Yalanlarla yok edilmek istenen güvenme duygusu!… başlıklı yazıda, hak yolda olanların kuvve-i maneviyelerini kırmak için başvurulan yollardan bir tanesinin de yalanlar uydurarak, onları tereddütlere düşürmek, güven duygularını sarsmak ve ümitlerini kırmak olduğu konusu ele alınmıştı. Bu yöntem günümüzde de çok kullanılmaktadır. Medya desteği ve algı yönetimlerinden de istifade ederek her türlü karalama kampanyaları sürekli olarak uygulanmaktadır.
Bunlardan bir tanesi de cemaatin/hareketin başında bulunanlar hakkında uydurulan yalanlarla yapılan karalama kampanyalarıdır. Fikir planında mağlup olduklarından zorunlu olarak böyle karanlık yollara başvurmaktadırlar. Günümüzde de sürekli olarak M. Fethullah Gülen Hocaefendi ile alakalı uydurma haberler dolaşıma sokulmaktadır. Sağlığı ile alakalı problemler sebebiyle akl-i melekelerini kullanamadığı, öldüğü veya zehirlendiği, artık cemaati kontrol edemediği, etrafındakiler tarafından yönlendirildiği gibi yalanlar durmadan gündem yapılmaktadır. Uhut Savaşı’nda Şeytan, Cuâl İbn-i Sürâka suretinde ortaya çıkmış ve Ayneyn Tepesi’nin üzerinde “Muhammed öldürüldü!” diyerek bağırmış ve müşrikler de bu haberi yaymışlardı. Allah Rasûlü’nün (SAV) öldürüldüğü yalanını duyan sahabeler ne yapacaklarını bilememiş, kuvvey-i maneviyeleri sarsılmış, bazıları bulundukları yerde otura kalmışlar ve bazıları da dönüş yoluna girmişlerdir. Şeytan’ın bu taktiği kullanılarak Hocaefendi ile ilgili yapılan bu haberlerle de Uhut’takine benzer şekilde, Hizmet insanlarının kuvvey-i maneviyeleri yıkılmaya çalışılmaktadır. Onları ümitsizliğe sevk etmek istemektedirler.
Hizmet’in ilklerinden Erdoğan Tüzün ağabeyin vefatı üzerine yapılan "Kadim Bir Dostun Ardından…" başlıklı Herkül Nağme sohbetinde, bu konu Hocaefendi’ye hatırlatıldığında, “Sizin hepinizi birisinin arkasına şuursuzca takılan sürüler olarak gördüklerinden dolayı, `bir yönüyle hedef haline getirdikleri insanı bertaraf edersek galiba bu hareket tıkanır kalır` diye düşünüyorlar, sizi de kendileri gibi düşünüyorlar.” şeklinde yorumlamaktadırlar. Onlar Hizmet Hareketinin mahiyetini, felsefesini ve dinamiklerini anlayamadıklarından dolayı “Şu baştakini bir yok ediversek bunların hakkında geliriz” diye düşünmektedirler. Hizmetlerin hakiki sahibinin Allah (CC) olduğunu bilememekte veya öyle olduğuna inanmamakta ve bütün bu yapılanları şahıslara vermek suretiyle şirke girmektedirler. Bu insanlar, Baki olan Hak davasının fani şahıslara bina edilemeyeceği hakikatinden habersiz yaşamaktadırlar.
Neticede, bunlar hizmetlerin başlarında bulunan zatları yok etmek suretiyle hedeflerine ulaşmak istemektedirler ve buna muvaffak olabilmek içinde her türlü yola başvurmaktan çekinmemektedirler. Büyü yapmaktan tutun, zehirlemek, kiralık katiller tutmak, devlet yetkililerini rüşvetlerle satın almalara kadar her türlü şenaati işlemekten geri durmamaktadırlar. Bu yapılanlara mukabil bu zatlar birtakım faydalara ve maslahatlara binaen hayatlarını muhafaza etmek hususunda ellerinden gelen her türlü tedbirleri almışlar, böyle davranmayı vazife bilmişler ve bunu hakka karşı saygılı olmanın gereği olarak görmüşlerdir. "Musîbet Zamanı İmtihanları" başlıklı Bamteli’nde de aynı hakikatlere işaret edilmektedir: “Evet, oturup kalktığımız her yerde, insanları rehabilite etme adına, moralize etme adına, sürekli birbirimizi takviye etmeli, baş başa vermeliyiz, Allah’ın izni ve inayetiyle. Öfkelenme, çırpınma, dövünme yerine, o türlü durumlarda şeytan nasıl pozisyon değerlendiriyor, biz de o pozisyonları, “Burada, şimdi şunu değerlendirmek lazım!” deyip değerlendirmeliyiz. Burada, min gayrı haddin şunu da ifade edeyim: Sizin Kıtmîr’iniz; yirmi tane rahatsızlığım var; evet, yirmi tane. Ama gördüğünüz gibi, mesela burada bakın bana, hiçbir şey yokmuş gibi konuşuyorum. “Bu adam yirmi yaşındaki gibi konuşuyor!” diyebilirsiniz, oysaki onun dört katı... Neden? Bu, kendi kuvve-i maneviyemin, immün sistemimin güçlülüğü değil. Fakat, hakkım yok sizin kuvve-i maneviyenizi kırmaya!.. Burada elimden geldiği kadar, Allah’ın izni ve inayetiyle, iradenin hakkını vererek, bir moral insanı gibi… Bir yönüyle sizin morallerinizin bozulmamasına çalışacağım, Allah’ın izni ve inayetiyle. Cenâb-ı Hak, emanetini alacağı âna kadar da bu mevzuda aynı tavrı sergilemeye kararlıyım.”
Üstad Hazretleri Emirdağ Lahikası’nda, yıpratmak amacına yönelik olarak şer temsilcilerinin kendi şahsıyla uğraşmalarında da bir takım önemli faydaların ve maslahatların bulunduğunu açıklamaktadırlar. Üstad Hazretleri, talebelerinin kendi şahsına karşı yapılması gereken hizmetlerdeki dikkatsiz davranmaları üzerine bu hakikatleri ifade etmektedirler. Öncelikle, yapılan hizmetlere mukabil hiçbir karşılık beklentisine girmeme prensibi hatırlatılmaktadır: “Nasıl ki Risale-i Nur’u ve hizmet-i imaniyeyi, dünyevî rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yapmaktan sırr-ı ihlâs şiddetle beni men ettiği gibi; öyle de, Kendi şahsımın istirahatine ve dünyevî hayatımın güzelce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yapmaktan cidden çekiniyorum. Çünkü, uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz’î bir zevk için sarf etmek, sırr-ı ihlâsa muhalif olmasından, kat’iyen haber veriyorum ki, târikü’d-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza gösteriyor…” Hazret-i Üstad lahikanın devamında, gençlik zamanında, Bitlis muhasarasında ve avcı hattında iken Ruslar hücum ettiklerinde, hiçbir ihtiyat ve tedbire ehemmiyet vermediği ve hayatının muhafazasına çalışmadığı halde, seksen yaşına girdiği ihtiyarlık döneminde neden çok tedbirli davrandığını ve hayatının muhafazası adına vesvese derecesinde tehlikelerden çekindiğini hikmet ve maslahatlarıyla beraber açıklamaktadırlar:
“Birincisi: Gizli, gayr-ı resmî ve bir kısım resmî, insafsız düşmanlarımızın desiseleriyle Nur şakirtlerinin bedeline bütün hücumları benim şahsıma ve benimle meşgul olmasına ve bilmeyerek ehemmiyeti benden bilmekle Nur şakirtlerinin bir derece desiselerden ve hücumlardan kurtulmalarına bu ihtiyar ve perişan hayatım vesile olduğundan, Eski Said’in on gençlik hayatı kadar kardeşlerimin hatırı için şimdilik ona muvakkaten ehemmiyet veriyorum.”
Açıklama 1: Benzer şekilde yapılan hizmetleri Hocaefendi’nin şahsından bildiklerinden hücumların ekseriyeti onun şahsına karşı yapılmaktadır. Bu sayede diğer Hizmet insanları böyle hücumlardan ve tuzaklardan kurtulabilmektedirler.
“İkincisi: Gerçi has kardeşlerim her birisi mükemmel bir Said hükmünde Nura sahiptirler. Fakat ihlâstan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüdde bulunduğundan; ve meşreplerin ihtilâfıyla, hapiste olduğu gibi, bir derece tesanüd kuvveti sarsılmasıyla hizmet-i Nuriyeye büyük bir zarar gelmesi ihtimaline binaen; bu biçare ihtiyar hasta hayatım, tâ Lem’alar, Sözler mecmuası da çıkıncaya kadar ve korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları Nurlardan ürkütmek belâsı def oluncaya kadar ve tesanüd tam muhkemleşinceye kadar o hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum.”
Açıklama 2: Hizmet-i imaniye ve Kur’an’iyede ihlâstan sonra en önemli bir kuvvet kaynağı Hizmet fertleri arasındaki kardeşlik ve birbirleriyle ittifak etmeleri hususudur. İnsanlarda mevcut olan meşrep, mizaç ve yaklaşım farklılıklarından dolayı bireyler arasındaki bu dayanışma, ittifak ve birlik zarar görebilmektedir. Özellikle de bela ve musibet zamanlarında hapishanelerde olduğu gibi tesanüd (dayanışma) kuvveti önemli ölçüde sarsılabilmektedir.
Bu hususların hepsini Hizmet Hareketi bu ifritten süreç boyunca yaşamıştır. İşte böyle zamanlarda sarsılan ve zayıflayan bu birlik ve beraberliğin Allah’ın (CC) inayet ve keremiyle tamiri ve tekrar güçlendirebilmesinde Üstad Hazretleri ve Hocaefendi gibi hizmetlerin başındaki insanların varlıkları çok büyük bir hayati öneme sahiptir. Diğer vurgulanan bir hususta böyle süreçlerde, hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeye sahip çıkması gereken hocaların ve alimlerin bazılarının korkuları bazılarının da kıskançlıklarından kaynaklanan uzaklaşmalarının telafisi adına da bu zatların varlıkları önemlidir. Onların ihlâslı ve etkili bir şekilde yaptıkları tebliğ ve temsille bu problemler çözülebilecektir. “Çünkü uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım, benim gizli ve mevcut kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlâhî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur’a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said’lerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telâştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver (tabanca) varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sâir suikastları dahi inşaallah akîm kalacaktır.”
Açıklama 3: Hizmet düşmanları Hazret-i Üstad ve Hocaefendi gibi zatların hayatlarında, Allah’ın (CC) hıfzı, himayesi, inayeti ve keremi sayesinde, onların şahıslarını çürütmede kullanabilecekleri bir şey bulamamaktadırlar. Hakikaten, her türlü imkânlar kullanılarak yapılan araştırmaların hepsi neticesiz kalmıştır. Buna binaen, hak ve hakikat düşmanları her zaman yalan ve iftiralara sarılmak zorunda kalmışlardır. Bu zatların hayatları herkesin önünde olup tespit edildiğinden ve aleyhte açılan bütün davalardan da beraat ettiklerinden dolayı bütün bu yalanlar ve iftiralar başarısız olmaktadırlar.
Ama, hizmetlerdeki diğer önemli fertlerin hayatları bu şekilde tespit edilmediğinden, türlü türlü araştırmalarla incelenip de ortaya konmadığından dolayı onlar hakkında yapılacak iftiraların neticeye ulaşması mümkündür. Hazret-i Üstad ve Hocaefendi gibi insanlar bu hususta da birer paratoner vazifesi görmektedirler.
(Linkleri verilen bu yazılarda bu konular ayrıca ele alınmaktadırlar;