Marmara Üniversitesi
Sağlık Eğitimi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M.
Emel Alphan, yanlış beslenme alışkanlarının arttığını belirterek, ''Beynin beslenmesi
ihmal edildiği için son
yıllarda zihinsel engelli çocukların sayısında artış var'' dedi.
Prof. Dr. Alphan, otizm, disleksi,
down sendromu ve hiperaktivite gibi genetik hastalıkların son yıllarda dünyada ve ülkemizde hızlı bir artış gösterdiğini kaydetti.
Ülkemizdeki 7 milyon 800 bin engellinin yüzde 21'ini zihinsel engellilerin oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Alphan, şunları kaydetti:''Aslında bizim genetiğimizde son 20 yıldır herhangi bir değişiklik olmadı. Değişen, çevresel faktörlerden birisi olan beslenme.
Son yüzyılda yapılan beslenme önerileri fiziksel
büyüme ve proteinle ilişkili. Biz proteinli
besinlerin alınmasına özen gösterdik, fakat esas olan beynin beslenmesi... Beynin
beslenmesi ihmal edildiği için son yıllarda zihinsel engelli çocukların sayısında artış var. Modern ülkelerin çoğunda, insanlar daha fazla yiyor ama iyi beslenemiyorlar. Bu değişiklik, besinleri üretip, tüketirken besinlerde oluşturduğumuz bazı besin ögelerindeki kayıplar nedeniyle 'tip B' malnütrisyonu (beslenme yetersizliği) oluşmasına neden oldu.''
-''ÇOCUKLARIMIZI HATALI BESLİYORUZ''-
''Rafine edilmiş, tüketime hazır,
sebze ve
meyvelerden yoksun bir gıdayla beslediğimiz çocuklarımızı fiziksel risklere soktuğumuzu artık
itiraf etmeliyiz'' diyen Prof. Dr. Emel Alphan, şöyle devam etti:''
Beslenmede yaptığımız bu yanlışlarla oluşan
hasar, çocukların
davranışlarını, öğrenme kapasitelerini ve ruhsal durumlarını olumsuz etkiliyor.Uygun beslenme; beynin, vücudun gelişimi ve
beyin ile vücuttaki hücrelerin yapımı, yakıtı ve yenilenmesi için gereklidir. İhtiyacımız olan 50 besin ögesini besinlerimizle sağlamak zorundayız. Bu besin ögeleri; vitaminler, mineraller,
elzem (omega-3 ve omega-6 ) yağ asitleridir. Ne yazık ki
modern diyetler, bu besin ögelerinin pek çoğundan yoksundur.''
-''OMEGA DENGESİ BOZULDU''-
Beynin yüzde 60'ının yağdan oluştuğunu, hücre yapısının temel ögesinin de omega-3 olduğuna işaret eden Prof. Dr. Alphan, şunları kaydetti:''Milyonlarca yıl önceki avcı-toplayıcı dönemlerden, tarım döneminin sonuna kadar yağların alımı ve omega-3 ve omega-6 oranı aynen korunurken, endüstrileşmenin başladığı dönemlerden itibaren rafine edilmiş besinlerin üretilip tüketilmesiyle omega-3'de azalma oldu. omega-3 ve omega 6 dengesi bozuldu.
Margarinler ve tüketime hazır fırınlanmış veya kızartılmış besinler, yüksek düzeyde hidrojene yağ ve
trans yağ içerirler. Bunlar yapay olarak doyurulmuş yağlardır. Bu yağların besleyici özellikleri yoktur ve çok fazla sağlık riski taşırlar. Trans yağlar, beynin ve vücudun sağlığı için gerekli olan elzem yağ asitleri (omega-3 ve omega-6) ile rekabete girerek sağlığı olumsuz etkiliyor.''
Prof. Dr. Alphan, trans yağ asitlerinin; kek,
bisküvi, kraker gibi
atıştırmalıklar ile margarin, kızartılmış patates, patates cipsi, mısır cipsi, popkorn, hamur yapımında kullanılan katı yağlar,
şekerlemeler ve kahvaltılık tahıllar gibi besinlerde bulunduğunu belirtti.
-DEPRESYON-HİPERAKTİVİTE BESLENME İLİŞKİSİ-
Prof. Dr. Emel Alphan, depresyonun, beslenme ile kuvvetli bir ilişkisi bulunduğunu da ifade ederek,
balık ve
deniz ürünlerinde bulunan omega-3 yağ asitlerinin bundan koruyucu etkisinin olduğunu kaydetti.Prof. Dr. Alphan, yapılan bir araştırmada, omega-3 verilen grubun, boş ilaç verilen diğer grupla karşılaştırıldığı zaman
okuma ve heceleme düzeylerinin yükseldiğini ve hiperaktif davranışlarda anlamlı düşüşler olduğuna dikkat çekti.
ABD'de yapılan ''
Ulusal Diyet ve Beslenme'' araştırmasında, 2-
18 yaş
arasındaki çocuklarda vitamin A, çinko ve
demirin gereksinimlerden anlamlı derecede düşük olduğunun tespit edildiğine işaret eden Prof. Dr. Alphan, hiperaktif çocuklarda yapılan araştırmalarda beslenme diyetlerine çinko ve demir eklenmesiyle davranışlarda olumlu değişiklikler sağladığını vurguladı.
Yapay besin renklendiricileri (YBR) ve hiperaktivite ile ilgili
araştırmalarda, besin renklendiricilerinin, çocukların davranışlarında yan etkilere neden olduğunun ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Alphan, hiperaktif çocuklara renklendirici ve koruyucu içermeyen bir beslenme diyeti uygulandığında
ise hiperaktif davranışlarda önemli azalmalar olduğunun gözlendiğini bildirdi.
-BESLENMEMİZE NELER EKLENDİ?-
Prof. Dr. Emel Alphan, son yıllarda yanlış beslenme alışkanlıklarına yol açan beslenme diyetine pestisitler (tarımda kullanılan sentetik kimyasallar ve çevredeki endüstriyel
kirlilik), antibiyotikler, besinlere eklenen büyüme hormonları ve benzerleri ile besleyici olmayan katkı maddeleri; koruyucular (tuz, şeker, sodyum benzoat) tat vericiler (tuz, şeker vb.), renklendiriciler (tartrazin benzeri boyalar), tatlandırıcılar (aspartam), tat değiştiren ajanların
(modifiye nişasta, trans yağlar) eklendiğini kaydetti.
-BESLENMEMİZDEN NELER ÇIKTI?-
Prof. Dr. Alphan, son yıllarda beslenme alışkanlıklarından rafine edilmiş, paketlenmiş ve işlenmiş besinlerden dolayı elzem besin ögesi ve posaların çıktığını, meyve ve sebzelerin az tüketildiğini, tüketilen besinlerdeki vitamin ve mineral içeriğinin azaldığını belirtti.
Beslenme alışkanlıklarından posa ve mikro besin kaynağı olan rafine
edilmemiş (tam) besinlerin yok olduğunu dile getiren Prof. Dr. Alphan, balık ve deniz ürünleri, yeşil sebzeler, fındık,
fıstık,
ceviz, badem, sert kabuklu meyveler ve tohumlarda bulunan omega-3'ün çocukların favori besinleri listesinde yer almadığını kaydetti.
-BEYNİN BESLENMESİ-
Prof. Dr. Emel Alphan, obezite, tip 2 diyabet,
kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklardan kaçınmak ve davranışsal riskleri, öğrenme zorluklarını ve mental sağlık problemlerini azaltmak için rafine şeker ve nişastaları azaltmak gerektiğini vurguladı.
Tam tahıllardan yapılmış kompleks, rafine edilmemiş karbonhidratlar ile sebze ve meyve, fındık, fıstık, ceviz gibi sert kabuklular ve kuru baklagillerin tüketimini artırmak gerektiğini belirten Prof. Dr. Alphan, düşük glisemik indeksli besinleri tüketmek, daha fazla vitamin, mineral, diyet posası almak gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Alphan, vücudun gelişmesinde olduğu gibi beynin gelişmesinde ve fonksiyonlarında, beslenme ve besinlerin etkisinin temel olduğunu kaydetti.