Sözüm meclisten içeri

Kuru ekmeğimizi paylaştığımız arkadaşımızı en son ne zaman aradık? "Kim var?" deyince "Ben varım." diyen can yoldaşımız nerelerde şimdi?

"Duyduk ki eskisi gibi değilmiş, kendini biraz kenara çekmiş, zaten öyleleriyle çok da uğraşmamak lazım; boşuna kendi düşen ağlamaz, dememişler." deyip önemli işlerimize mi döndük? Bazen varlık içinde yokluk yaşarız; en değerli mücevherlerden daha kıymetli öyle vasıflarla mücehhez bir lütuflar sağanağının altında kalırız ki böyle bir zenginlik kimi zaman şımartıverir ruh dünyamızı. Adeta her yanımızı saran değerler hazinesi içinde bu değerlerle bütünleşmeden, onlar bir vadide biz bir vadide, yaşar gideriz hayat yolculuğunda... "Ahde vefa mı; vefa bizim iklimimizin solmayan gülü-sümbülüdür zaten." der de teselli oluruz. Yıllardır beraber olduğumuz yol arkadaşlarımıza karşı ne kadar vefalı olduğumuzu hiç ama hiç sorgulamayız. Sahi öğrencilik yıllarımızda iki-üç zeytin tanesiyle bir parça kuru ekmeğimizi paylaştığımız arkadaşımızı en son ne zaman arayıp halini hatırını sormuştuk? Hani "Kim var?" deyince sağına soluna bakmadan "Ben varım." diyen can yoldaşımız nerelerde şimdi? "Duyduk ki eskisi gibi değilmiş, kendini biraz kenara çekmiş, zaten öyleleriyle çok da uğraşmamak lazım; boşuna kendi düşen ağlamaz, dememişler. "O da düşmeseydi canım." der, çok önemli işlerimize dönmek üzere sıyrılıveririz böyle münasebetsiz düşüncelerden. "Vefa bizim diyarın bihemta mücevheri..." Onu kadife, atlas kumaşlara sarar sarmalar en değerli sandıklarda özenle saklarız. En ince, en kibar davranışlarımızı ilgilendiğimiz insanlar için kullanmaya özen gösteririz de kendi can yoldaşlarımızdan esirgeriz hassas, narin ve kibar duruşumuzu. Hele raiyetimizdeki insanların başına bazen kral kesiliveririz farkında olmadan. İsteriz ki onlar ağzımızdan çıkacak iki kelimeye baksın; kimse bizim fikrimizin üzerine fikir beyan etmesin. Çevremizdeki yol arkadaşlarımızdan, düşüncelerimizin rağmına alternatif bir düşünce çıkarsa karşımıza; birdenbire kabalaşıverir, otoritemizi kurma adına acımasız bir insan harcama makinesine dönüşürüz. Özellikle de gücü elimize geçirdiğimizde daha da hortlar bu dual kimliğimiz. Çevremizdekiler, raiyetimizdeki insanlar o kadar çekinir ki bu halimizden, onlar da bize karşı içten gelmeyen yapmacık davranışlar sergilemeye başlarlar. Özellikle henüz kişiliği tam oturmamış arkadaşlarımız ise yüzümüze zoraki tebessüm eden ama aslında bizi sevmeyen iki karakterli birer insan olma yoluna girerler. Sınırlı, verimsiz ast-üst ilişkilerine dönüşmüştür artık birlikteliğimiz. Takım ruhunun yerini, samimiyetsiz, bereketsiz, içten gelmeyen, başarısız bir hiyerarşik yapı almıştır. Raiyetimizdekiler ikna ile değil talimatlarla iş yapmaya başlamıştır. Şahs-ı manevî yerini egoların, benliklerin hakim olduğu samimiyetsiz bir çalışma ortamına bırakmıştır çoktan. Doğruluk, dürüstlük, vefa, sözünde durmama, çevremize hoşumuza gidecek laflar söyleyen insanları toplama, alternatif düşünceler ortaya koyan insanları bir şekilde güç ve kudret etki alanımızdan uzaklaştırma, kolektif şuuru yok ederek çalışmaları kendi zavallı ufkumuzla sınırlama, kaba, kırıcı, küstah tavırlarımızla nefret halkaları oluşturma talihsizliğini yaşarken... Hepsinden acısı da bütün bu yanlışlar yumağını derin tevil ve yorum kabiliyetimizle kitabına uydurma, vicdanımızı rahatlatma bedbahtlığına düşmüş oluşumuzdur. Bu uğursuz gidişe dur diyebilmemizin yegâne yolu da hiç şüphesiz çuvaldızı kendimize batırmaktan bir an bile tereddüt etmememizdir... Başkalarını tenkit etme alışkanlığından kurtularak kusurlar aynasını kendimize çevirdiğimiz an, bu yanlışlar girdabından kurtulma imkânını bulabiliriz. Bu değer ve hassasiyetlerimiz olmadan ibadetlerimizin boynu bükük kalır. Onlar olmadan rıza kapısı bizlere açılmaz. İçten gelen, dual olmayan ruh inceliğimiz en küçük görevliyi dahi kucaklayan şefkat, sevgi ve merhamet iklimimiz kulluğumuzu inşallah istenilen noktaya taşıyacaktır... Bir ümitsizlik tablosu da çizmek istemiyoruz. Çok hassas, ince, herkese karşı olabildiğince dürüst, kendi arkadaşlarını da başının üstünde tutan o kadar değerli, muhterem insanlar var ki. Ama yine de "Sözün meclisten dışarı" demeyeceğim müsaadenizle "Sözüm meclisten içeri". Başkalarını değil, kendimizi teraziye koyalım bu yazıyla. Kendimiz için okuma, dinleme ve nasihat etme civanmertliğini göstermenin zamanı gelmedi mi, ne dersiniz?
RAMAZAN İMSAKİYESİ
Ramazan başlangıcından itibaren imsak ve iftar vakitlerini buradan takip edebilirsiniz.

3:45

20:26

HADİS-İ ŞERİF
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:


“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz. ”

Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3