Son günlerde vaka sayısında düşüş eğilimi olduğu konuşuluyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayramdan sonra normal hayata geçmeyi hedeflediklerini söyledi. Sağlık Bakanlığı, verileri şeffaf bir şekilde paylaştığını söylüyor ama bilim insanları aynı görüşte değil. Tam tersine, ellerinde hiçbir bilgi olmadan, tahmin yürütmek zorunda kalıyorlar.
DW Haber’in görüştüğü uzmanlar, bilimsel çalışma yürütmek için gerekli verilerden yoksun olduklarını söylüyor.
Kocaeli Dayanışma Akademisi ve TTB Halk Sağlığı Kolu üyesi Prof. Nilay Etiler, önemli bir konuya dikkat çekiyor:
"Verilerin açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor olması şöyle bir tablo ortaya çıkardı. Üniversite ve diğer bilim çevrelerinden akademisyenler, zaman ve enerjilerinin çoğunu Türkiye’de kaç vaka var diye tahmin etmekle geçiriyor. Bununla ilgili çeşitli modellemeler, çeşitli analizler yapıyorlar. Bu gerçekten büyük bir zaman ve enerji kaybı. Oysa salgın durumlarında bunlar devlet sırrı değildir, kamuyla paylaşılması gereken bilgilerdir.”
Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre (26 Nisan itibariyle) Türkiye’de 110 bin pozitif vaka var, iyileşen sayısı 29 bin, toplam vefat 2 bin 800. İyileşen ve hayatını kaybedenleri çıkarınca 78 bin fark var. Bu farkın ne anlama geldiği sorusuna Prof. Etiler, “İyileşme süresinin 14 gün olduğu düşünülürse şu anda 50-55 bin aktif vaka olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Çünkü şimdiye kadar hastalığın sonuçlanmış olması gerekiyor. Bu durumda en az 25 bin kişinin akıbeti bilinmiyor. Muhakkak bir şekilde kayıtları var, ancak bakanlığın sınırlı verileriyle bu 25 bin vakanın nasıl sonuçlandığını anlamak mümkün değil.
Bazı ülkelerin resmi web sayfalarında hangi bölgelerde kaç vaka olduğu, günler içinde azalıp azalmadığı, meslek, yaş, cinsiyet dağılımı, kişilerin hastalığı nerelerden aldığı gibi bilgiler yer alıyor. Türkiye'de ise bakanlığın yayınladığı günlük tabloda bu tür veriler yok.
Mustafa Kemal Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Tacettin İnandı, Türkiye'de genel olarak muhafazakâr bir yönetim tarzı olduğu görüşünde. Yetkililer, bazı önerileri dikkate alsa da verileri paylaşmaktan çekiniyor:
“Salgınla ilgili istatistikleri, verileri çok kısıtlı paylaşıyor, kamuoyuyla ve bilim insanlarıyla. Dar bir çerçevede bilim kuruluyla paylaşıyor ama onlarla da neyi paylaştığını biz bilmiyoruz. Bizler, Türkiye’deki bilim insanları olarak diğer birçok ülkeyle kıyaslandığında, üzüntülü ya da dezavantajlıyız. Ülkedeki gerçekler bakımından elimizde pek fazla bilgi olmadan durumu anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.”
Bilimsel bir sonuca varabilmek için tam olarak hangi bilgilere ihtiyaç duyulduğu sorusuna, “Ad soyad gibi kimlik bilgilerine gerek yok” karşılığını veren Prof. İnandı, hastanın yaşı, hangi ilde, hangi bölgede, kırda mı kentte mi olduğuna bakılarak salgın haritası çıkarılmasına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Hastalığın ne zaman ortaya çıktığı da kritik önemde, çünkü buna göre bulaştırıcılığı incelenebilir.
Belirsizlik kaygı doğuruyor
Peki bilim insanlarının elinde bu tür veriler olursa toplumun ne işine yarayacak? Onu da şöyle açıklıyor:
"Ülkedeki durumu daha iyi anlamış ve topluma anlatmış olacağız. Çünkü belirsizlik kaygı doğuruyor. Toplum, riski gerçek boyutlarıyla öğrenmiş olacak. Daha iyi bir salgın yönetimi olacak, daha az bir hasarla salgını daha iyi yöneteceğiz. Bazı soruların yanıtlarını öğrenmiş olacağız. Örneğin salgının bulaştırıcılık hızı, yaptığımız müdahalelerin etkili olup olmadığını göreceğiz. Şu an şu önlemi almamız önemli, diyeceğiz örneğin. Kısıtlamaları kaldırırken de aynı şekilde.”
Böyle bir pandemiye sadece sağlık teşkilatı değil, her sektör ve her bireyin tepki verdiğini hatırlatan Prof. İnandı, “Bireylerden evde kalması, elini yıkaması, ateşini kontrol etmesi gibi şeyler bekliyoruz. Kendiyle ilgili kararları alacak. Örneğin yaşadığı ilde hiçbir vaka yoksa gereksiz bir kaygı yaşayacak. Türkiye'nin her tarafıyla aynı strese girip aynı kaygıyı yaşamış olacak” diyor.
İnandı’ya göre bayramdan sonra normalleşmeye geçileceği açıklamasına da temkinli yaklaşmak gerek:
"Şu anda gördüğümüz eğri normal, doğal salgın eğrisi değil. Alınan toplumsal önlemlerle baskılanmış bir eğri. Üzerine büyük bir yük konmuş, bu yükle aşağıya bastırılmış. Su basıncı olarak düşünelim, bu yükü hafifletmeye kalktığınızda, yukarı doğru kalkma eğilimi taşıyacak. Erken dönemde hafiflerse kontrolden her an çıkabilir.”
Türkiye'de valilikler tarafından pandemi kurulları oluşturuldu ve bu kurullara birer halk sağlığı uzmanı alınması önerildi, ancak genelgeye rağmen bütün illerde buna uyulmadı. Prof. Tacettin İnandı, Hatay’daki pandemi kurulunda değil, ama danışmanlık yapıyor. Kurula yaptığı tavsiyelerin önemli bir kısmının hayata geçtiğini söyleyip ekliyor:
“Ancak veri üzerinden tartışma fırsatı bulamadık. Ben bilmiyorum şu anda Hatay’daki örnekleri. Kaç vaka var, hangi yaşa, cinsiyete dağılıyor, lokalizasyonu bilmiyorum. Bunları bilmeden, gördüğümüz, gözlemlediğimiz kadarıyla öneriler yapıyoruz. Bunları bakanlığın bize vermesi lazım.”
Her hastanede bir kişi vakaları biliyor
DW Türkçe'nin görüştüğü pek çok hekim, tedavi ettikleri hastaların test sonuçlarını göremediğini ifade etti. Her hastanede sadece bir kişinin bu sonuçları görme yetkisi var.
İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Funda Obuz da bu bilgiyi doğruluyor:
“Öyle bir sınırlama var, diyelim ki acile geldi hasta, test istendi, örneği alındı ve yattı. Sonrasında o ilk hekim öğrenemeyebiliyor. Öyle bir gizlilik politikası uygulanıyor.”
Bu bilgilerden tabip odası olarak haberleri olmadığını söyleyen Prof. Obuz, “Çok özel bir şekilde almaya çalışıyoruz, resmi bir kanaldan değil” diyor.
Uzmanlara göre günlük vaka sayısı 100’ün altına düştüğü zaman kontrol altına alınıyor demek mümkün olacak. Ancak “bayram sonunda normalleşmeye başlayacağız” demek, riskli olabilir.