Yara tedavisinde bal

Bal; besin maddesi ve enerji kaynağı olmanın yanısıra bir sağlık iksiri ve çeşitli hastalıkların tedavisinde başvurulan şifa vesilesidir.

Yara tedavisinde bal

Arılar vasıtasıyla üretilen bal, arı sütü ve polen; kimyevî ilaçlardan uzaklaşma eğiliminin arttığı günümüzde mühim bir ecza konumuna gelmiştir. Birçok hastalığın tedavisinde bal, polen, propolis, arı sütü ve arı zehri gibi mamuller kullanılmaktadır. Son yıllardaki araştırmalar, balın yara tedavisinde de oldukça tesirli olduğunu göstermiştir. Buna paralel olarak günümüzde 'apiterapi' adı verilen arı ürünleri ile tedavi metotları hızlı bir gelişme göstermiş ve apiterapi merkezleri kurulmuştur. Yara tedavisinde bal kullanımı (M.Ö) 2.000 yılına kadar gitmekle birlikte, yirminci yüzyıla kadar balın yara tedavisindeki tesiri, ilmî delillerle açıklanmamıştır. Son çalışmalar, balın bakteri üremesini engellediğini ortaya koymuş ve bu da onun yara tedavisinde kullanımını yaygınlaştırmıştır. Yaranın iyileşmesinde balın rolü Balın yara tedavisindeki tesiri; iltihabî ödemin azaltılması, yaranın temizlenmesi, ölü dokuların atılımının hızlandırılması, lokal olarak hücreye enerji sağlama ve yara üzerindeki protein tabakasını koruma şeklinde ortaya çıkar. Balın aynı zamanda yaralarda ortaya çıkan kokuyu giderme özelliği de vardır. Bu özellik, iltihap oluşturan bakterilerin yarayı bırakıp zengin bir glikoz kaynağı olan balı tercih etmesinden kaynaklanmaktadır. Bala hücum eden bakteriler, balın mikropları öldürücü özelliği sebebiyle bertaraf edilir. Balın yüksek osmolarite (suyun, yarı geçirgen zarın iki tarafında, zardan geçemeyen maddelerin konsantrasyon farkı sebebiyle hareketi) ve asitlik derecesine, hidrojen peroksit (H2O2 = oksijenli su) ihtiva etmesine atfedilen antibakteriyel hususiyetleri vardır. Baldaki bu yüksek osmolarite lenf sıvısını çeker; bu sıvı içinde çözülmüş maddeler, yenilenen dokuları besleyici bir özelliğe sahiptir. Yaraların temizlenmesinde mühim bir yeri olan H2O2 ve glikonik asit (balda bulunan başlıca asit), balda tabiî olarak bulunan glikoz oksidaz tarafından üretilir. Baldaki mühim antibakteriyel özelliğe sahip olan H2O2, zararsız bir şekilde düşük seviyelerde bulunur. Bir saat içinde biriken H2O2 konsantrasyonu, genelde antiseptik olarak kullanılan H2O2 solüsyonununkinin yaklaşık binde biri kadardır. Pastörize edilmemiş saf ballar, yaklaşık % 40 glikoz, % 40 fruktoz ve % 20 su ve çok az miktarda aminoasit, B grubu vitaminleri, diastaz, invertaz, glikoz oksidaz ve katalaz gibi enzimler ile potasyum, demir, magnezyum, fosfor, bakır ve kalsiyum gibi mineraller ihtiva etmektedir. Mükemmel bir enerji kaynağı olarak yaratılan bal, ayrıca yaranın mikrop kapmaması için sıvı bir bariyer oluşturur ve ödemi düzenleyen nem çekici (higroskopik) bir tesire sahiptir. Balda aynı zamanda H2O2 tarafından üretilen oksijen radikallerinden yara dokularını koruyan yüksek seviyede antioksidanlar da bulunmaktadır. H2O2'nin düşük seviyelerde bulunması, yeni damar oluşumu ve bağ dokusunun çoğalmasını uyarır. Bu yeni damar oluşumu da dokulara oksijen sağlamayı artırır. Yaralardaki sathî asitleşmenin yara iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Bundan dolayı sahip olduğu düşük pH (3,6 veya 3,7) balın antibakteriyel tesirini artırarak yara iyileşmesini hızlandırmaktadır. Arılar, kendilerine ilham edilen yollarla, birçok değişik çiçekten faydalanarak bal üretmekle vazifelendirilmiştir. Kaynağına ve tâbi tutulduğu işleme bağlı olarak balın antimikrobiyal aktivitesi büyük değişiklikler arz eder. Balın terkibinde yer alan çiçek türlerine göre antibakteriyel tesir, yüz kata kadar farklılık gösterebilir. Belirli bölgelerde üretilen antibakteriyel aktivitesi yüksek ballar, iltihaplı yaraların tedavisinde kullanıldığında daha iyi neticeler elde edilmektedir. Doç. Dr. M. Emin ÇELEBİ SIZINTI EKİM 2011
<< Önceki Haber Yara tedavisinde bal Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER