Elindekinin kıymetini bil!
Tüketim, insanın hayatını sağlıklı olarak devam ettirebilmesi için gerekli bir olgu. Yemek, içmek, giyinmek vb. zorunlu ihtiyaçlarımızı gidermek için tüketim faaliyeti yapmak zorundayız.
Alınan ya da sahip olunan şeyin ihtiyaç olup olmadığından çok; yüksek standartlara sahip olma isteği, popüler kültürün bu konudaki yönlendirmesi, arkadaş grubunun etkisiyle gençler elindekiyle yetinmeyen, imkânı olmasa bile daha fazlasına sahip olmayı zorunluluk olarak gören, mutluluğu buna bağlayan bir düşünce yapısına sahipler. Aslında mutluluk birçok kişinin düşündüğü gibi sadece maddî doyuma, elindekiyle yetinmemeye, gereksiz tüketime bağlı bir olgudan ziyade bireyin ruh dünyasının dengede olması ve manevi tatmine bağlıdır. Mevlânâ Mesnevi'sinde şu hikâyeyi anlatır bize:
Fakir bir saka, o sakanın da bir eşeği vardır. Zayıf zavallı bir eşektir, sırtında yüzlerce yara vardır. Değil arpa ot bile bulamıyordur. Padişahın atlarının bakıcısı, bu sakayı tanımaktadır. Bir gün sakaya:
"Bu zavallı eşeğin hâli ne böyle, nerdeyse zayıflıktan ölecek." der. Saka yana yakıla anlatır:
"Sevgili dost biliyorsun ki ben fakir bir insanım, o sebepten bu zavallı hayvana bakamıyorum." der.
"Sen bu hayvanı bana ver birkaç gün padişahın ahırına bağlayayım, ona padişahın atlarının yeminden vereyim, biraz düzelsin."
Saka eşeği seve seve verir. Eşek ahırdaki temizliği bakımı, atların hâlini görünce:
"Yarabbi, dedi. Bu nasıl iş bu atlar senin yarattığın da ben senin yarattığın değil miyim, benim halime bak, bunların durumuna bak, böyle olur mu?"
Aradan birkaç gün geçmeden savaş çıkar. Ahırlardaki atları çekip eğerlerler. Savaş alanına yollarlar. Günlerce süren savaştan sonra atlar döndüğünde her birinin vücudunda yüzlerce yara vardır, birçok ok ucu hâlâ vücutlarında duruyordur. Atların ayakları bağlanır, cerrahlar gelir, atların orasını burasını yararak, ok parçalarını, mızrak uçlarını çıkarmaya başlarlar. Bunu gören eşek, daha önce düşündüklerinden, söylediklerinden bin pişman olur, haline şükreder.
STATÜ SİMGESİNE ÇEVİRMEMELİ
Elindekinin kıymetini bilmeyen, beklenti düzeyi aşırı yüksek, çok çabuk sahip olan ve çok çabuk tüketen bir grup olmaya doğru gidiyoruz. Önemli olan nokta kişinin sahip olduklarının değerini bilmesi, sahip olmadıklarıyla oldukları arasında sağlıklı bir denge kurabilmesidir. Elindekiyle yetinmeyip sürekli yeni şeylere sahip olma isteği ve bunu bir statü simgesi, özellikle arkadaş grupları içinde bir kimlik göstergesi olarak algılamak gençleri bekleyen önemli sorunlardan biridir. Tüketimle ilgili olarak bireyin kanaat ve şükür kavramlarının bilincinde ve bu kavramları içselleştirerek hareket etmesi günümüzde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Bu değerlerin yok olması hem toplumsal dengeyi hem bireyin iç huzurunu bozmaktadır.
ORTA YOLU BULMALI
Günümüzde sürekli gündeme getirilen ve "hızlı yaşam"ın bir sonucu olarak lanse edilen "sürekli harca ve tüket" düşüncesi özellikle gençleri kendini düşünen, narsistik bir yapıya itiyor. "Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yoldur" (Furkan Sûresi, 67), öğüdünü çoğu zaman göz ardı ediyoruz.