Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) her ay yaklaşık yirmi milyon, yılda ise 250 milyon reçeteye bedel ödüyor. Bu reçetelerin yarısı sağlık ocaklarında yazılıyor. Tüm sağlık kuruluşlarında her yüz hastadan 70'ine reçete yazılırken, sağlık ocaklarında bu oran yüzde 95'lerde ve birden fazla ilaç şeklinde gerçekleşiyor.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde bu oranın yüzde 25-30'larda olması ise Türkiye'deki bilinçsiz ilaç tüketiminin ne boyutlara taşındığını ortaya koyuyor.
Sağlık ocaklarındaki iş yükünün fazla olması, bir doktorun günde 80-120 hastaya bakması, hastalığın altında yatan sebepler için
test ve tahlil imkanlarının yetersiz olması ve ilaç endüstrisinin doktorlarla olan ilişkisi bu sonucu kaçınılmaz hale getiriyor. Bu duruma ayrıca doktorların hastaların isteklerine göre ilaç yazması da eklenince masraflar iyice kabarıyor. Yazılan ilaçlar arasında antibiyotikler,
romatizma ilaçları ile ağrı kesiciler ilk sırada yer alıyor. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) özellikle sağlık ocaklarındaki artışa başka bir pencereden bakıyor. Dernek Başkanı Reşat Bahat'a göre, artışın temel sebebi muayene
katılım paylarından dolayı ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına gitmeyen hastalar. Çünkü sağlık ocaklarında herhangi bir
ücret alınmadığı için hastalar buraya yöneldi ve ilaçlarını yazdırıp evine gitti. Tetkik yapılmadan yazılan ilaçlardan dolayı da bu hastaların yüzde 30-40'ının sağlık kuruluşlarına tekrar başvurduğunu belirten Bahat, "İkinci basamaktaki uzman hekimler genelde hastalığın altındaki nedenleri araştırıp ilaç yazıyor. Sağlık ocaklarındaki hekimler ise her ihtimali düşünerek ilaçlar yazıyor." dedi.