KADIN CİNAYETLERİNDEKİ ARTIŞIN İKİ ÖNEMLİ NEDENİ
Son yıllarda ciddi bir
tırmanış sürecine giren kadın
cinayetleri vakaları
toplumun her kesimini düşündürmekte. Dolayısıyla toplumun temel yapı taşı olan
ailelerdeki büyük çatlakların sebep olduğu cinayetler ülkemizde huzursuzluğa sebep olmakta. Nasıl bir hastalığı
tedavi etmek için önce teşhisin çok sağlam konması gerekiyorsa, toplumsal problemleri de çözmek için teşhisin çok sağlam konması gerekir . Problemin sosyal, siyasi,
ekonomik, politik bir çok sebebi olabilir ancak ben burada iki önemli sosyal neden üzerinde duracağım.
Türk toplumu olarak tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişimiz çok hızlı gerçekleşti.
Tarım toplumunda insanın maddi gücüne endeksli bir hayat söz konusu olduğu için bu tip bir toplumda insanın niteliğinden ziyade sayısı ve gücü önemliydi. Dolayısıyla bu toplum yapısında erkek
egemen, kadın ise ikinci plandaydı.
Günümüzde ise sanayi toplumuna geçişle birlikte insan ve ona yaklaşım da hızla değişti. İnsan unsuru daha çok önem kazandı, maddi güçten ziyade nitelikli insan anlayışı ön plana çıktı. Tarım toplumunda annelik sorumluluklarının yanında eşiyle beraber her işe koşturan, buna rağmen kocasına yaranamayan, fiziksel şiddete maruz bile kalsa kol kırılır yen içinde kalır düşüncesiyle hareket eden kadının yerini, artık okuyan, hayatın her alanında yer alabilen, ekonomik özgürlüğü olan, gerektiğinde kendi ayakları üzerine durabilen, özgüveni daha yüksek olan kadın aldı.
İşte bu noktada bir kırılma meydana geldi. Gerek erkek, gerekse erkek egemen olan toplumumuz kadının toplumdaki yeni konumuna alışamadı. Bu konum tam kabullenilemedi. işte cinayetlerin önemli bir nedeni kadının toplumdaki değişen rolünün, gerek erkek gerekse de erkek egemen olan toplumumuz tarafından tam özümsenememiş olmasıdır.
Bu kabullenilememede kadının da payını unutmamak gerekir. Eğer kadının çalışıp hayatını kazanması kendi hayatını özgürce yaşamasına neden olursa böyle bir anlayışın sağlıklı bir ailede barınması düşünülemez. Oysa evlilikte “ben” duygusundan ziyade “biz” düşüncesi olmalıdır. Sağlıklı bir yuva için gerek erkek gerekse de kadın kendi zevklerinden fedakarlıkta bulunabilmelidirler.
İkinci olarak cinayetler son 10 yılda artmış görünüyor. Aslında son on yıl ülkemizin
refah seviyesinin de arttığı yıllar. Refah seviyesinin artması geçimsizliklere nasıl neden olabilir?
Karadeniz bölgemizde suyun az olduğu yerlerde toplu yerleşme ön plana çıkarken suyun çok ve dağınık olduğu yerlerde de dağınık yerleşme göze çarpar. Aynen burada olduğu gibi bir hanede tek bir merkezde yanan soba veya kalorifer veya izlenen televizyon varsa bütün aile orada toplanıp ailecek faaliyet yapmak durumunda. Ancak artan refah seviyesiyle birlikte her odada bir televizyon, bilgisayar ve internete kavuşan günümüz dünyasında aile, kağıt üzerinde aile olsa bile realitede aile olamıyor, aynı evin içerisinde farklı yerlere
bakan insanlar haline geliyor. Bu durum da zamanla iletişimsizliğe yol açıyor. Fıtratı icabı konuşup dertleşmeye ihtiyaç duyan aile fertleri bu ihtiyaçlarını internetle gidermeye başlayınca da aile kurumunun dibine
dinamit konulmuş oluyor.
Evet garip ama gerçek. Aile cinayetlerinin ikinci önemli nedeni ülkemizin artan refah seviyesi.
Problemin çözümü adına
sivil topluma ve hükümete büyük iş düşmektedir.
Hükümet milli eğitimde değerler eğitimine ağırlık verir, ana-
baba okulu v.b. projelerle de velileri bilinçlendirirse, sivil toplum kuruluşları da toplumun milli-manevi duygu ve düşüncelerinin artması ve korunması adına faaliyetlerine hız verirlerse inşallah bu kanayan yaranın tedavisi adına çok önemli bir
hizmet yapmış olacaklardır.
Çözüm adına medyaya hiç girmek istemiyorum. Çünkü bu mevzu başlı başına ayrı bir yazı konusu. Ancak burada -sözüm hepsini kapsamıyor tabii ki- bu dejenerasyonda medyanın özellikle bazı dizilerin yıkıcı etkisini de son olarak vurgulamak istiyorum.
Taha
Ünal
Din Sosyolojisi Uzmanı
[email protected]