Barış Soydan / T24
Sanayicilerin kapalı kapılar ardında söyledikleri...
"Dünya devi bir şirketin tek üreticisiydim, geçen sene hammaddenin yüzde 100’ünü sizden aldığımız için gelecekle ilgili tedirginiz dediler..."
Son iki yılda katıldığım çeşitli toplantılarda aldığım notlar. Virgülüne dokunmadan…
-“Yurt dışındaki müşterinin Türkiye’ye güvensizliği oluşmaya başladı. Toplantıya gelmiyorlar. Veya ‘Siz Türkiye’de ne kadar daha üretim yapabilirsiniz?’ gibilerinden acayip acayip sorular soruyorlar. ‘50 yıldır burada üretim yapıyoruz, siz ne demeye çalışıyorsunuz?’ diye cevap veriyoruz. Sonunda yurt dışında da üretim yapmak için bize Avrupa’da bir yer tutturmaya kadar gittiler. ‘Yurt dışında üretim yapın ki, yarın bir gün sizinle sorun yaşamayalım’ dediler. Sonuçta bir ülkeye yatırım yaptık. Şimdi orayı üretim yapılabilecek bir yer haline getirmeye çalışıyoruz.”
-“Geçen sene ihracatımın yüzde 30’unu kaybettim. Yüzde 30, yüzde 35... Niye? Çünkü şu anda yurt dışının bize bakış açısı olumlu değil. Dünya devi bir şirketin tek üreticisiydim. Hammaddesini yıllardır benden alır. 5 milyon Euro’ya yakın bir ticaretimiz var. Adamlar dediler ki, ‘Biz bunu 2 milyon Euro’ya düşüreceğiz. Çünkü hammadenin yüzde 100’ünü sizden aldığımız için gelecekle ilgili tedirginiz. Gelecekte tedarik etmeye devam edip edemeyeceğimiz riskine giremeyiz.’ Benden aldıkları fiyatın yarım Euro pahalısına İtalya’da, suratına bakmayacağım adamlardan mal almaya başladılar…”
-“Amerika’da bir müşterim var, iyi bir müşteri. Hem bana işi öğretiyor hem benden alışveriş yapıyor. Senede iki sefer geliyordu. ‘Bu sene gelmeyeceğim. Can güvenliğim yok. İsterseniz İngiltere’de, ortak noktada buluşalım’ dedi...”
***
- “Son on yıl içinde paranın da ucuzlamasıyla bir tüketim toplumuna dönüştük. Alışveriş merkezleri yapmaya başladık. Ülkenin üretim yapısını bozduk. Üretmek zorunda olan bir ülkeyi alışveriş merkezlerinin içine soktuk. Artık işçi bulunmuyor ama güvenlik görevlisi aradığınız zaman hemen bulunuyor. Çünkü iş arayanlar, ‘Alışveriş merkezinde ortam görürüm, etrafa bakarım. Fabrikanın içinde ne işim var?’ diye düşünüyor... ”
- “Türkiye’nin bugün yaşadıkları 1992, 1993’te Yunanistan’da yaşandı. Yunanistan’a gittiğimde makinaları satmak için yollara çıkarmışlardı. O zamanlar diyordum ki, ‘Yunanistan’ın nüfusu 9,5 milyon, herhalde Avrupa’nın zekatıyla geçiniyorlar, çalışmaya ihtiyaçları yok.’ Sonradan, Yunanistan iflas edince anladım, zekatla geçinilmiyormuş. Üretimin bir oranı var. Şu an sanayicilik yapılacak bir ortam yok.”
-“Geçen hafta bir sanayici, ‘Fabrikamı komple sana vereyim, beş yılda öde. Yeter ki, ‘Burayı kapattı’ dedirttirme. Gel şurayı satın al’ dedi. Bu ortamda alamayacağımı söyledim...”
***
-“Bu kadar çok üniversite, Anadolu lisesi, fen lisesi açılması kaliteyi yukarıya çekmek yerine aslında vasatlaştırıyor, çıtayı aşağıya indiriyor. Her yer Anadolu lisesi, her yer fen lisesi… Buralarda aslında bu vasıfta eğitimleri verecek ne donanım, laboratuvar, ne de bu vasıflarda eğitmen var. Dolayısıyla öğrenciler tabelası x olan bir liseden, üniversiteden mezun oluyor. Mezun olduktan sonra bizim önümüze geliyorlar. Ben işe alım yapıyorum, binlerce insanla muhatap oldum bugüne kadar. Şu an teknik anlamda en basit 3-4-5 üçgenini bilen endüstri meslek lisesi mezununu büyüteçle aramanız lazım, yok gibi bir şey. Kurallı bir cümle yazabileni bulmak mümkün değil. Dilini kullanmayı, kendini ifade edebilmeyi bilen birini bulmak zor. ‘Bu okuldan mezun oldum’ diyor ama o mesleğin temellerini iyi bilmiyor...”
-“Ciddi şekilde teknik makinalarımızı kullanabilecek personel açığı var. Bırakın kullanımını, onarımını yapabilecek personel yok. Bunlara çok ciddi paralar ödüyoruz. Yedek parça için yurt dışından getirtiyoruz. Bence en önemli konu, eğitim konusu. Her alanda, saç dökümünde, kaynakta, depoda vs., her alanda ciddi şekilde teknik eleman açığı var.”
-“Eğitim sistemimiz çökmüş vaziyette, yetişmiş eleman yok. Belki Köy Enstitüleri tarzında veya Köy Enstitülerinden sonra gidilecek teknik liseler tarzında okullar kurulmalı... Üniversiteyi bitirmiş olanlar da, ‘Burası kokuyor, burası rahatsızlık veriyor’ diye çalışmak istemiyor. AVM’lerde, beyaz koltuklarda çalışmayı istiyorlar. Son iki kuşak böyle. Hepimiz biliyoruz, yaşıyoruz...”
-“Artık üniversite sayısını unuttuk. Eğitim planlaması yapılıyor mu? Hayır, bol bol üniversite açılıyor. Teşvikler veriliyor. Nasıl veriliyor, hangi amaçla veriliyor? Bilmiyoruz. Buralarda kağıt üzerinde nitelikli, gerçekte vasıfsız kişiler yetiştiriliyor. Demek ki, bir insan kaynağı israfı var. Bu çocuklar belki ara kademelerde çok daha başarılı olacaklar, o fırsat verilmiyor.”
-“Meslek liselerini kapatalım da onları imam hatip yapalım.’ Ya bırakın hocam. Bizim üretmeye ihtiyacımız var.”