AKP iktidarının ilk iki döneminde ve sonrasında
Türkiye, birbirinden gündüz-gece gibi farklı.
Türkiye halkı AKP'nin 2011 seçimlerinden bu yana ülkeyi giderek keyfi, otoriter ve gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşmış bir yönetime mahkum ettiğini; yetmiyormuş gibi şimdilerde kan gölüne çevirdiğini giderek daha iyi görüyor. Dünya 2011 öncesinde demokrasisiyle bütün
İslam dünyasına örnek gösterilen Türkiye'nin sıradan bir
Ortadoğu diktatörlüğüne dönüşmekte olduğunun gayet iyi farkında.
Suriye'deki
kriz de, Türkiye'yi giderek uluslararası yalnızlığa götürmekte.
Muhakkak ki, AKP iktidarı altındaki Türkiye,
Esad diktatörlüğünden ve
iç savaş cehenneminden kaçan 2 milyondan fazla Suriyeliye kucak açarak, bunun çok ağır mali ve sosyal yükünü göğüsleyerek insani vecibelerini yerine getirdi. Ortadoğu'da yaşanan trajedide doğrudan ve dolaylı sorumluluğu olan Batı ülkelerinin yüzbinlerce mülteci kapılarına dayanıncaya kadar duyarsız kalmalarının ise affedilebilir bir tarafı yok. Ne var ki AKP iktidarının başta ABD, Batılı müttefiklerin zalim diktatörlüğe göz yummayacakları, kısa sürede yıkılacağı varsayımıyla Esad rejimiyle ilişkileri koparmasının; Batı hareketsiz kalınca rejimin radikal İslamcı muhaliflere verilen
destekle yıkılabileceği hesabına girmesinin ne denli büyük bir yanlış olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Rusya ve
İran başından beri rejimin arkasındaydı; artık büsbütün öyle. Rusya, İran,
Irak ve Suriye IŞİD'e karşı istihbarat paylaşıyor. Iraklı ve Suriyeli
Kürtler, dolaylı da olsa bu ittifaka destek veriyor. 2011 öncesinde AKP iktidarı, Irak
Kürdistan özerk
bölgesiyle yakın ilişkiler kurarak, içte ve dışta Kürtlerle dostluk ve ittifakı emreden stratejik çıkarları doğrultusunda çok olumlu bir adım attı. Başlı başına incelenmeye değer nedenlerle Suriye Kürtlerine karşı ise husumet politikası uyguluyor. Kısmen onlara karşı geliştirdiği
Cerablus – Azez arasında güvenli ve uçuşa
yasak bölge ihdası önerilerini Batılı müttefikler arasında bugüne kadar benimseyen olmadı.
Başbakan Davutoğlu'nun Suriyeli mültecilerin bu bölgede konteynerlerden oluşacak üç şehre yerleştirilmesi fikrinin ciddiye alınabilir bir tarafı olmadığı ortada.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ