Ev ve iş arasında sıkışan,
beton yığınları arasında kaybolan insanlar, hareketsizliğe bağlı olarak menüsküs, bel fıtığı, obezite ve değişik alerjik
hastalıklara yakalanıyor.
Büyük şehirlerdeki
hava kirliliği,
gürültü, şehrin çarpık yapılanması, nizamsızlığı ve yoğun trafiği sağlıklı insanları bile hasta ediyor. Ev ve iş arasında sıkışan, beton binalardan hareket edemeyen insanlar, hareketsizliğe bağlı olarak menüsküs, bel fıtığı, obezite ve alerjik hastalıklara yakalanıyor.
İstanbul’da yaşayanlara has bulaşıcı bir ruh hastalığı ‘İstanbulomani’ ile ‘İstanbul bronşiti’ denilen hastalıklar bile var. Şehir hastalıkları arasında
yalnızlık, duyarsızlık, umursamazlık ve stres gibi
psikolojik hastalıklar da sayılıyor. Sürekli daraltılıp genişletilen caddeler, değiştirilen istikamet ve yollar, kimi yerde hiç olmayan, kimi yerde ise 30 cm.’yi aşan kaldırımlar, delik deşik edilen sokaklar da insan sağlığını bozuyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, bazı hastalıkların ve rahatsızlıkların büyük kentlerde yaşayan insanlarda daha fazla görüldüğünü belirtiyor.
Uzman Psikolog Faruk Öndağ ise büyük şehirlerin psikolojik olarak insanları tükettiğine işaret ediyor. Büyükşehirlerde en çok görülen hastalıkların başında alerji geliyor. ‘İstanbul bronşiti’nin hava kirliliğinin yoğun olduğu büyük şehirlerde kuru öksürükle ortaya çıkıyor. Kentlerde yaşayan insanların artık
doğal gıdalarla beslenmediğini ve açlığını fast food gıdalarla geçiştirdiğini dile getiren
profesör Küçükusta, gıdalara tat,
renk,
koku ve şekil vermek, bozulmasını önlemek için konulan katkı maddelerinin astımdan,
deri döküntülerine ve alerji komasına kadar pek çok rahatsızlığa yol açabileceğini vurguluyor.
Küçükusta’ya göre bir başka şehir hastalığı da `hasta bina sendromu`. Büyükşehirlerde insanların genellikle büyük gökdelenlerde ve binalarda çalıştığına işaret eden Küçükusta, enerji tasarrufu için binalardaki havanın sadece yüzde 20’sinin değiştiğini söylüyor. Pencereler açılamadığı için aynı havanın bina içinde sürekli dolaştığına dikkat çeken Küçükusta, bu binalara giren birçok kişide
baş ağrısı, yorgunluk,
halsizlik, gözlerde yanma,
burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, boğazda gıcık hissi gibi çok çeşitli şikayetler ortaya çıktığını belirtiyor. Hastalıkların, binanın havasını kirleten maddelerden, boyalardan, bilgisayarlardan, fotokopi makinelerinden, lazerlerden çıkan birtakım elektro-manyetik dalgaların yarattığı kirlilikten dolayı ortaya çıkabileceğini söylüyor. Yine havayı
temizlemek ve ortamı serin tutmak için kullanılan klimaların kas ve
boyun tutulmalarına yol açtığını dile getiriyor.
Küçükusta, kendine özen gösteren erkeklerin kullandığı losyon ve kremlerin, manikür, pedikür, saç bakımı ve cilt bakımı sırasında kullanılan ürünlerinin alerjik rahatsızlığa yol açtığını belirtiyor ve bu insanların genelde büyük şehirlerde yaşadığına dikkat çekiyor. Dövme yaptıran ve kaşına takı takan erkeklerde kurdeşen ve
egzama denilen rahatsızlıkların baş gösterdiğini ifade eden Küçükusta, özellikle piercing sırasında
AIDS ve hepatit gibi ciddi hastalıkların bulaşabileceğine, çeşitli enfeksiyonların ortaya çıkabileceğine işaret ediyor.İnsanlar vakitlerinin çoğunu ev, işyeri,
araba gibi kapalı ortamlarda geçiriyor. Dışarı çıktığı zaman ise hava temiz değil.
Özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde yoğun bir
trafik olduğunu vurgulayan Küçükusta, “Temiz hava almak için dışarı çıkan da
egzoz dumanının içine giriyor. Kış aylarında hava kirliliği, kronik bronşite neden oluyor.” diyor. Bu hastalıkların gelişmiş ülkelerde yüzde 50’lik bir artış gösterdiğini anlatan Küçükusta bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Hava kirliliğine maruz kalmak, büyük şehirlerde
yaşamak, katkı maddeli yiyecekler, iklim şartlarındaki değişmeler, yaşam tarzındaki farklılıklar, ortamların kapalı olması ve iyi havalandırılmaması, yaşam şartlarının getirdiği stresler, elektro-manyetik dalgalar.”Modern şehir yaşamında insanların sürekli yalnızlık, yorgunluk ve halsizlikten şikayetçi olduğunu ifade eden Uzman Psikolojik Danışman Faruk Öndağ, çevresine karşı duyarsız, saygısız, bencil insanların da çoğaldığını söylüyor. İnsanların evde, işte, okulda, trafikte sürekli strese maruz kaldığına işaret eden Öndağ, “İnsanca nefes alabileceğimiz, huzur duyabileceğimiz ortamdan mahrumuz. Kendimize ait vaktimiz yok. Tüm hayat programlanmış, sürekli ‘yetiştirme’ ve ‘yetişme’ derdindeyiz.” diyor.
Toplumda ‘geç kaldım sendromu’ yaşandığını dile getiren Öndağ, ‘uykuya, işe, yemeğe, arkadaşımla buluşmaya geç kaldım’ türünden ifadelerin insan hayatının üzerine çöktüğünü kaydediyor. Korkulu ve kaygılı durumlarda salgılanan stres hormonlarının sürekli hale geldiğini belirten
psikolog,
kalp atışları artan, gözbebekleri irileşen, tüyleri diken diken olan, ensesi ve omuzları sertleşen, karın kasları gerilen, baş ağrıları ve kaygıları artan insanların çokluğuna işaret ediyor ve “Bu, şehrin insanı tüketmesidir.” diyor.İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş da hareketsizlikten kaynaklanan menüsküs ve bel ağrısı gibi rahatsızlıkları okul bahçelerine yapılan
spor salonlarını halka açarak önlemeye çalışacaklarını dile getiriyor.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi de insanları çağın hastalığı olarak görülen stresten kurtarmak için kenti yeşillendirmeye gayret ettiklerini belirtiyor.
Zaman