Ali Emir Pakkan / samanyoluhaber.com
İşe ara vermiştim.
Sosyal medyada o haberi gördüm. Prof. Sabri Çolak, cezaevinde vefat etmişti.
Hayır, bu sıradan bir vefat değil cinayetti!
Prof Çolak öldürülmüştü.
Katili ise belliydi.
Yıllar öncesine döndüm.
Dağlar, tepeler aştım.
Çift başlı kartal simgeli kapıdan geçtim.
Mühendislik Fakültesinin merdivenlerinden çıktım.
Özel kalemde biraz bekledim.
İçerde görüşmesi vardı.
Az sonra kapı açıldı.
Güler yüzü ile geldi yanımıza.
Hoşgeldin gardaş, dedi.
Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi dekanı Sabri Çolak karşımdaydı.
Saçları ağarmıştı.
Bir baba yiğit adamdı.
Erzurum şivesi ile konuşuyordu.
Fakir bir ailenin çocuğu...
Zor şartlarda okumuş.
TÜBİTAK bursu almış.
Bir çokları gibi Memleketini terk etmemiş.
Eğitime 40 yılını vermiş.
Yetiştirdiği 100’den fazla öğrencisi profesör olmuş.
Kapısı açık, gönlü açıktı Sabri Hoca’nın.
Anadolu çocuğuydu.
Vatan, millet, bayrak denince gözleri yaşarırdı.
Himmeti millet olan Hemşehrisi Gülen Hocaefendi’yi bu yüzden severdi.
Hizmetleri alkışlardı.
Evinde Gülen ile çekilmiş fotoğraflar bulmuşlar!
Delil dosyasına koymuşlar!
15 Temmuz’dan sonra tutuklandı.
Yaşına, başına, ilim adamlığına, ülkeye hizmetine bakmadılar.
Kötü muamele ve işkence gördü!
Aylar sonraki ilk mahkemede, iftiralar çöktü!
Van’a nakledildi.
70’e merdiven dayamıştı ve kalp hastasıydı.
Mahkeme, heyet raporuna rağmen tahliye etmedi!
Bunları yazıyorum ki...
Kimleri kaybettiğini ve kimlerin seni yönettiğini bil Türkiye! Katiller, hangi kişiliklere düşman anla!
Güle güle Sabri Hoca, güle güle...
Ruhun şad olsun.
Ne adın ne de hizmetlerin unutulmayacak.
Hesabın burada olmasa mahşerde görülecek...