ARİF ASALIOĞLU
Geçen hafta Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın yayın organı İnternational Affairs Dergisi ve Dijital Kalkınma Bakanlığı’nın ortaklaşa hazırladığı, iki gün süren bir konferansa katıldım. Yapay zekadan yazılı basına, Rus ideolojisinden Din ve güncel konulara kadar önemli hususlar ele alındı. Açılış konuşmasını Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın yaptığı konferansta Duma milletvekilleri ve önde gelen uzman ve gazeteciler konuşmacı oldular. Benim yaptığım “100. Yıl Türkiye Cumhuriyeti: Hamas mitingine esir edilmiş Erdoğan seçmeni” başlıklı sunumda bir asırlık Cumhuriyet döneminde, Türkiye’de yönetimlerin sistematik olarak halkları nasıl manipüle ettiğini Erdoğan hükümeti örneği üzerinden anlattım. Makaleyi dillendirdiğim oturum ise “Revizyonizmin tehlikeleri: Halkların hafızasını dönüştürmek mümkün mü?” üst başlığıyla tarihi yaklaşımları içeriyordu.
Yönetimlerin ya da sistemlerin, tarihi süreç içerisinde halkları manipüle etmesini konuşmacıların bazıları Ukrayna Kilisesi’nin Moskova’dan kopartılması, İstanbul Fener Rum Patrikhanesinin Rus Ortadoks Kilisesi’ne karşı iddiaları üzerinden anlattılar. Rus İdeoloji ekolünün lll. Roma olduğu yaklaşımları gün boyu konuşuldu. Birazdan detaylarına ineceğim bu tartışmaların tam ortasında Erdoğan’ın politik olarak Ukrayna Kilisesi’ni kendi adına kullanması; Aya Sofya’nın statüsünü değiştirmesi, tercih ettiği Siyasal İslamın dinin saffetinden kopması, Cumhuriyetin 100. Yıl gününde Hamas mitingini tercih etmesi ve radikal grupları ne amaçla desteklediği gibi yorumlar farklı kişiler tarafından dile getirildi.
Slav inanç grupları ve Moskova Patrikhanesi etki alanında kırılmalar
24 Şubat 2022’de Ukrayna ile başlayan savaş aslında Slav inanç grupları ve Moskova Patrikhanesi etki alanında kalıcı kırılmalara neden oldu. Yukarıda bahsedilen konferansa katılımcıların çoğu bunun uzun süreli kayıp olduğunu anladıklarından haliyle tarihsel alan toparlama metoduna yöneldiler. 2018 yılında başlayan ve 2019 yılında devam eden görüşmeler neticesinde, Kiev’de kurulan Bağımsız Ukrayna Kilisesi’nin Başpiskoposu Metropolit Epifaniy ve beraberindeki heyet İstanbul’a gelerek, Fener Rum Patriği Bartholomeos’tan Kilisenin bağımsızlığını tanıyan "Tomos"u aldı. Bunun için o zaman Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’nun da katıldığı törenler düzenlendi. Ve o törenlerde Ukrayna resmen bağımsız bir kiliseye kavuşmuş oldu.
Bütün bu süreçleri elbetteki 2014 Kırım olayları hızlandırdı ve Erdoğan iç politika retoriği olarak kendi lehine kullandı. İki hafta önce ele aldığımız “Ukrayna Rusya savaşında Erdoğan’ın misyonu” başlıklı yazımızın bir başka ayağını Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlık sürecine Erdoğan’ın yaklaşımı oluşturuyor aslında. Erdoğan bu dönemde arabulucu olmadı, tam tersi misyonunu icra etti ve Rusya’yı ters köşe yaptı.
Bilindiği üzere bu gelişme İstanbul Fener Rum Patrikhanesi ile Moskova Patrikhanesi’nin arasını tarihte hiç olmadığı kadar açtı. Ukrayna Kilisesi’ne otosefal statüsü verilmesi, Ortodoks Kiliselerinde son bin yılda yaşanan en büyük ayrılık olarak tanımlanıyor. Rus Ortodoks Kilisesi’ne göre Fener Rum Patrikhanesi’nin otosefal statüsü verme yetkisi bulunmuyor. Bu karar, Moskova'daki kiliseyle İstanbul'daki patrikhaneden papazların birlikte dini hizmet veremeyeceği ve ibadet edenlerin de birlikte komünyon ayinine katılamayacağı anlamına geliyor.
Rus Ortodoks Kilisesi Meclisi Synod, Fener Rum Patrikhanesi tarafından yönetilen veya temsil edilen hiçbir etkinliğe katılmama kararı aldıklarını açıkladı. Kiliselerinde ibadet esnasında Fener Rum Patrikhanesi'nin isminin anılmamasının da karara bağlandığı söylenildi. Bu karara göre Synod, Fener Rum Patrikhanesi ile eş yürütülen tüm yapılarda, çalışmalarda ve organizasyonlarda temsilciliklerini askıya aldı.
İşte bu nedenle Rus Ortadoks Kilisesi adına konuşma yapan Kosturma bölgesi Piskoposu Kirion (Radionov), konuşmasında suçlayıcı ifadeler kullanarak: “Gözlerimizin önünde bir aldatmaca oluştu: Kiliseler boşaldı, zorla gasp edildi, sonra da tam tersi olarak anlatılacak… yani sonuçta tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasında yeni bir dalgayla karşı karşıya kalacağız. Rakiplerimiz tarafından zorla alınan kilise ve manastırlar “gönüllü olarak devredilmiş” gibi ilan edilecek, meşru topluluklara iadeleri ise zorla kamulaştırma olarak adlandırılacak.” Dedi.
Yaşanan olayların arkasında belli seviyede Washington’un motivasyonu olduğunu iddia eden Rusya Dışişleri Bakanlığı MGIMO Üniversitesi Uluslararası Gazetecilik Bölümü Doçenti Vasily Shchipkov, “Din politikası ABD dış politikasının önceliklerinden biridir. Rusya'nın karşı karşıya kaldığı zorlukların üstesinden gelmek için dinden anlayan yetkililerin sayısının artması gerekiyor” diyen Shchipkov, "ABD aslında dini liderleri, aktivistleri ve Ortodokslar da dahil olmak üzere teoloji çalışmalarını etkilemeye devam ettiği gerçeğini gizlemiyor. Bu amaçla, Ortodoks dünyasına yeni akımları sokmaya çalışan merkezler oluşturuluyor. Gelecekte ise bağımsız tarihi bir gerçeklik olarak Ortodoks Kilisesi'ni zayıflatacak, Ortodoksluğu birbirine düşman kılacak parçalara bölecekler" ifadelerini kullandı.
Ukrayna giderse lll. Roma yaklaşımı tehlikeye düşüyor
Yazıyı daha da uzatmamak için Rus Ortadoksluğu’nun ortaya çıkış detaylarına girmeyeceğim. (muhtemelen başka bir yazıda ele almak üzere). Fakat konferansa katılan uzmanların bu konuya ortak yaklaşımlarında, Rus ve Slav toplum bilincini Ortodoks inancın ve kilisenin milli kimlik inşasında nasıl önemli bir yere sahip olduğunu, bağımsızlığını kazanmak isteyen ve nüfusunun büyük çoğunluğunu Ortodoksların oluşturduğu milletlerin kimi zaman bağımsız devletten önce bağımsız milli kiliseye sahip olmaya çalıştıkları (Bulgarlar gibi) vurguları yapıldı.
Konuşmacı Rus uzmanların yaklaşımlarına göre, İstanbul Fener Patrikhanesi’nin Moskova Patrikhanesi’yle Ukrayna konusunda giriştiği mücadelenin sıradan bir dini çatışma olmadığı görülür. Bu mücadele, bir yönüyle, Ukrayna’nın Rusya’yla her anlamda bağlarının kopartılması meselesidir. Öte yandan, Fener Rum Patrikhanesi ile Moskova Patrikhanesi arasında Soğuk Savaş döneminden bu yana şiddetli gerilimlerin olduğu ve Fener’in ABD; Moskova Patrikhanesi’nin ise Kremlin yönetimine paralel şekilde politikalar uyguladığı hatırlandığında, bu mücadelenin aynı zamanda, ABD-Rusya çatışmasının dini ayağını oluşturduğu anlaşılır.
Ukraynalılar, tıpkı Rus ve Belaruslar gibi, Doğu Slavları’nın bir kolu. Ukrayna, 40 milyonluk nüfusuyla ve Avrupa’da Rusya ve Türkiye’den sonra yüzölçümü bakımından üçüncü büyük ülke. Bu yönüyle hem Rusya, hem de Batı açısından büyük önem taşıyor. Ukrayna toplumunun büyük çoğunluğu Ortodoksluk mensubu. Ukrayna’da birleşik ve bağımsız bir milli kilise kurulması ve bunun Fener tarafından tanınması konusundaki en yoğun girişimler, bundan tam 15 yıl önce, Viktor Yuşçenko’nun cumhurbaşkanlığı zamanında yapıldı ve Doğu Slavları’nın Hristiyanlığı kabulünün 1020. Yıldönümü etkinliklerine Fener Rum Patriği’ni davet etmişti.
Ukrayna’da 2004’den beri gelişen Batı yanlısı olaylar ve 2014’de Kırım gerilimi Dünya gündeminde Ukrayna’yı üst sıralara çıkardı. Zbigniev Brzezinski gibi ABD yönetimine yakın ve Aleksandır Dugin gibi Rus milliyetçiler, Ukrayna’nın Rusya açısından önem taşıdığı konusunda hemfikirler. Rusya, eski Doğu Bloku ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden pek çoğunun kendi nüfuz alanından çıkıp Batı’ya entegre olmasını kabullenebildi ama Ukrayna’nın kendisinden kopmasını kabullenemedi.
Çünkü Ukrayna’nın tamamen Batı’nın nüfuz alanına girmesi (veya Batı dünyasıyla bütünleşmesi) halinde Rusya, Balkanlar, Orta Avrupa ve Karadeniz’e erişim imkanlarını büyük ölçüde yitirmekle kalmayacak, “Rus ulusal kimliği”nin ne olduğunu açıklama konusunda da sıkıntıya düşecek. Ayrıca Rus inancının doğduğu topraklar (Kievskaya Rus) elden giderse lll. Roma yaklaşımı ideolojik olarak tehlikeye düşecek.
Moskova kilisesi büyük cemaati kaybetti
Savaşın başlamasından sonra Ukrayna’da Rusya’yla yakından uzaktan bağlantılı olan herşey tasfiye edilmeye başladı. Rus Ortodoksluğu ve Slav birliği adına çok önemli bir harç olan Moskova kilisesi bu savaşı takdis ettiğini açıklayarak, kendini zor duruma düşürdü. Bu nedenle, Ukrayna ve Moldova gibi yerlerde çok sayıda kilise geniş kesimler tarafından dışlandı. Ayinlerde Moskova Patriği Kiril’in adını zikretmekten vazgeçtiler. Kilise cemaatinin de önemli bir bölümü (özellikle Ukrayna’nın orta ve Batı bölgelerinde bulunanlar), kurumsal olarak kilisenin Moskova’yla bağlantısına tepki göstermeye başladılar ve bir müddet sonra da ayrıldılar. Moskova Patrikhanesi’ne bağlı bazı kiliselerin faaliyetleri, tamamen yasaklandı. Bunlara ek olarak, İstanbul Fener Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, Kiev’de Moskova Patrikhanesi’nin denetimi altında bulunan ve Rus Ortodoksları’nın en önemli merkezlerinden olan Peçersk Manastırı’nın tamamını kontrol altına aldı.
Sonuç Olarak Ruslar, Hristiyanlığı Kiev üzerinden Bizans’tan aldıkları için, Fener Rum Patrikhanesi’ne tarihsel açıdan saygı duydular. Fener Rum Patrikhanesi’nin Ortodoks dünyasında “onursal” olarak birinci olduğunu uzun dönemler (son yıllar hariç) kabul ettiler. Fakat bu birinciliğin tamamen “onursal” olduğunu, Fener’in Ortodoks dünyasında kesinlikle Vatikan’ın Katolik dünyasında sahip olduğu türden yetkilere sahip olamayacağını da ifade ettiler.
Bunun dışında, Ruslar, “bir zamanlar Fener’i Türkler’e karşı himaye eden, onların var olmasını sağlayan, biziz. Fener’in maddi sıkıntı içinde olduğu zamanlarda ona her türlü yardımı yapan da biziz,” diyerek, asıl güç merkezinin kendileri olduğunu hep vurguladılar. Ek olarak, Fener cemaatinin günümüzde sadece İstanbul’da Rum Ortodoks ile sınırlı olduğunu, buna karşılık Moskova Patrikhanesi’nin “iki yüz milyona yakın bir cemaatle”, Ortodoks dünyasının en büyük kilisesi olduğunu dile getiriyorlar. Fakat anlatılan bütün bu gelişmelerle, Ukrayna’da milli bir kilise kurulup bunun Fener ve diğer Ortodoks kiliseleri tarafından tanınması, 40 milyon civarında Ukraynalı’nın Moskova’nın ruhani alanından tamamen çıkmasına mani olunamadı. Rus Ortodoks Kilisesi’nin liderlik ve ideolojik lll. Roma iddialarına önemli zarar verdi.