[Safvet Senih] Bilir her şey Duâsını ve Tesbîhini

Cenab-ı Hak, “Hiçbir şey yoktur ki, O’nu HAMD ile TESBİH etmesin.” (İsrâ Suresi, 17/44)

SHABER3.COM

SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM 

Cenab-ı Hak, “Hiçbir şey yoktur ki, O’nu HAMD  ile  TESBİH  etmesin.” (İsrâ  Suresi, 17/44)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Bil ki: Eşyanın tesbihat  ve ibadetinde sonsuz cihetler vardır. Herbir şeyin, kendi TESBİHAT ve İB DETLERİNİN bütün vecihlerini her zaman anlaması gerekmez. Zira husûl (birşeyin  meydana gelmesi), huzuru (onun yanında olmayı) gerektirmez. Bu mesele câhil bir işçinin durumuna benzer ki; o işçi kendisini ücret ile tutup hizmette kullanan bir gemi sahibinin işinde çalışmaktadır ve bazı vakitlerde, bazı elektirik düğmelerine parmağını dokundurmak suretiyle iş görmektedir. Fakat o işçi, kendi çalışmasına hangi yüksek gayelerin terettüp ettiğini bilmez, sadece kendisine ait ÜCRET  ve MÜK FAT  LEZZETİNİ bilir. Hatta öyle  zanneder ki, kendisine gördürülen işin konulmasına sebep, güya sadece onun aldığı şu lezzetten ibarettir. Tıpkı bir hayvan gibi ki, izdivâcın şehvetini tadmin etmekten başka bir gayesini bilmez; ancak onun bu cehâleti onun Mâlikinin gayelerinden biri olan neslin devam etmesine de zarar vermez, mâni de olmaz.
Veya yeryüzünü küçük hayvanların cenazelerinden temizleyen KARINCA  gibi ki, o, kendi HIRSINI  TATMİNDEN  başka bir şey bilmez. Veya havada dolaşan böceklerle müsabaka için fezanın yüzünü, nebâtat ve taşların başlarını ışıl ışıl parıldayan ipekten ağı ile süsleyen  ÖRÜMCEK gibi ki, avlanmak için ağ örmekten ve üzerinden geçmek için kendisine tutunarak uçtuğu ağı uzatmaktan başka bir şey bilmez. Veya sana günlük ömründen  ne kadarının geçtiğini bildiren SAAT gibi ki, ZEMBEREĞİN  tazyikinden gelen elemi gidermekten başka bir şey bilmez… Veya ARI  gibi ki, yaptığını, kendi hususî lezzetinden yerleştirilmiş bulunan VAHİY mesajının tatlılığı ile yapar.
Veya nebâtî, hayvanî ve insanî vâlideler gibi ki, ŞEFKATİN  LEZZETİ  ile iş görürler. Fakat hizmetlerinin gayelerinden onların câhil olması, kâinat hanesini süsleyen o gayeleri ihlâl etmez. Hatta o ŞEFKAT, o gayelerin çekirdeği ve ölçüleri belirleyenidir, denilebilir.
“Evet tesbih edip Cenab-ı Hakkı hata, kusur ve noksanlıktan  tenzih eden ve ibadette bulunanlara, sadece amellerinin keyfiyetini bilmek yeter. Nitekim, Aziz ve Celîl olan Allah, ‘Onların hepsi duasını da bilir, teşbihi de.’ (Nur Suresi, 24/41) buyurmuştur. Yoksa, amellerinin o şekilde özel bir tesbih olduğunu bilmeleri ve o muayyen ibadetin vasfının farkında olmaları lâzım değildir. Onlara, amellerindeki ibadetlerin letâifini ve tesbihatların garâibini tefekkür eden diğer kardeşlerinin şuuru kâfi gelir. Hatta, yalnızca Mâbud-u Mutlakın ilmi de kâfidir. Onlar teklifle imtihan olunmadıklarına göre, kendileri için niyet lâzım gelmez; onun için amellerinin vasfından haberdar olmaları gerekmez.
“Aslında o masnuat kendi mânâlarını ifade TESBİH kelimeleri olduğu halde, o kelimeler, kendileri gibi dillerle TESBÎHAT  yapan müsebbihler halini almıştır. Hem o kelimelerde, daha başka tesbihat yapanlar da vardır. Onların içinde de başka küçük tesbihatçılar, onlarda dahi daha küçük tesbihat yapanlar bulunur ve bu hâl böylece uzar, gider –tâ, Sübbûh ve Kuddûs olan, celâli herşeyden yüce olan ve kendisinden başka ilah bulunmayan, Zâtın dilediği yere kadar.” (Şemme, 66. İ’lem) 
“Bil ki: Sübhânallah ve Elhamdülillah, Allah’a  önce CEL L, sonra da CEM L sıfatları vasfedilmesini mâna olarak kapsar.
“SÜBH NALLAH, kulun ve imkan dairesindeki varlıkların, Cenab-ı Haktan uzaklıklarına bakar. 
“ELHAMDÜLİLLAH  ise, Allah’ın lütuf ve rahmetle kullarına ve mahlukat yakınlığına bakar.
“Nasıl ki, Güneş, sana yakın olup hararetini ve ışığını sana ulaştırdığı ve kendisini NUR isminin tecellilerine bir ayna, hararet ve ziya nimetlerine bir zarf yapan Hâlıkının izniyle senin üzerinde tasarruf ettiği halde sen ondan uzakta bulunuyor ve elini ona uzatamıyorsun; ve ona nisbetle sen fâil ve müessir olamıyor, ancak ondan geleni kabul edebiliyorsun. Öyle de ve ‘En Yüce mesel ve temsiller Allah’ındır.’  Celâli pek yüce olan Allah bize yakındır, onun için biz O’na HAMD  ederiz; biz ise O’ndan uzağız, onun için O’na TESBİH ederiz. Sen, Rahmetiyle O’nun yakınlığına bakarak O’na HAMD  et ve yaratılmış bir varlık olarak O’ndan uzaklığına bakarak O’nu TESBÎH et. Bu iki makamı sakın karıştırma, bu iki bakışı birbirine katma, tâ ki Hak ve istikameti şaşırmayasın. Ancak, bunları birbirine katıp karıştırmamak şartıyla, uzaklık cihetinden yakınlığını, yakınlık cihetinden de uzaklığa bakabilirsin. Böylece iki cihete birden baktığında, SÜNH NALLAH  VE  Bİ  HAMDİHÎ dersin.”  (Mesnevi-i Nûriye, Habbe, 18. İ’lem)
<< Önceki Haber [Safvet Senih] Bilir her şey Duâsını ve Tesbîhini Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER