Kuş gribi, hanta virüsü,
şarbon,
domuz gribi,
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi... Birçoğunun ismini ilk kez yayılma tehlikesi olduğunda öğrendik. Yaşanan can kayıpları dünyanın değişik yerlerinde acı tecrübelerle hafızalara kazındı. Bu hastalıklar akıllarda sürekli soru işaretleri bıraktı. Acaba bu tehlikeli virüsler laboratuvar koşullarında mı üretiliyor? Her biri aslında bir biyolojik
silah mı?
Kimi tüm bu virüslerin bazı
ülkeler tarafından silah olarak geliştirilip çeşitli bölgelerde salındığını iddia ediyor, kimi ise bunların tümünün
komplo teorisi olduğunu.
Bilimsel kaynaklar çok sayıda mikroorganizmanın biyolojik silah amacıyla kullanılabileceğini doğruluyor. 1925 yılında
Cenevre Protokolü ile biyolojik ve
kimyasal silah kullanımı tüm dünyada yasaklandı ancak iddialara göre en az 17 ülkenin elinde bu tür silahlar var. Hatta bu ülkeler, bu silahları zaman zaman kullanmaktan da çekinmiyor.
Son olarak normalde domuzlarda görülen A
tipi grip virüsünün yol açtığı bir solunum hastalığı olan domuz gribi ile yine biyolojik silah iddiaları gündeme geldi. Hastalığın hava yoluyla bulaşması ve sadece
Meksika’da bu hastalığa yakalanan 75 kişinin hayatını kaybetmesi dünyayı alarma geçirdi.
MARKELOV’UN SÖZLERİ SARSTI
Domuz gribinin biyolojik silah olduğunu iddia edenler arasında Rus
siyaset bilimci ve tıp doktoru Sergey Markelov da var. Rus uzmana göre hızla yayılmaya devam eden domuz gribi, biyolojik savaşın bir parçası. Markelov, Meksika’da ve Latin
Amerika’da bulunan gizli laboratuvarlarda bu virüsün geliştirildiğini iddia ediyor ve ‘
Virüsün küresel olarak yayılmasının önünde iki alternatif var. Birincisi tabi yollardan mutasyon. İnsan müdahale etmeden virüs değişebilir. İkinci yöntem ise dış müdahalede bulunarak virüsün mutasyonu. Bu da gizli laboratuvarlarda yapılıyor’ diyor.
Markelov, domuz gribini bu gizli çalışan laboratuvarlardan bir sızıntı olarak gördüğünü ve
kuş gribinin de ilk kez Çin’de ortaya çıkmasının düşündürücü bulduğunu belirtiyor. Markelov’a göre CIA’in gizli denemelerinin yoğun olduğu Meksika’da gizli laboratuvarları da olabilir.
FARELER TÜRKİYE’YE YOLLANDI
Geçtiğimiz günlerde benzer bir iddia iyibilgi.com internet sitesine açıklama yapan mikrobiyoloji uzmanı Emekli Tabip
Binbaşı Dr. Salim Calp’tan geldi. Fareden insana geçen hanta virüsünden söz eden Calp, bu virüsün biyolojik silah olabileceğini öne sürdü. Sitede yer alan habere göre
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı
Nükleer Biyolojik Kimya Okulu’nda 1985-87 yılları arasında biyolojik harp dersleri veren ve halen
Konya’da tıbbi tahlil laboratuvarı bulunan Calp virüs verilen fareler biyolojik savaş maddesi olarak
Türkiye’ye sokuldu.
O silah bir gün kendilerini de vurabilir
İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ayşen Gargılı, virüslerle bulaşan hastalıkları yakından takip eden ve bu alanda çalışmalar yapan bir isim. Gargılı kuş gribi, Kırım Kongo kanamalı ateşi gibi birçok hastalığın etkeninin biyolojik silah etkenleri listesinde yer aldığını doğruluyor. Ancak Gargılı’ya göre bu listede yer alan her etkenin dünyanın bir bölgesinde ortaya çıkışını biyolojik teröre bağlamak doğru değil: ‘Bu etkenlerin çoğu kendi başlarına zaten salgın oluşturma potansiyeline sahip. Çoğunun biyolojik silah olarak kullanılmasını da aynı zamanda bu özellikleri engeller çünkü ortaya çıkacak salgının
kontrol edilmesi mümkün olmayabilir. Bu durumda biyolojik silahı kullanan bir ülke de aynı şekilde zarar görecektir.’
Gargılı, son birkaç yıldır Türkiye’de büyük bir paniğe neden olan
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi salgınında da virüsün biyolojik silah olma ihtimalinin ortaya atıldığını söylüyor ve ekliyor: ‘Ancak yapılan çalışmalar, hastalığın ortaya çıkışındaki faktörleri ortaya koydu. Bilim insanları için, biyolojik silah olma ihtimalini ortadan kaldıran yeterli verilere ulaşıldı.’
Listede koleradan konserve zehrine kadar birçok hastalık yer alıyor
BİYOLOJİK silahlar bilimsel olarak ‘diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak maksadıyla kullanılan bakteri, virüs, mikrobiyal toksinler vb. ajanlar’ olarak tanımlanıyor. Literatürde çok sayıda biyolojik savaş ajanı belirtiliyor. Bunların arasında şarbon, konserve zehri, malta humması, kolera, tifo, veba,
çiçek hastalığı,
ebola, sıtma gibi bildiğimiz hastalık etkenleri de var.
İLAÇ ŞİRKETLERİ İDDİASI
Bazı buluşların yanlış ellerde tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabileceği bilinen bir gerçek. Biyolojik silahların korkutucu bir hal almasında da genetik mühendisliğindeki gelişmelerin rol oynadığını söylemek mümkün. Uzmanlar genetik mühendisliğinin öldürücülüğü artırmak için daha fazla patojen veya toksin üreten genlerin geliştirilmesi için potansiyel yarattığını söylüyor.
Biyolojik silah olarak kullanılan virüslerde aşı ya da ilaç tedavisi genellikle işe yaramıyor. Ancak birçok virüsün çokuluslu ilaç şirketleri tarafından yaratıldığını ve ona uygun ilaç üretildiğini iddia edenler de var.
Esra
Cengiz - STAR