Yerel seçimlerde "geçim derdi" toplumun farklı kesimlerini bir araya getirse de, demokrasilerde yönetilenlerin sandığa gitmek dışında yönetime katılma biçimlerinden biri olan örgütlenme ve protesto hakkı açısından toplumda bir ortaklaşma görünmüyor.
Enflasyonu düşürebilmek için asgari ücrete ara zam yapılmayacağının yeniden teyit edildiği, mali disiplinin sadece düşük ve orta gelirli vatandaşların üzerine yüklendiği bugünlerde kamu yönetiminin işleyişi için sık sık kullanılan "Filler tepişir, çimenler ezilir" atasözü yine akıllarda.
Sosyal medyada yayıldı
Son günlerde sosyal medyada #fahişyemeğeBOYKOT etiketiyle başlatılan kafe ve restoranları boykot çağrısı kısa sürede yayıldı. Çağrıyı başlatan ekonomist İris Cibre, X hesabından yaptığı paylaşımda, "Fırsatçılığa son vermek için" herkesi boykota katılmaya davet etti. Ancak tepkinin yanlış yere yönlendirildiği eleştirilerinin ardından Cibre'den "tüm bunların hükümetin sorumluluğunu azaltmadığı" açıklaması geldi.
Yapılan çağrıya destek veren sosyal medya kullanıcılarının bu hafta sonu kafe ve restoranlara gitmemesi bekleniyor. Boykota katılımın ne düzeyde olacağı, sosyal medyadan yapılan çağrının toplumsal bir karşılığı olup olmayacağı ise belirsiz.
DW Türkçe'ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, tüketim üzerinden yapılan boykot çağrılarını çok işlevsel bulmadığını, çünkü meselenin üretim süreci ile ilgili olduğunu söylüyor. "Burada hele hiç işlevsel değil. Kafelerdeki fiyatlar yüksek, tamam. Ancak pazarda uluslararası zincir markalar olsa da yüzde 99'u öyle değil" diyen Müftüoğlu, küçük işletmelerin de ekonomik süreçten benzer şekilde etkilendiğini, bunun bir maliyet meselesi olduğunu, özellikle kiraların çok yüksek olduğunu hatırlatıyor.
"Tam tersine hedef şaşırtır"
Konunun bu şekilde "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da yapmaya çalıştığı gibi kötü niyetli tüccarlar fiyatları yükseltiyor" meselesine getirildiğini düşünen Müftüoğlu, bu tarz boykotların devamının gelmesi halinde küçük esnafın zarar görmesiyle birlikte kafe ve restoran çalışanlarının işten çıkarılabileceğine de dikkat çekiyor.
Cibre: Fiyat artışları enflasyonun üzerinde
"Bu hareket, hükümetin verdiği yanlış kararlar dolayısıyla bizi soktukları bu korkunç ekonomik tablodaki sorumluluğunu azaltmıyor" diyen Cibre, ekliyor: "Hükümetin birçok konuda uyguladığı yanlış politikalar var. Vergi afları, verginin tabana yayılması… Halbuki tavana yayılması gerekirken… Bunun yanında negatif faiz politikasıyla para arzını hızlı bir şekilde artırarak, kur ataklarına sebep olarak enflasyonu hızla artırması…"
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı Mart ayı enflasyonuna göre lokanta ve oteller yüzde 94,97 yılık artışla, eğitimden sonra fiyat artışlarının en yüksek olduğu ikinci harcama kategorisi durumunda. Gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 70,4 artış görülürken işletmeleri ulaştırma, enerji grubu, kira ve vergilerdeki artış da etkiliyor. Geçen yıl temmuz ayında mal ve hizmetlere uygulanan yüzde 8 oranındaki Katma Değer Vergisi (KDV) yüzde 10'a ve yüzde 18 oranındaki KDV ise yüzde 20'ye çıkarılmıştı.
DW Türkçe'nin konuştuğu kafe ve restoran işletmecileri de artan maliyetlere dikkat çekerek tepkinin kendilerine yönlendirilmesini doğru bulmuyor.
"Ülkede bahar havası esmiyor"
"Ülkede topyekün bir bahar havası esiyor da esnaf fiyatlarına keyfi zam yapıyor. her esnaf şımarmış ve arsız suçlaması yapmak doğru değil" diyen Süvari, bununla beraber iş yeri kiralarına yüzde 100'ün üzerine zam geldiğini, asgari ücret ve temel maliyetlerde de benzer bir artış olduğunu belirtiyor.
Boykotun sadece popülist politikalara ve hükümetin gerçek enflasyonu gizleme çabalarına hizmet edeceğini düşünen Süvari, "İzlenmesi gereken yol, kamu çıkarına hizmet eden, yoksulluğun önlenmesi, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması ve gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik topyekün bir maliye politikası" diyor.
"Enflasyonun sorumlusu iktidar"
İşletmeci Ümit Bektaş'a göre de zamlara yönelik tepkiyi siyasi iktidar yerine restoran ve kafelere yönlendirmek çok işe yarar bir yöntem değil.
Kriz ortamından yararlanan, insanların fiyat algısının kaybolması ile birlikte bunu kendince bir fırsata çeviren işletmelerin de elbette olduğunu ifade eden Bektaş, "Ancak genel anlamıyla yükselen maliyetlerin, enflasyonun sorumlusu esnaf, işletmeler değil ülkeyi yöneten iktidar. Gereğinden pahalı ve kalitesiz hizmet veren işletmelerle ilgili de denetim mekanizması uygulanmalı ve buralar tercih edilmemeli" ifadelerini kullanıyor.
Gıda fiyatlarına bazen günlük bazen haftalık zam geldiğini, diğer yandan hizmet sektöründe maaş ödemeleri, kiralar ve faturaların ciddi bir maliyet oluşturduğunu anlatan Bektaş, "Temel gıda maddelerinin fiyatını düşürmeye yönelik politikalar yerine KDV oranı yükseltilirse, toplumun büyük bir kesimi tarafından tüketilen içkiye senede iki kere ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) zammı yapılırsa bu pahalılık ve zamlar devam eder ne yazık ki" diye ekliyor.
"Bilinç oluşmasına katkı sağlıyor"
Cibre, "Bu protesto sayesinde insanların belli konularda aydınlanmasını halk olarak sağlayabiliriz. Bu boykotla birlikte hükümet de görüyor ki halk fiyat artışlarından ciddi rahatsız" diyor.
Ancak Özgür Müftüoğlu, Cibre ile aynı görüşte değil.
"Starbucks protestolarından farkı yok"
Eşitsizliklerin kaynağının gelir yönetim süreci olduğunu vurgulayan Müftüoğlu, "Restoran çalışanlarının bir eylemi olsa bu anlamlı olurdu. İşçi sınıfının üretimden gelen gücü vardır da tüketicinin tüketimden gelen gücü yoktur. Dolayısıyla İsrail'e kızıp Starbucks'ın bardaklarını kırmaktan çok da farkı yok" ifadelerini kullanıyor.
Tepkinin kafe ve restoranlara yönlendirilmesi yerine maliyetlerin neden yüksek olduğunun sorgulanması gerektiğini söyleyen Müftüoğlu, "İktidarın isteği de aslında insanlar kafeye restorana gitmesin, daha da eve kapansın. Çünkü otokratik iktidarlar insanların sosyalleşmesini istemezler. Maalesef bu tarz boykotlar bunu da körüklüyor" diye ekliyor.