İstediğimiz zaman istediğimiz kişiye ulaşmamızı sağlayan cep telefonlarımız, evdeki
elektronik eşyalara yerimizden kalkmadan hükmedebildiğimiz uzaktan kumandalarımız var.
Yazın sıcağından kışın soğuğundan etkilenmiyoruz; çünkü penceresiz, havasını ve ısısını kendi kendine ayarlayabilen ‘
akıllı bina’larda oturuyoruz ve çalışıyoruz. Yürümek, merdiven çıkmak zorunda değiliz, otomobillerimiz, elektrikli merdivenlerimiz ve asansörlerimiz var.
Yemek yapma derdi de bitti. Mikrodalga fırında iki dakikada çözülen şoklanmış gıdaların tatlısından tuzlusuna her çeşidi var. Çevrenizdeki değişime bakıp listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Şehirlerde hayatımızı kolaylaştıran ve refahı simgeleyen bütün bu gelişmeleri ve alışkanlıkları sunan
modern yaşam, bunların faturasını yeni
hastalık adlarıyla kesiyor bize. Sağlığımız bozulup doktora gittiğimizde adını yeni duyduğumuz bir hastalığa yakalandığımızı öğreniyoruz. İşte onlardan birkaçı: Lejyoner hastalığı, klima ateşi,
reflü, kamusal alan alerjisi,
İstanbul bronşiti, akıllı bina sendromu, cep telefonu alerjisi... Peki bu ‘modern zaman hastalıkları’na yakalanma riski ile iç içe olan büyük şehirdekiler ne yapsın? ‘Hadi gel köyümüze geri dönelim’ şarkısını mı söylesin, her yiyip içtiğinden endişelenip ‘hastalık hastası’ mı olsun? Bu hastalıkların belirti ve sebeplerini ortaya koyan Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta üçüncü bir yol öneriyor. İçeride.
Çözüm: Konforundan vazgeç,
doğalı
tercih et!Yukarıda, pek çoğumuzun adını ilk kez duyduğu bu ilginç hastalıklar, özellikle şehirlerde değişen hayat şartları sebebiyle ortaya çıkan ‘modern zaman hastalıkları’ndan sadece yedi tanesi. Müreffeh hayatı simgeleyen pek çok yeni yaşam biçimi,
ürün ve alışkanlık, bu yeni hastalıkların dışında, adını bildiğimiz pek çok hastalığa da davetiye çıkarıyor. Parfümerinin ve
temizlik ürünlerinin, pek çok hastalığa sebep olması, akla gelen örneklerden sadece biri.
Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Göğüs
Hastalıkları B
ölümü’nden Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, üniversitede
tedavi ve eğitim sürecinde verdiği hizmetinin yanı sıra halkın sağlık konusunda bilgilenmesi noktasında da çaba veren bir hekim. Geçtiğimiz günlerde Hayy
Kitap tarafından yayınlanan ‘Modern Zaman Hastalıkları’ adlı eser, Prof. Küçükusta’nın bu alandaki en son çalışması. Astım ve alerjiler konusunda okurunu anlaşılır bir dille hastalıkların sebepleri ve tedavileri konusunda aydınlatan Küçükusta, kitabın son bölümünü, yukarıda okuduğunuz hastalıkları da bulacağınız ‘modern zaman hastalıkları’na ayırmış.
Şehirde değişen hayat şartları ile ortaya çıkan hastalıklardan kurtulmak için şehri terk etmek mi gerekiyor? Neredeyse her yediğimiz gıdanın, içinde bulunduğumuz her mekânın çeşitli hastalıklara kapı aralayacağını düşünerek ‘hastalık hastası’ mı olacağız? Bu soruları yönelttiğimiz Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, şehirde daha sağlıklı yaşamak için elimizde imkânların olduğunu belirtiyor ve şu tavsiyeleri sıralıyor: “Hava kirliliği, ortadan kaldırılması kişisel olarak elimizde olmayan bir durum. Eğer mümkünse trafiğin, daha seyrek olduğu yerlerde oturup zararı aza indirebiliriz. Havanın temiz olduğu zamanlarda pencereleri açıp evimizi havalandırmamız gerekir. Penceresiz ‘akıllı bina’larda ya da elektronik aletlerin yoğun olarak kullanıldığı yerlerde çalışıyorsak, zamanımızın çoğunu kapalı mekanlarda geçiriyorsak açık havaya çıkmaya daha çok özen göstermemiz gerekir. Boş zamanlarda gezmeye
alışveriş merkezlerine değil, yeşilliğin olduğu, temiz hava alabileceğimiz açık yerlere, koruya, parka gitmemiz gerekir.
Daha müreffeh ve sözüm ona daha az zahmetli bir hayat, sağlık kalitesini artırmıyor. Pek çok şey, sağladığı kolaylıkların yanı sıra ek faturalar kesiyor bize. Prof. Küçusta, şehirden vazgeçmeden, ama bu hastalıklara yakalanma riskini azaltarak yaşamanın pratik tavsiyelerini şu cümlelerle veriyor: “
Sağlıklı beslenerek, hazır yiyeceklerden mümkün olduğunca kaçınıp
pazardan alıp doğal olanı tercih ederek, düzenli bir hayat yaşayarak, zararlı alışkanlıklardan uzak durarak, egzersiz yaparak, her işin kolayını seçmek yerine beden eforunu gerektireni tercih edip hareketsiz kalmayarak sağlığımızı koruyabiliriz. Şehrin getirdiği şartlardan kaynaklanan birçok sağlık sorununu, ilaçsız, hayatımızı düzenleyerek yoluna koymamız mümkün. Mesela evde salça yapıp
turşu kurmaktan üşenmeyip içlerinde bozulmalarını engelleyen sağlıksız katkı maddeleri olan hazırlarını tercih etmeyerek işe başlayabiliriz. Sağlıklı kalmak için biraz yorulmak gerekiyor.”
Akıllı bina sendromu
Yaşam alanlarının ve bina mimarisinin hızla değiştiği son yıllarda sıklıkla görülmeye başlanan bir rahatsızlık. ‘Hasta bina sendromu’ adı verilen bu sendrom, penceresiz, içindeki hava ve ısının otomatik olarak ayarlandığı iş merkezi, plaza ve konut olarak kullanılan ‘akıllı bina’larda çalışan ve yaşayanlarda görülüyor. Bina içindeki havanın enerji tasarrufu sağlamak amacıyla sadece yüzde 20’sinin değiştirilmesi ile ortaya çıkan
hava kirliliği ve klimaların havadaki negatif iyon konsantrasyonunu azaltması ile ortaya çıkan sendromun belirtileri şunlar: Baş ağrısı, baş dönmesi, uyuşukluk ve yorgunluk hissi,
burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, hapşırma, boğazda yanma ve kuruluk hissi, gıcık şeklinde öksürük, gözlerde sulanma, kızarma ve kaşıntı, kas ağrıları, göğüste sıkışma hissi, cilt kuruluğu ve kaşıntı.
İstanbul bronşiti
Her geçen yıl daha fazla insanı etkileyen bu hastalık, sadece öksürükle belirti veren bir
astım türü. İstanbul gibi büyük şehirlerde olduğu için bu adı alan hastalık, en çok çocuklarda görülüyor. İstanbul bronşiti, doktorlar tarafından faranjit, sinüzit,
geniz eti, reflü, bronşit, astım,
zatürre gibi hastalıklarla karıştırılabiliyor. Esas belirtisi öksürük. Astımdan en önemli farkı, hırıltı ve nefes darlığının olmaması. Virüslerin sebep olduğu bronşitlerdeki gibi ateş,
halsizlik ve iştahsızlık görülmez. Hastalığın sebebi bronşların aşırı duyarlı olması. Bu aşırı duyarlılığın sebebi ise kesin olarak bilinmiyor. Trafik yoğunluğu ve şehirleşmenin getirdiği kirliliğin, ev, işyeri ve okul gibi iç ortam kirliliğine sebep olduğu düşünülüyor.
Lejyoner hastalığı
İlk kez 1976’da Filedelfiya’da bir
otelde toplantı yapan lejyonerlerde görüldüğü için adını buradan alıyor. Lejyonerlerin yaşadığı zatürre salgını sonucu bir bakteri tespit edilmiş ve buna ‘legionella’ denmiş. Bu bakteri otel, iş merkezi, gökdelen gibi büyük binaların havalandırma sistemlerinde üreyip
küçük su kabarcıklarının yardımı ile havaya karışırıp insanlara bulaşıyor. Yüksek ateş, öksürük, üşüme, titreme ve halsizlik gibi belirtilerle başlıyor, daha sonra
karın ağrısı,
kusma, ishal, uyuklama, halüsinasyon ve bilinç bulanıklığı gibi rahatsızlıklar başlıyor. Bir zatürre türü olan lejyoner hastalığı, vaktinde tanımlanıp tedavi edilmediğinde ölüm ihtimalini de ortaya çıkarıyor.
Moda hastalık: Reflü
Bu hastalık şehirlerde modern yaşam şartlarının oluşturduğu diğer hastalıklardan farklı. Moda bir hastalık olması ve ilaç endüstrisinin ilaç satabilmek için desteklediği bir hastalık. Bir dönem migren, bir dönem de alerji moda bir hastalıktı. Son yılların moda hastalığı ise reflü. Özellikle kadınların yakından takip ettiği bu moda hastalık,
mide içeriğinin ve asidinin yemek borusuna akması ve kaçması olarak tanımlanıyor. Bu durum, sağlıklı kimselerde de özellikle yemek sonrasında ya da yemekten sonra yatıldığında ya da mide asidini artıran bir ilaç içildiğinde de ortaya çıkabiliyor. Bu durum yemek borusuna zarar vermiyor. Ancak yemek borusunda iltihaba sebep olduğunda hastalık olarak kabul ediliyor. Uzmanlar reflünün moda olmasını, ilaç şirketlerinin tüketimi artırmak için zaman zaman ‘hastalık paranoyası’ oluşturmasına da bağlıyor.
Klima ateşi
Klima ve ‘air-condation’ sistemlerinin su haznelerinde üreyen çeşitli bakteri ve mantarların ve bunlara ait toksinlerin solunum havasına karışması ile ortaya çıkan ‘modern zaman hastalıkları’ndan biri de bu. Gerçek bir
enfeksiyon hastalığı değildir; ancak ateşli bir hastalık gibi başlar. Ateş, titreme, kas ve eklem ağrıları, yorgunluk, bitkinlik ve halsizlik gibi daha çok gribi hatırlatan şikayetlere sebep olur. Semptomları zatürreyi hatırlattığı için gereksiz incelemelerin yapılmasına ve masrafa sebep olur.
İlaç tedavisine gerek görülmez, hastanın klimalı ortamdan uzaklaşması ile iyileşir. Genellikle uzun süre kullanılmayan klimaların ilk çalıştığı zamanlarda ortaya çıkar.
Kamusal alan alerjisi
Günlük dilde sınırı ve niteliği
tartışma konusu olan ‘kamusal alan’, sadece sosyal hayatta değil, biyolojik olarak da alerji yapıyor. Kamusal alan alerjisi, kamusal alan olarak nitelendirilen mekanlarda alerji ve astımın artmasıyla öksürük ve hırıltının sıklaşması, kaşıntı ve şişliğin görülmesi şeklinde kendini gösteriyor. Hastalık, işi gereği sürekli bu mekânlarda çalışanlarda görüldüğü gibi geçici bir süre bu alanlarda bulunanlarda da ortaya çıkıyor. İyi havalanmayan, güneş görmeyen, sigara içilen, rutubetli, hamamböceklerinin ve farelerin de yaşayabildiği resmî binalar kamusal alan alerjisinin en çok görüldüğü mekânlar.
Cep telefonu alerjisi
Cep telefonunun,
beyin tümörü,
hafıza kaybı, uyku bozukluğu, depresyon gibi hastalıklara yol açacağı ileri sürülmüş olsa da henüz bu tezler kanıtlanamamıştır. Ancak tavşan ve fareler üzerinde yapılan deneylerde, beynin elektrik aktivitesini, hücrelerin çoğalma hızını, enzim aktivitelerini etkilediği ortaya çıkarıldı. İnsan üzerinde yapılan araştırmalarda da cep telefonunun yaydığı
mikrodalgaların vücudun kimi kimyasalları salgılama hızını artırdığı, bunun da astım,
saman nezlesi,
egzama gibi hastalıkların ortaya çıkmasında rol oynadığı belirlendi.
Zaman-Pazar