Gaflet, ömür sermayesini boş yere harcamaktır
Kişinin, Allah'ı unutması, dini anlamda sorumluluklarına duyarsız kalması, Allah'ı (cc) hatırlamaması en büyük gaflettir. Akrabalarına, komşularına ve dostlarının hallerine duyarsız kalmak gaflettir. İbadetleri adet yerini bulsun kabilinden yapmak, onların anlam ve önemine vakıf olmamak, kime niçin ibadet edildiğini bilmemek de en büyük gaflettir.
Gaflet, kişinin hevâ-i nefsine uyarak enfüste ve afakta var olan Allah'ın âyetleri üzerinde düşünmemesi, anlamaya çalışmaması; neticede dünyaya geliş gayesini ihmal edip ömür sermayesini boşa harcaması anlamına gelmektedir. İnsan hayatında gafletin yoğunluk kazandığı hususları üç ana gruba ayırmak mümkün.
Yaradılış gayesi konusunda gaflet: İnsan dünyaya hiçbir kurala tâbi olmaksızın yaşamak, sonra da toprağa karışıp yok olmak üzere gönderilmemiştir. O, kendisini yaratan, çeşitli nimetlerle donatan Rabb'ini tanımak ve O'na ibadet etmek ve neticede Allah'ın rızasına nail olmak için yaratılmıştır. Önce bu gayeyi, sonra da Allah'ı unutmak ve yapması gerekenler karşısında duyarsız kalmak en büyük gaflettir.
Dünya ve içindekilere gereğinden fazla değer vermek ve bağlanmak gafletin temel sebepleri arasında yer almaktadır. Helâl-haram demeden malı çoğaltma yarışı ve bu iş için girişilen ticaret ve alım satım, dünyadan hiç ayrılmayacakmış gibi ona bağlılık ve tûl-i emel, karşı cinse, makama ve çeşitli lezzetlere düşkünlük, 'gününü gün etme' mantığı. Bütün bunlar kişinin yaradılış gayesinden gaflete düşmesine sebep olmaktadır. Bunlar aynı zamanda birer nimettir ve insanların tasarrufuna sunulmuşlardır ancak istenen husus gaflete düşmeyecek şekilde denge kurmaktır. Bu denge en güzel şekliyle, meşru daireyi aşmamak, başta zekât olmak üzere malın, ilmin ve sağlığın hakkını vermek suretiyle kurulabilir.
Ölümün ve sonrasında karşılaşılacak hâllerin düşünülmemesi de gaflet sebepleri arasındadır. Her insan, ölecek ve dünyada yaptıklarından hesap verecektir. Bu gerçeği hatırlatmak, insanları ölümle tehdit etmek değildir; ancak gaflet perdesini yırtan en etkili şeyin de ölümü hatırlamak olduğu unutulmamalıdır.
Çevrede olup biten hâdiselere karşı gaflet: Çevremizde olup biten olaylara duyarsız kalmak da bir gaflettir. Akrabalarımızla ilişkilerimizden dostlarımızın dert ve sevinçlerini paylaşmaya; yardıma muhtaç insanlara el uzatmaktan savaş, tabiî afet vb. sebeplerle sıkıntıya düşenlere yardım etmeye duyarlı olmak kulluk vazifemiz ve gafletten kurtulmanın bir gereğidir. Bu ve benzeri konulardaki gaflet sadece insanî görevlerin ihmali değildir, aynı zamanda büyük bir kısmı kul haklarını ihlal veya değişik seviyelerde günaha girmek anlamına da gelir.
İç âleme (enfüs) yönelik gaflet: İnsan, maddî varlığının yanı sıra bir de manevî varlığa sahiptir. Manevî cepheyi oluşturan akıl, zihin, ruh, kalb, nefs ve daha başka unsur ve mekanizmaların da sağlıklı beslenmeye ve onlara uygun gıdalara ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu ihtiyaçlar, bilgi, sanat ve en geniş anlamıyla inanma ve bunun gereği olan ibadetle karşılanmaktadır. Bunlara karşı duyarsızlık iç âlemimizin ihmali anlamına gelen bir gaflettir. Dolayısıyla cehalet bir gaflet olduğu gibi, her çeşit sanattan mahrumiyet ve sanata ilgisizlik de bir gaflettir. Ancak bunların en büyüğü Allah'ı zikretme noktasındaki gaflettir. Kur'ân, zikir için bir sınır koymayıp çok kelimesini kullanmaktadır. Çünkü perdeleri kaldırarak Sonsuz'la irtibat kurmanın en ideal şekli zikirdir.
Yapılan ibadetlerin farkında olmamak, bir nevi âdet yerini bulsun diye yapmak, diğer bir ifadeyle ibadetlerdeki sığlığın da ayrı ve yaygın bir gaflet olduğuna dikkat çekmek gerekir. Kime ve niçin ibadet edilmekte, okunan âyet ve tesbihler ne anlam taşımakta, secde ile kime ve ne derecede yaklaşılmakta, sadaka önce kimin eline ulaşmakta, namazın sonunda sağa-sola niye selam verilmekte? Eğer bu soruların cevabı gereğine uygun verilemiyor ve uygulanamıyorsa ibadetlerimizde ciddi bir gafletimiz var demektir.
Gafletten kurtuluş için salih dairede yaşa
Bazı konular zıtlarıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Gafletin zıddı, tasavvuf kaynaklarındaki geniş anlamıyla yakaza ve zikirdir. Ayrıca ihsan ufkundaki bir hayat tarzı da gafletin panzehiridir. Gaflet bir unutma olunca buna sebep olan nefsi de iyi tanımak gerekir. Ömür sermayesinin en kârlı bir şekilde harcanması yani zamanın gereğine uygun değerlendirilmesi gaflete düşmemenin şartlarındandır. O zaman her ânın hakkı verilmelidir. Bütün gayreti 'ân'a yöneltmeyen kişi, bir an sonra geçmiş olacak anların karanlığında kalmaya kendini mahkûm eder. Bu da pişmanlık, cehalet, bencillik ve bağımlılık doğurur. Geçmiş mazidir, geleceğe ulaşıp ulaşamayacağımız da belli değildir. Öyle ise her ânı salih bir daire içinde dolu dolu yaşamaya bakmalı.
ZAMAN