Ailenin tek çocuğu Rana Ekinci’nin anlattığına göre annesi HSYK eski Genel Sekreter Yardımcısı Neslihan Ekinci ve babası Dr. Hüseyin Ekinci’yi tutuklayan hakim 60 hakimi suçsuz yere tutuklayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘diploma’ haberlerine erişim yasağı getiren, yakın zamanda da 50 bin dolar rüşvet alırken suç üstü yakalanan ve tutuklanan İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Hasan Akdemir.
Lojmanlardan çıkarılışı, maaşlarının kesilmesi, HSYK kararları ile tutukluklarının sürmesi, annesinin 7 aylık hücre cezası alması… Rana Ekinci, 3 binden fazla tutuklu hakim ve savcının ailesinin yaşadığı dramlardan sadece biri. İşte onun kaleme aldığı mektubun tamamı:
“Ben Rana EKİNCİ. Tutuklu iki hakimin tek çocuğuyum. Bu okuduğunuz bir çaresizlik çığlığı“
Nisan 23, 2017
Görünmez hissettiğimi söylemek kolay olurdu. Bunun yerine acınacak raddede görünür ve tamamıyla boş verilmiş hissediyorum.Size kendi hikayemi anlatacağım ama bu hikayenin nasıl biteceğini bilemiyor olmak beni korkutuyor. Bundan önceki dünyamdan hatırladığım kadarıyla genellikle bir şekilde hikayeler mutlu biter en dramatik en trajik sonlu masallar, hikayeler, filmler ise efsane olurlar. Yani bunu yazmamın nedeni hem bir nevi bana mutlu sonumuzu getireceğine inanmam ya da en azından dünyaya bir iz bırakabilmek. Trajik sonumuz ile efsane olmak istemiyorum. Umarım dünyaya iz bırakmak zorunda kalmam ama onlar için şimdilik en azından bu kadarını yapabilmek zorundayım.
Merhaba. Ben Zeynep Rana EKİNCİ. Şu an tutuklu bulunan iki hakimin tek çocuğu ve hukuk fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Bu okuduğunuz bir çaresizlik çığlığı.
Annem Neslihan Ekinci 46 yaşında, eski HSYK Genel Sekreter Yardımcısı. Size kendimi tam olarak ifade edebilmek için gerilerden başlamam gerekiyor. Umarım sabrınız vardır bunları okuyacak.
Annemin ailesi Pendik’te oturuyor, annemin doğduğu evde yaşamlarına senelerdir devam ederler. Dedemin tam olarak yaptığı bir iş bildiğim kadarıyla yokmuş. Zaman zaman fabrikalarda işe girer sonra ayrılırmış. Babam hep köy yerinde insan aç kalmaz derdi annem babam kadar şanslı olamamış. Yaşadığı zorlukların bir kısmını bile burada size anlatmak sadece olanları dramatize etmek gibi olacaktır dolayısıyla şu kadarını anlatmak ile yetineceğim. Annemin kendisinden küçük 2 kardeşi var. Bir küçüğü olan teyzeme annemin üniversite sınavına gireceği sene rahim kanseri teşhisi konulmuş. Yan yatakta teyzem acı çığlıkları atarken, hastanede teyzemin başında refakatçi olarak beklerken teyzesinin anneme aldığı çıkmış sorular kitabından ve tüm dersler konu anlatımlı kitabından sınava hazırlanmış. Tabi sınava hazırlandığı gerçeği dedemden saklanmış aile tarafından. Dedem anneme hep benim gibi adamın çocuğu daha fazla okumaz sadece masrafsın bırak artık demiş eğitim hayatının her senesinde. Ama annem (babam ve ben ona Neslişah Altınpençe deriz) tabi ki bırakmamış. Burada araya girip belirtmem gerekir, annem hayatımda tanıdığım en kararlı, hırslı, azimli ve sinirleri çelikten yapılmış insandır. Kendim hakkında en gurur duyduğum şey bu iki insanın evladı olmak ve Neslihan Ekinci tarafından yetiştirilmektir. 2 kitapla hazırlandığı sınavda Türkiye derecesi yapmış. Dedemin ise annemin eğitim hayatı ile ilgili tek söylemi “bırak başka şehre, seni Avrupa yakasına bile okula göndermem”miş. Sınava girmeden tercih yapılıyormuş o dönem kendisinden böylesine üstün bir başarı beklemediğinden ve dedem başka bir şehre yollamam dediği için Marmara Hukuk fakültesini tercih etmiş. 4 sene boyunca her sabah Pendik’ten Kadıköy’e trenle gitmiş ve trenle dönmüş. Anneannemin dedemden gizlice yapıp sattığı dantellerin parasıyla kitaplarını almış.
Üniversitedeki ilk senesinde babamla tanışmışlar. Zamanla birbirlerini sevmişler çok sevmişler. Okul biter bitmez nişanlanmışlar. Bu esnada ikisi de yüksek lisanslarını Marmara Üniversitesinde tamamlamış. Annem hep hakim olmayı hayal etmiş. Babamı da hakimlik sınavına girmeye o ikna etmiş. İkisi de kazanmışlar beraber Ankara’ya adalet akademisine gelmişler bu sırada da evlenmişler. Hala akademide öğrenciyken annem bana hamile kalmış. Bütün zor şartlara rağmen annem akademiyi birincilik ile bitirmiş. Ancak kalabalığın önünde daha “neşeli bir insanın” konuşma yapmasını uygun bulduklarını söyledikleri için annem 2. İlan edilmiş. Annemin doğumu yaklaşınca İstanbul’a anneannemin yanına gelmişler. Sonrasında kura çekmiş ve mesleğe Diyarbakır Lice hakimi olarak başlamış babam bu esnada hala stajını yapıyormuş Diyarbakır’a beraber taşınmışlar.
Zannediyorum ben 4 yaşıma gelene kadar orada yaşadık. İlk anılarım oradandır, evimizin bombalandığını balkonumuzun çöktüğünü hatırlıyorum. Evin tarandığını ve perdelerin delik deşik olduğunu hatırlıyorum. Belki o yaşta çocuk bunları hatırlayamaz dersiniz ama ben hatırlıyorum. Sonra sırasıyla Yozgat/Sarıkaya, Gümüşhane, Ankara ve İstanbul’da görev yaptılar.
Annem ve babam Gümüşhane’de çalıştıkları esnada Ankara’ya 2003 yılında dönemin Adalet Bakanlığı personel genel müdürü tarafından meslek içi eğitime davet edilmiş. Sonrasında ikisine de bakanlıkta görev teklif edildi. Babam kanunlar genel müdürlüğünde tetkik hakimi olarak çalışırken annem personel genel müdürlüğünde tetkik hakimi olarak çalıştı. Tetkik hakimliği yaptığı esnada Adalet Bakanlığına bağlı olan HSYK’ya hakim disiplin dosyalarını sunmakla görevliydi. Bu görevi hakkıyla yerine getirmek için diksiyon kurslarına gitti her gece evde son kapanan ışık onun ışığı oldu dosyaları tekrar tekrar okur çalışırdı. İddia ediyorum tüm eğitim hayatım boyunca ne annemin ne babamın meslek hayatlarında çalıştıklarının çeyreği kadar çalışmamışımdır, üniversitenin son senesindeyim onların yarısı kadar çalışan öğrenci görmedim. Zaman içinde annem bakanlıkta personel genel müdürlüğü daire başkanı oldu sonra yeni HSYK döneminde HSYK genel sekreter yardımcısı olarak atandı. Zannediyorum bu görevi almasının sebebi daha önce kurul ile çalışmış olması ve kadın olmasıdır. Tek kadın genel sekreter yardımcısıydı. Annem kendisine tahsis edilen makam aracını bile kullanmaktan çekinmiş ancak hava şartlarının çok kötü olduğu günler aracı çağırmış her kullanımı sonrasında cebinden benzin doldurtmuştur.
Annem 18 temmuz günü gözaltına alındı. 21 temmuz günü tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Sulh Ceza Mahkemesi annemi ve babamı tutukladı. Anayasal rejimi devirmeye teşebbüs suçunun suç üstü halinden. 15 Temmuz günü Bartın’da babamın köyündeydik. Ortada ne ailemin işlediği böyle bir suç var ne de suçüstü hali. Ancak hakim tutuklamanın tek yolu suçüstü hali olduğundan başka nasıl kılıfına uyduracaklarını bilemediler tabi. Sonradan suçlamalar değişti silahlı terör örgütü üyeliği oldu. Ve tutuklamalarını yapan hakim 9 ay sonra rüşvet alırken suçüstü yakalandı. Annemlerin tutuklandıkları duruşmayı unutamıyorum. O günü kabuslarımda defalarca tekrar yaşadım, artık unutmam mümkün değil. Size de anlatacağım;
Duruşma başladı sonra içeri girdiler. Savunmalarını tekrar yapıyorlar. Pasaportlarının süresi çoktan dolmuş, kendileri geldiler ifade vermeye neden kaçalım diyor. Kızım var 20 yaşında babam ve annem yatalaktır, ilgilenecek kimse yok onunla. Annem bağırıyor “Ben vatan haini olsam salak mıyım gidip Diyarbakır Lice’de her gece bombalanan o lojmanda yaşarken bu vatan için çalışayım. Ben erkek hegomanyasında bir dünyada tırnaklarımla kazıya kazıya geldim ne başardıysam çalışarak başardım sizin gibilere rağmen.”
Hakim (hakim demeye utanıyorum bu adama bir iş adamından 50 bin dolar rüşvet alırken suç üstü halinde yakalandı bu duruşmadan 9 ay sonra) elini masaya vurarak parmağını anneme sallayarak “Kes sesini! Şu an anlattığın hiç bir şey önemli değil. Benim güvendiğim insanlardan oluşan bir whatsapp grubum var orada soruyorum hepinizin adını tek tek ne derlerse o diyor.” BUNU SÖYLEDİ! Ve bizim 10 ayımızı çaldı.
Karar çoktan belli yargılama bile yok. Savunmanın, akla mantığa davet etmenin anlamı yok.
Duruşmaya ara verildi sonra hakim çoktan belli olan karar için geri dönecek.
Babama sarılıp oturuyorum. Ağlayamıyorum artık. Beklerken orada baronun böyle seyyar tezgah gibi bir şeyi var çikolata, su filan satıp avukat cüppesi kiralıyor bir kadın orada. Onunla konuşuyoruz. Kadına olanları anlatıyorum. Üzülme bırakırlar diyor. Ama o da inanmıyor bırakacaklarına o gün orada kimseyi bırakmamışlar henüz.
Bu arada bir kaç polisle de konuşuyoruz. Herkes bana acıyor. Umrumda değil.
Karar açıklandı sanırım salondan bağırışlar geliyor. Yaşlıca bir polis yanıma geldi. “kızım annenin adı ne?” dedi. Neslihan. Yüzüne baktım gözleri dolu.
O anda dondum. Öylece bakakaldım. Anne dedim önce sonra haykırdım anne dedim. Bu hiç mi bir şey ifade etmiyor kimseye ama o benim annem diyorum.
Sonra karanlık.
Tezgahtaki kadın yanımda elimi tutuyor. Hıçkırarak ağlıyor. Kızım geçer bu günler filan diyor. 2 sıra halinde duran 24 çevik kuvvet polisi var saymıştım. Hepsinin gözleri dolu. Hepsinin.
Duruşma salonunun kapısı açılıyor. Bir izbandut kapıyı tek başına tutuyor kimsenin geçmesine izin vermiyor. Yavaşça kalkıyorum. Adamın tam karşısına geçtim. Omzuna parmağımla 3 kere vurdum. Annem dedim. Annem.
Adam çekildi. Büyülü bir söz söyledim sanki. Bana bakamıyor. Duruşma salonundan içeri giriyorum. Herkes bir köşede ağlıyor. Babam anneme sarılmış. Neslihan diyor. Neslihan. Babam ağlıyor. Annem ağlamıyor. Rana dedi, anne dedim. “Çok üzgünüm artık büyüyeceksin kızım”. Sarıldık üçümüz. Öyle ne kadar kalabildik bilemiyorum.
Annemi aldılar, babamı aldılar. Kelepçe taktılar.
Babam Silivri Cezaevi’ne annem Bakırköy Kadın Cezaevi’ne gönderildiler. Mal varlıklarına tedbir konuldu. Ben özel bir okulda öğrenciyim tam tedbir konulduğu esnada okulun dönemlik ücretini yatırmam gerekiyordu halamdan borç aldım bu dönemin ücretini yatırdım.
Bu esnada 25 senelerini verdikleri mesleklerinden atıldılar. Aslında bu kısım biraz komik. Neden meslekten attınız denildiğinde HSYK tutuklu oldukları için diyor. Neden tutuklular dendiğinde HSYK izin verdiği için tutukladık deniliyor. Doğal olarak maaşları da yatırılmıyor karar kesinleşmediği için maaşlarının yarısının yatırılması gerekir kanunen ama bunun için mücadele edemeyecek kadar bile yorgunum. Zaten yatırsalardı da Adalet Bakanlığı Noterler Birliğine yazı yazmış vekalet yasağı var yani bankadan onlar adına para çekmem imkansız. Gerçekten maddi açıdan yerin altındayım ama sanırım 20 yıllık “hayır beğenmedim anneaağğ, baba bunu mu istemiştim hayır yeaaa” triplerimin karşılığında böyle bir şey yaşamam gerekiyordu. Eskiden kyk’dan aldığım kredime makyaj malzemesi alışveriş parası diye bakarken şimdi yalnızca o parayla yaşıyorum. Sanırım HSYK şu an bizim sadece ölmemizi istiyor lojmandan at, maaş yatırma, sigortaları iptal et, mal varlıklarına tedbir koy. Hedefleri açlıktan ölmemiz ise çok yakında başaracaklar. Evin kirasını ödeyemediğim için arkadaşlarımın salonuna taşındım, her yerde bavullarım var. Kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkarma zamanı geldi mevsim değişiyor tekrar.
Sonra açık görüş yasağı getirildi. 2 ay boyunca anneme-babama dokunamadım sarılamadım. Bayramda açık görüş olacağı söylendi aileme sarılacaktım sevincimi tarif etmek imkansız düşünsenize annemi öpebilecektim, babama sarılabilecektim ne mucize ama. Sonra zannederim bu sevincin bize fazla olduğunu düşünmüş olacaklar bayramın ilk günü annem tek kişilik hücreye alındı. Ama tabi bu bilgi bize iletilmedi. Açık görüş günü değişmiş. Şansım yaver gitti cezaevini aramış bulundum bu esnada öğrendim. Yoksa açık görüşü kaçıracaktım. Annem o günden beri tek kişilik odada günde 1 saat “havalandırması” var. Bu havalandırma esnasında gördüğü insanlar diğer tek kişiliklerde kalan müebbet hükümlüler. Başlarda korkuyordu havalandırmaya çıkmaya şimdi yavaş yavaş alışıyor. Bunu söylemek benim için ne kadar zor bilemezsiniz ama annem artık alışıyor.
5 ay önce dişlerini sıkarken sanırım dolgusu dişini mi kırmış öyle bir şey olmuş. İnanılmaz ağrısı vardı o görüş gününü unutmam mümkün değil konuşmaya çalışıyor iyiyim demeye çalışıyor ama ağzını bile açtığında ağrıdan gözünden yaşlar dökülüyordu, hastaneye götürmeyi reddettiler annemi 3 hafta boyunca.
Annem temizlik ve simetri hastasıdır. Kaldığı tek kişilik hücrenin yatağını, duvarlarını bile yıkamış tuvaletini günlerce çamaşır suyu ile bekletmiş. Tam kapalı görüşte (arada cam var telefondan konuşuyoruz) odanın içinde yaşayabiliyorum evet artık pis gelmiyor dediği hafta odasını değiştirdiler. Duvarları annemin tabiri ile pislikten alt kısımları sarı üst kısımları siyah olmuş bir hücre ile. Odasının değiştiği günden sonraki 1 hafta boyunca sinir krizi geçirerek ağlamış.
Annem 3 hafta önce telefon görüşü sonrası sinir krizi geçirmiş 18 saatlik ağlama krizinden sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’ne kaldırıldı major depresyon tanısıyla. Bize hastaneye kaldırıldığı 4 gün sonra haber verildi avukatın görüş yapmasına izin verilmedi. Avukat görüşünü kaydetmek için yeterli ekipmanları olmadığı için.
1 hafta sonra taburcu oldu. Doktoru artık tek başına kalmaması yönünde tavsiye vermesine rağmen koğuşa geçirilmedi. 7 ay oldu 7 aydır tek başına. Benim annem 7 aydır bir odada tek başına. Benim annem, benim annem.
Normalde hücrede tutmak için 60 gün süreleri var. Ama annemi oradan asla çıkarmayacaklarını söylemeye bizzat cezaevi müdürü gelmiş. Adalet bakanlığının sözlü tavsiyesi üzerine buna karar vermişler. Annem şimdi 7 aydır orada tek başına. Geçen görüşte “insanlarla yemek yemeyi özledim Rana” dedi.
Başsavcı vekili hastaneden döndüğünde ziyarete gitmiş. “Neslihan hanım, hakime hanım bir ihtiyacınız var mı demiş sizin sağlığınız bizim için çok önemli.” Annem “neden etimi mi yiyeceksiniz geriye benden o kaldı? Kendi halimde ölünce etim mundar mı olur diye korkuyorsunuz, benden geriye ne hakim ne hanım ne neslihan kaldı” demiş.
Nikah yüzüklerini ifade vermeye giderken bana bırakmıştı gözaltında alırlar sonra kaybederler diye. Sordum soruşturdum cezaevine yüzük alınıyormuş. Nikah yüzüğünü götürdüm. Aldılar yüzüğü ancak cezaevi müdürünü aradılar bende kalsın sonra belki veririm demiş.
Annem 17 yaşından beri tüm kalbiyle sevdiği adamı, hayat arkadaşını, babamı göremiyor, sesini duyamıyor. Benim anlattığım kadarıyla biliyor. Saçı nasıl uzamış mı diyor, sakal mı uzatmış hiç sevmem bilir söyle kessin diyor. Birbirlerine mektup yazamıyorlar çünkü mektup alma yasakları var. Bir aileyi paramparça ettiler.
Biraz da babamdan bahsetmezsem içim rahat etmeyecek buraya kadar okuduysanız buradan sonrasını da okursunuz umarım. Babam kanunlar genel müdürlüğünde tetkik hakimi olarak çalışırken bakanlık İngilizce eğitimi için İngiltere’ye gönderdi. Döndüğünde Tülay Tuğcu kendisine Anayasa Mahkemesi'nde raportörlük teklif etti o dönem teklif edilmeden başvuramadığınız bir görevdi bu. Babam kabul etti ve orada Tülay Tuğcu ve Haşim Kılıç’ın başkanlığında çalıştı. Haşim Kılıç döneminde komisyonlar baş rapörtörü oldu. Fransa’da İnsan Hakları Mahkemesi’nde 9 ay boyunca bireysel başvuru üzerine çalıştı bu esnada Fransızca öğrendi. Yazdığı 66 Soruda Bireysel Başvuru- 101 Soruda Bireysel Başvuru kitapçıkları halen daha Anayasa Mahkemesinde bulunmakta, başvuru ile ilgili en sık kullanılan kaynak durumundadır. Onun dışında 2.baskısını yapmış “Ceza Koşulu” isimli bir kitabın yazarıdır.
Gazi Üniversitesinde doktorasını Ankara’da çalıştığı seneler içerisinde tamamladı. Şu dönemde ise kazandığı bu “doktor” sıfatını yalnızca hapishaneye poşetle çamaşır götürürken poşetlerin üzerine isim yazarken kullanıyorum bunu elinden alamazlar.
Bu satırları yazarken ellerim sinirden titriyor. Durum bu ben size bunları anlatmak istedim, bilin istedim. 46 yaşında, 25 yıllık hukukçu, vatanın dört bir köşesinde adalete hizmet etmekten başka bir şey yapmamış bir kadına, anneye, babaya, eşe, hakime, evlada, kardeşe bu yapılıyor. Ne yapabilirsiniz bilmiyorum ama Neslihan Ekinci’yi Dr. Hüseyin Ekinci’yi kimse düşünmüyor artık neredeyse 10 ay oldu. 3000 tutuklu hakimi kimse düşünmüyor. Ben memur çocuğuyum neticede bağırıp çağırmak, eylemler yapmak yetiştirilme tarzıma aykırı ama kendimi anlatmak sesimi duyurmak istedim.
Hayatıma bir şekilde devam ediyorum keşke her şey dursa ama hiç bir şey durmuyor. Hiç bir şey azcık bile düzelmeden kredi kartlarının taksitleri sonraki ayın borcunun zamanının geldiğini haber veriyor. 11 ay önce alınmış bir yemek takımı taksitine her ay düzenli olarak bir hafta ağlıyorum. 3 ay önce son taksitti, bitti. Totem yapmıştım taksitler bitince annem ve babam çıkacak diye, çıkmadılar.
Nasıl sona erecek bilemiyorum.
Okuduysanız teşekkür ederim. Okumadıysanız da eminim çok yoğunsunuzdur ve bu çok uzun bir yazı oldu sizi suçlayamam sonuçta sizin acınız değil, değil mi?