Psikiyatrist Vedat Bilgiç dikkatleri çeken bir analiz kaleme aldı. İşte Bilgiç'in 'Ruhsal Devalüasyon' isimli o yazısı;
Ruh bedenden çok daha karmaşık ve ulaşılmazdır. Şöyle diyebilirim: Birey, bilincine varabilirse dünyanın yarısının ruhtan oluştuğunu anlar. Bu nedenle, ruh bireysel bir sorun değil bir dünya sorunsalıdır ve bir psikiyatrist tüm dünyayla uğraşmak zorundadır.
Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında. Her şey ruhumuzun doğru dürüst işlevini yerine getirip getirmemesine bağlı. Bu günlerde birileri kendilerini tutamazsa bir hidrojen bombası patlaması işten bile değil”. (C.G.Jung Anılar Düşler Düşünceler sf. 132)
İstanbul Beylikdüzü’nde bir cami kütüphanesinde Zaman Gazetesinin yıllar önce verdiği Elmalılı Hamdi Yazırın Kuran-ı Kerim tefsiri durmaktadır. Son iki yıldır devam eden politik süreçten etkilenmiş cami yöneticileri tefsirin cildinde bulunan Zaman gazetesi logosundan rahatsız olmuşlardır. Heyet bu tefsir sorunu çözmek için toplanır. Karşılıklı fikir alışverişlerinden sonra karar verilir. Tefsirler yakılacaktır. Uygun bir yerde bu kitaplar yakılır. Evet, şaka yapmıyorum bu anlattığım hikâye yaşanmış bir olaydır. Bir kaç gün önce bir ortamda arkadaşımdan dinledim. Şaka gibi değil mi? Garip ama gerçek... Oysa bu olayın kahramanları daha önceleri dini kitapların yasaklandığı veya yakıldığı dönemleri üzüntüyle anlatan insanlar olduğundan şüphem yok.
İnsan psikolojisine kafa yoran birisi olarak toplumun kutsalı ile ilişkisindeki bu tuhaf değişim dikkatimi çekmemesi mümkün değil. Zira bu tür olaylar o kadar arttı ki toplum ve ruh bilimciler bu konuda daha çok araştırma yapmalılılar. Pastadan Kâbe minyatürü yapıp yiyenlerin veya pideye arapça Allah lafzını yazıp yiyenlerin görüntüleri sosyal medyada günlerdir dolanıyor. Ayrıca Kuran-ı Kerim görünümlü pasta kesenler de oldu... Çünkü kutsal sembolleri bir yiyecek gibi sofralara yansıtmak toplum şuuraltının geldiği noktayı gösteriyor. Helvadan put yapıp yiyen eski arap putperestlerini çağrıştıran bu tür davranışlar her kesimden tepki topladı. Peki, bu toplumsal tuhaflık neyin göstergesi olabilir.
Kutsal eğer anlam sofrasının bir tüketim nesnesi olursa çok tehlikeli bir yola girilir. Mevlana'nın düşünceleri popülizmden nasibini alalı çok olmuştu. Şimdi de sema ritüeli düğünlerde popüler sığ bilincin bir tüketim nesnesine dönüşmesi de bunun gibidir. Adeta kutsal insanları değil insanlar kutsalı değiştirmeye başladığının göstergesi sanırım bütün bunlar. İktidar ve güçün önünde rükuya gelen entellektüel ve din temsilcileri de benzer bir duruma düşer. Her toplumun kendine göre bir yasası vardır, bir toplumda iktidar yasanın önünde eğilmelidir, yasa iktidarın değil. En ilkel toplumlardan en gelişmiş olanına kadar bir toplumunun kutsalı yaşam ve ölüme en güçlü anlam iskeleti olan değerler bütünüdür.
Elitist ve seçkinci bir tutum sergilemeden toplumun yüksek değerlerine karşı uygulanan bu devalüasyona (değersizleştirme) karşı durmak gerekir. Çünkü ekonomik devalüasyonların halkı yoksullaştırdığı gibi kutsalın devalüasyonu da ahlaki yoksulluğa yol açar. Kitle ruhu ilkeldir der Jung. Bu sadece bizim geri kalmış ülkeler için geçerli değildir. En gelişmiş ülkeler de bile kitlesel kabulleri ilkel yönelişler belirler. Amerikan toplumu ve Avrupa toplumu içinde durum aynısıdır.
Yayıncı bir arkadaşım en çok satan kitapları bana özetlerken şu çerçeveyi çizdi: “On üç yaşındaki bir kız çocuğuna hitap eden her ürün çok satar”. Sadece giyim kıyafet gıda değil sinema film ve kitap gibi zihnin tüketimine sunulacak ürünler için de bu kriterin geçerli olması kitlesel insan davranışını anlamamıza yardımcı olabilir. Herhangi bir video paylaşım sitesinde sanatsal eserler bir kaç bin tıklanırken basit eğlencelik videolar milyonlarca tıklama alabiliyor. Sinemada en çok izlenen filmler ergen yaşın altındaki kitleye hitap eden sanatsal açıdan değersiz ucuz ve argo espiriler içeren eğlencelik prodüksiyonlar. Sanat bilim felsefe ve hikmet alıcısı çok olmayan ürün gibidir. Siyaset işte böyle zihinsel ve popüler bir seviyeye hitap etmek zorundadır. Bu nedenle çok satmak zorunda olan bir kitap çok izlenmek zorunda olan bir film gibi popülizmin alçak irtifalarında gezmek zorundadır.
Eskiden “orta ikiden terk” diye bir kavram vardı. Sınır zekâ seviyesinin bir eşiği gibidir ve on iki on üç yaş dönemidir orta ikinci sınıf. Sınır zekâ bir yana orta ikiden okulu terk etmek aslında sosyokültürel bir motivasyonsuzluk nedeniyle okulu bırakmak olarak anlaşılmalıdır. Bir bakıma kitle ruhu orta ikiden terk seviyesindedir denilebilir. İşte bu nedenle kitle ruhu genelde duygularıyla hareket eden, aklını kullanamayan kaba bir insana benzer. O nedenle kalabalıklar bir çocuk kadar kolay etki altına alınır. Kolayca provoke olur. Sahip olduğu tek şey aidiyeti olanlar köktenci bir davranış sergiler. Köktencilik (Fundementalist) sadece kökten dincilik değil ırkçılık, mezhepçilik gibi her türlü aidiyet odaklı fanatikliktir. Kitle ruhunun bu tür aidiyetlere çokça ihtiyacı olduğu için futbol takımları fanatiklerle doludur. Kitle ruhuna tutulmuş bir kişi diğer kitleyi insan dışı bir varlık gibi (dehumanize ) algılar. Kitleyi farkı bir şahsı manevi gibi algılar ve onun kendisi gibi sıradan insanlardan oluştuğunu göremez bu nedenle kolayca saldırganlaşır.
Toplumlardaki hareketleri başlatan devam ettiren bir çekirdek vardır. Bu bir kişi veya grup olabilir. Bir çekirdek kendiliğinden oluşmaz mutlaka bir kökü ve soyu vardır. Çünkü çekirdek bütün bir ağacın geçmiş tarihçeyi hayatını içerdiği gibi geleceğin kaderini de saklamaktadır. Bu nedenle çekirdeklerin küçüklüğüne bakıp aldanmamak gerekir. Zira o bir çınar barındırır. Toplumsal hareketleri başlatan çekirdek kişi veya kadro idealist bir önder veya inançlı bir grup olabilir. Bu nüvenin etrafında liderle aynı his ve inancı paylaşan, aynı idealleri taşıyan bir kitle toplanır. Birçok medeniyet böyle çekirdeklerin sayesinde gelişmiştir. Osmanlı çınarının söğüt çekirdeğinden boy verdiği gibi…
Ama bazen de aynı durum toplumsal felaketlerin gelişmesinin mekanizması olabilir. Bazen toplumsal hareketin çekirdek kişisi paranoid bir hasta ya da narsistik ihtiyaçları veya kontrol takıntısı için toplumu etkileyip peşinden sürükleyen psikopatik-antisosyal kişilik özellikleri taşıyan bir kimse olabiliyor. Ya da yaptığı hatalarla köşeye sıkışmış bir politik önder ülkesini yangın yerine çevirebilir. “Bu tür patolojik liderlerin çevresinde tek sermayesi aidiyeti olan hafif derecede zekâ geriliği gösteren ya da histrionik kişilik özellikleri taşıyan büyük bir kitlenin katılımıdır”. Ayrıca menfaatperest, şöhretperest, maceraperest seçkinleri de mıknatıs gibi kendine çeken bir güç odağı haline gelebilir. Mafyatik yapılanmalar, fanatik futbol taraftarlıkları ve bazı örgütler böyle oluşur. “Elbette böyle bir grubun gerçek bir ideali, fikir veya coşkusu olmadığı için, grup hareketinin liderleri şu veya bu nedenle gücünü kaybettiğinde onların tüm hareketlilikleri de çok kısa bir sürede kayboluyor.”
Toplumun ruhundaki devalüasyon ekonomik devalüasyondan daha büyük sosyal krizlere gebedir. Zira medeniyet temellerini sarsacak ruhsal bir krizle karşı karşıya bırakır o toplumu. Allah ülkemizi hem ekonomik hem de ahlaki devalüasyonlardan korusun.