsak, gerek ibadetleri, gerek haramlardan kaçınmayı ve gerekse de muamelata ait hususları tabiatımızın bir buudu hâline getirmeliyiz.
Her şeye rağmen, kimi zaman insanın karakterinde, hâdisenin şiddetine göre çatlama ve kırılmalar meydana gelebilir. Karakterindeki kırılma, o insanın, gayret-i diniyesinden kaynaklanabileceği gibi, bazen de birilerinin hiçbir insaf ölçüsü tanımayan iftira ve hakaretlerinden, onun dem ve damarına dokundurmasından da kaynaklanabilir. Bu durum karşısında insan hiç farkına varmaksızın bir anda negatif bir havaya girebilir. Karşılıklı atışmalar ve tartışmalar yaşanabilir; kalpler kırılabilir. Fakat unutmamak gerekir ki, ne olursa olsun, karakterinize uymayan bir tepki verdiğinizde inandırıcılığınızı zedelemiş olursunuz. Bu itibarladır ki hakikî bir mü’min, en alçakça saldırı ve tecavüzler karşısında bile karakterinden taviz vermemelidir. Mukabele edecekse bile, bu, edep ve ahlâk abidesi bir mü’mine yakışır şekilde olmalıdır.”
YÜKSEK KARAKTERLİ SABIR KAHRAMANLARI
Aynı Kırık Testi’de, ayetteki, “Ceza verecek olursanız, size yapılan muamelenin misliyle cezalandırın.” misliyle karşılık vermeye ruhsat verdiği aynı yerde “Eğer sabrederseniz bilmelisiniz ki, hiç şüphesiz sabretme, dişini sıkıp katlanma, sizin için daha hayırlıdır.” diye seslenilmesinden hareketle çok önemli bir hususa dikkat çekilmektedir:
“Çünkü bir kere bile olsa karakter kırılması yaşayan bir insan, hem muhataplara karşı güvenini sarsmış, hem de daha sonraki yanlışlara kapı aralamış olur. Karakterinde böyle bir çatlak meydana gelen kişi ise, hiç olmayacak yerde falsolar yaşayabilir. Bu sebeple şartlar ne olursa olsun her yerde karakteri korumak ve onu hiç deldirmemek ve kırmamak gerekir.
Hususiyle iman ve Kur’ân hizmetine gönül vermiş, adanmış ruhlar, sevgi ve müsamaha ufuklarını her yerde korumalıdırlar. Maruz kaldıkları en deni saldırılar karşısında bile onlar yol ve yön değiştirmemelidirler. Yunus Emre, “Dövene elsiz, sövene dilsiz, derviş gönülsüz gerek.” diyor. Son kısmı biraz değiştirerek, isterseniz siz “Kur’ân talebeleri gönülsüz gerek.” diyebilirsiniz. Evet, onlar, kırılsalar da kırmamalı, incinseler de incitmemelidirl Ama siz, Allah’ın (celle celâluhu) potansiyel olarak arş-ı Rahman’ın izdüşümü olarak yarattığı yüce bir varlığa karşı saygısızlık yapamazsınız.”
Hizmet insanları ayette verilen ruhsat ile hareket ettiklerinde Hizmet-i imaniye ve Kur’an’iyede bulunabilmeleri için gerekli olan o yüce karakterleri bundan zarar göreceğinden dolayı ayetteki ruhsattan hemen sonra sevgi ve müsamaha yolunu tercih etmeleri tavsiye edilmektedir. Çünkü, kin, nefret ve intikam ile hareket edenlerin, kalpleri hak ve hakikatle buluşturma mesleğini yerine getirebilmeleri mümkün değildir.
SEVGİYE ŞIK VE NEFRETTEN NEFRET EDEN KAHRAMANLAR
Hocaefendi "Adanmışlara Düşen Sorumluluklar" başlıklı Kırık Testi’de, sevginin problemlerin çözümünde çok önemli olduğuna dikkat çekmektedir:
“Kısaca, atkısı sevgiden, muhabbetten ve şefkatten ibaret olan yeni bir dantela ortaya koymaya çalışıyoruz. Gönüllere sevginin girmesinin, kalblere muhabbetin hâkim olmasının, insanların birbiriyle sarmaş dolaş olmasının çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bunu da bin tane dünya sultanlığına değişmeyiz. Bu sözler sadece benim şahsî hissiyatım olarak görülmemelidir; bilakis genel bir hissiyata tercüman olmaya çalışıyorum.
Bazıları bu sözleri çok ütopik bulabilir ve bizi de hayalperest görebilir. Fakat şunu unutmamak gerekir ki sevginin kendine göre bir kerameti vardır. Sever, alâka duyar ve kusurları affederseniz, etrafınızda farklı bir atmosfer oluşturursunuz. Diğer taraftan sevgi âdeta sihirli bir iksir gibidir. Bir taraftan olumsuzluklara giden yolları “Burası çıkmaz sokak!” diyerek kapatır, diğer yandan da insanları uzlaştırır ve bir araya getirir. Dünya, sevgiyi sevecek, nefretten nefret edecek sevgi kahramanları bekliyor. Sevgiyi hayatının gayesi haline getirebilecek fedakârlar bekliyor. Öyle olmak istemez misiniz?”
İnşaallah sonraki yazıda aynı konuya devam edelim…