SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
İhlas kahramanlarından İslam Köylü Hâfız Ali Ağabeyimiz On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı hakkındaki derin tefekkür ve mülahazalarını şöyle ifade ediyor: “(Bismillahirrahmanirrahim’e ait altı sırrı) Bir defa kendim okudum. Pek cüz’î istifadeyle, DİMAĞIMDA (Beynimde) bir LEZZET hissettim. İkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir ZEVK-İ RUH NÎ uyandırdı ki, eğer kalb ve kalemim ruhuma tercüman olabilseydiler, belki bir derece siz Üstadıma minnettârâne arzetme cür’et eylerdim. Heyhat ne kalbim ve ne kalemim ve ruhum âciz kalarak önüme çıktılar ve kusurlarını itiraf ettiler.
“Sevgili Hocam, Sözler ünvânıyla nurları neşredip Rahmet kapıları açan Kur’an nurları esasen has, mahsus bir mühür damgası taşımaktadırlar. Her bir parçasından, herşeyi kaplayan İlâhî rahmete cüz’î, küllî bir kapısının bulunduğunu gösteriyorlar ve göstermekle beraber kapıları açık bırakıyorlar. Bu mübarek Risaleyi Süleyman, Zeki, Zekâî ve Lütfi kardeşlerimle okurken, hayalime bir büyük ve müzeyyen bir saray gösterildi… Aslını, hakikatini ve genişliğini ve tezyinatını temâşa etmek için ruhen çıktım. Baktım fakat, yorgun ve nazarım kesik bir tarzda geriye döndüm. Zekâî kardeşim Risaleyi okumaya devam ediyordu. Tekrar o saray şeklindeki tantanalı, parlak, kıymetçe ve mahiyetçe aynı ama ufak bir vücud sarayı olan kendi vücud âlemimi gördüm. Ve kapısı açıp temâşa etmek istedim. Anahtarı yoktu. Birden Risaleyi okuyan kardeşimin ağzından BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM işittim. Kapı açıldı.
“Elhamdülillahi alâ nûri’l-imân ve hidayeti’r-Rahman, dedim. Gördüm ki, büyük sarayın müştemilatı ve tezyinatı, o küçük sarayda dercedilmiş. deta çarklardan meydana gelmiş bir saat ve içinde çok ipler bulunan örme ve dokuma teşkilatıdır. Dikkat ettim, o saati kuran ve işleten ve o ipleri rengâ renk boyayıp dokuyanı, gündüzü gündüz eden güneş olduğu gibi, pek parlak bir surette izah buyrulunca gördüm. Tekrar ‘Elhamdülillah’ dedim ve şu âlem-i kübrânın fihristesini ve numunesini elime alınca artık pervase seyahate çıktım.
“Muhterem Üstadım, şu söz öyle hakikatı ders veriyor ki, daha insana yabancı ve bilinmesi mümkün olmayan bir şey kalmıyor. Her gördüğü MÛNİS BİR ARKADAŞ oluyor, susuz vadiler, geniş sahralar ve koca küre-i arz bir bahçe hükmünde Cenab-ı Hak tarafından hazırlanmış… Ve tılsımı da BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM olduğu ve tılsımı bulunmazsa ve alınmazsa, o bahçede yaşamak mümkün olmadığı ve yaşasa da her tarafta yabancı olarak ve her adımda istiskal edilerek, hayattar değil, belki câmid olarak bulunacağını izah buyuruyorsunuz. Hele bize günde kırk defa söylediğimiz namazada İYYAKE NA’BÜDÜ VE İYYA KE NESTEÎN sırrı öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki, her mümin kendi vücud âleminde bir ELEKTRİK FABRİKASI görüyor. Ve düğmesini açınca bütün dünyayı ziya ile gösteriyor.”
Merhum şehid Hafız Ali Ağabeyimizin bu şuurlu ve derinlikli mütalaa ve müzakerelerinden Cenab-ı Hakkın bizlere de lütuf ve ihsanlarda bulunmasını niyaz ederim.
Bu mübarek ağabeylerimizin Lâhikalar’daki mektuplarının ifadelerinden onların hem birer akademisyen gibi Risale-i Nurları ele alışlarını, hem Risaleleri derin ve engin bir biçimde anladıklarını, hem de tadına vardıkları bu Risalelerden aldıkları lezzet-i ruhâniyeleri hissettiriyorlar.