Prof. Dr. Osman Şahin - Samanyoluhaber.com
Yaptığımız işlerimiz ve söylemlerimiz içerisinde nice doğru olduğunu düşündüğümüz şeyler vardır ki, aslında Şeytan’ın sağdan yaklaşarak kendi düşünce ve fikirlerini bize kabul ettirmesi sonucunda ortaya çıkmışlardır.
Bu hakikate Hac suresi 52. ve 53. ayetlerde dikkat çekilmektedir: "(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir Rasûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (peygamberlerin kalbinde ve zihninde) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir imtihan (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler."
Hocaefendi ümniyeyi bir hakikate dayanmayan, realize edilmesi mümkün olmayan kuruntu ve vehimler olarak tarif etmekte ve yukarıdaki ayet-i kerimeyle ilgili önemli tespitler yapmaktadırlar: “Zira nübüvvet, tamamen Allah'tandır. İdeallere ise şeytan karışabilir. Onun için çekinmeden söyleyebiliriz ki, yüzde yüz masum ve yüzde yüz doğru hiçbir ideal yoktur. Zaten aksini kabul de, şeytanın bir başka oyunudur. Zira heves, bazen fikir suretinde görünebilir.
Şayet şeytan sağdan gelirse, bu ümniyeler din ve diyanet adına yapılır.. yapılır ve böylece nice sapık kuruntulara girilir. Bir mümin için şeytanın en tehlikeli oyunu da, onun sağdan gelmesidir. Çünkü şimdiye kadar şeytanın bu oyunuyla, nice serkeş kendini veli ve nice sapık kendini beklenen son mehdi zannetmiş.. yine nice yalancı, peygamberliğini ve nice firavun da ilahlığını ilan etmiştir. Zavallı insanlık, şimdiye kadar nice liderlerin arkasından sürüklendi ki, bunların ekserisi, yuları şeytanın elinde birer azgındı.”
Bu yanlışlardan korunabilmek için, bir ayette “Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar.” (Tevbe 102) şeklinde îfade edilen tehdidi sürekli hatırda tutmak gerekir.
Her dediğin doğru olsun ama her doğruyu söylemek hak değildir...
Uhuvvet risalesinde verilen düsturlardan bir tanesi şöyledir: “Senin üzerine haktır ki; her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülamel yapar.”
Her dediğin doğru olmalı, ama o doğruyu söylediğinde aksülamel yapacaksa, bazı hak sahiplerinin hakları bundan zarar görecek veya bazılarına zulmedilmesine neden olacaksa, o doğruyu söylemek doğru değildir. “Doğru’yu söylüyorum” diyerek bu işi yapanlar aslında büyük bir zülüm işlemektedirler.
Kur’an’da ayetlerle ifade edilen, Şeytan’ın her bir peygamberin düşünceleri arasına kendinden bir şeyler katmak suretiyle, onları birer hakikatmiş gibi kabul ettirebilme ümniyesi içinde olduğu, ama Allah’ın (CC) lütfu ve yardımıyla buna muvaffak olamadığından bahsedilmektedir. Peygamberler bile bundan ancak Allah’ın (CC) inayeti ile korunabiliyor iken bizim yaptığımız şeylere, fikirlerimize ve düşüncelerimize eğer Allah’tan (CC) bir inayet olmazsa, Şeytan’ın nasıl nüfuz edebileceği unutulmamalıdır.
Bu tehlikeye binaen, sürekli teyakkuzda bulunma, Allah’a (CC) iltica ile inayeti için sürekli O’na (CC) tazarruda bulunma, Kur’an’i ve Nebev-i üsluba sımsıkı bağlı olma ve büyük iddialarda bulunmama, Üstad ve Hocaefendi gibi Alah (CC) dostlarının rehberliğinden ve ışığından istifade ederek hatalardan ve hatalı yollardan korunmaya çalışmak gerekir.
Günümüzde çok popüler ve câzibedâr olan bazı söylemler/ümniyeler…
Süreç öncesi ve süreçte yaşanan bazı hadiseleri, bu olaylara sebebiyet verenleri ve bunların ne kadar suçlu oldukları gibi konuları, halihazırda Hizmet içerisinde mevcut olan veya olduğu düşünülen birtakım arızaları sürekli gündem yapan ve bunları bütün dünyaya ilan eden bazı düşünce sahiplerine göre;
Onların yegane dertleri hakkı hakikatı ortaya çıkarmak ve Hizmet’i bir takım yanlış yapan insanlardan temizlemektir. Bu çok önemli kutsal hedefe ulaşabilmek için her yola başvurmak caizdir. Bu yolda verilen mücadelenin Kur’an’i ve Nebevi olmasına gerek yoktur. Bu uğurda mücadele verirken Hizmet insanları bundan zarar görecekmiş, hiçbir hukuk kuralının uygulanmadığı ve insan haklarının tamamen ihlal edildiği bir ortamda bu konuşulanlar/yazılıp çizilenler kullanılarak, Hizmet insanlarının mağduriyetleri daha da artacakmış bunların bir önemi yoktur. Önemli olan inandıkları gerçeklerin ortaya konmasıdır.
Yine bunlar yapılırken bu zulümlere sebebiyet veren Tiran ve avenesinin iddialarıyla birebir örtüşmenin, yani onlar ne söyleyip iddia ettiler ise aynı söylemleri/iddiaları dillendirmiş olmalarının bir önemi yoktur. Yani bunların bu söylemleri zalimleri söylediklerinde sanki haklıymış gibi bir görüntüye yol açıyor, davalarını hem bireyler hem toplum hem de uluslararası kamuoyu nezdinde destekliyor ve onları yaptıkları zulümler konusunda -varsa eğer-vicdanlarını rahatlatmalarına yardımcı oluyorsa da önemi yoktur.
Bu söylemler ve bu bağlamda yapılan faaliyetler Hizmet Hareketi içerisinde çok önemli olan güven duygusuna ve Hizmet insanlarının kuvvey-i maneviyelerine zarar verip zalimlere moral destek oluyorsa da bunun önemi yoktur. Önemli olan doğruların ortaya çıkmasıdır. Doğru olduğu iddia edilen hususlar tam manasıyla delillendirilemiyorsa da, tam bilgiye sahip olunamasa da, yapılan varsayımlarda ve çıkarımlarda hatalı olunması ihtimali çok yüksek olsa da bir önemi yoktur.
İnşaAllah bir sonraki yazıda devam edelim.