Bir çocuk gözü gerek, her şeye hayretle bakacak
Kur'an bize "Bakın!" diyor, "Düşünün!" diyor. Gözlem yapmalıymışız yani. İnsan bakmıyor mu, görmüyor mu ki bakması, görmesi, düşünmesi emrediliyor?
Evet, bakmıyoruz... Tüm insanlar gibi, benim gibi sen de bakmıyorsun, bakmayı unutuyorsun... Hatırlatıyor görevimizi bize, bana, sana, ona...
Sana bir çocuk gözü gerek, her şeye hayretle bakacak. Bir zamanlar çocuktun, görürdün. Büyüdün, kör oldun. Tıpkı benim gibi.
Sana bir çocuk dili gerek, "Niçin?" diye soracak. Evvel zaman içinde çocuktun, sorardın. Büyüdün, unuttun. Harikalar perdelendi.
Sorularını yitirdin sen. Cevaplarsa, dereler gibi akıp gidiyor önünden, göremiyorsun. Düşünmüyorsun, düşünmeyişini de düşünmüyorsun. Nerden mi biliyorum? Kendimden.
Kimyada üstadımız, arı. Dokumacılıkta önderimiz, örümcek. Yüzmede modelimiz, balık.
Ne sihirdir ne keramet, birer mucize bunlar! Güzel bak, güzel gör! Sana hayret yakışır!
Bir çocuk yaşamalı içinde ve sürekli sormalı.
Esen rüzgârların sesi ne söylüyor? Hüznün rengi ne? Sevincin kokusu nasıldır? Kim yazdı ümidin şiirini? Kim boyadı mevsimleri?
Kim yapar yumurtadan kuşu, topraktan kirazı, yoncadan sütü? Hangi ustadır patlıcan tavadan, mercimek çorbasından, imambayıldıdan, bulgur pilavından kalp, beyin, göz, kulak, burun, dil yapan?
Su bir semboldür, merhamettir susuz topraklara yağan, serinliktir, temizliktir. Her şeyde bir parça yağmur vardır. Dalda elma, bardakta su, insanda kan, âşıkta gözyaşı olur yağmur.
Yağmur yağıyor, seller akıyor ama camdan bakan sadece Arap kızı. Senin işin başından aşkın. Beyaz camın büyüsüne kapılmışsın.
Kafan bir odun deposu adeta, genel kültür kapısından giren lüzumsuz bilgilerin işgali altında. Ona bir ateş ver, üfür dumanını, savur külünü, belki nura dönüşür!
ZAMAN