Önce bu isimleri okuyun. Ve size neler tedai ettiriyor düşünün:
Ahmet Taşgetiren, Ayşe Böhürler, Fatma Barbarasoğlu, Hasan Aksay, Mahmut Erol Kılıç, Merve Kavakçı, Mustafa Kutlu, Müfit Yüksel, Rasim Özdenören, Sibel Eraslan, Süleyman Karagülle, Süleyman Seyfi Öğün, Yavuz Bahadıroğlu, Yusuf Kaplan… Başka onlarca emsali eklenebilir. Aklıma ilk gelenler bunlar.
Verdikleri görüntü çok iyi. Çoğu İslamcı. Hepsi inançlı. Ve hatta vicdanlı.
Tamamının bir ifade platformu var. Gazete, Dergi, TV, internet…
En belirgin özellikleri Erdoğan’a hayran olmak.
Kimi ‘Uzun adam’ diye destan yazdı, kimi muhabbetle kucakladı. Kimi onu gördüğünde kendinden geçiyor. Kimisi sevgisini satırlara dökmeye meftun. Kimisinin biricik ‘Deli İbrahim’i. Kiminin reis ve halifesi…
İNSANİ DEĞİL SİYASİ DUYARLIK
Ortak özellikleri aşırı duyarlılar. Ama bu siyasi bir duyarlık. Mesela mağdur, Filistinli ise hakkında destan yazabilirler. Genç kız Mısırlı Esma ise göz yaşı dökebilirler. Mazlum AKP’li ise, hatta Kabataş’ta olduğu gibi yalan bile olsa ağıt yakabilirler.
Bir başka ortak özellikleri müslümanlığı çok iyi bilmeleri.
“Suçun şahsiliği”,“Suçu sabit olana kadar suçsuzluk”,“Beraat-ı zimmet asıldır”,
“Cezanın yasaya dayanması, kanunilik”,“Masumiyet karinesi”, “Mülkiyetin kutsallığı”
Sorsan her biri şu kavramlarla ilgili saatlerce konuşabilir.
156 bin insan sorgusuz sualsiz meslekten atıldı. Gıkları çıkmadı.
15 Temmuz darbe girişimi dolayısıyla toplam 2 bin 64 sanık yargılanıyor. Ama darbe bahanesiyle milyonları aşan bir camiaya “darbeci” ve “terörist” denmesi onları hiç üzmüyor. 50 bin insanın hiçbir hukuk kaidesine dayanmadan Ortaçağ şartlarındaki zindanlara atılması vicdanlarında hiç bir kıpırtı oluşturmuyor.
Hepsi aslında olanların farkında ama Saray korkusu ile suskun ve dilsizler.
Hiç mi eleştirmiyorlar? Eleştiriyorlar ama ‘Taşgetiren’ tadında: “Ama bu yaptıklarınız AK Parti’ye zarar veriyor.” Yani AKP’ye zarar vermeden her türlü haltı işleyebilirsiniz.
Zulme karşı herhangi bir rezervleri yok. Öğretmen, doktor, ev hanımı, iş kadını, engelli, koltuk değnekli, tekerlekli san 70’lik nine… 17 bin kadın -kendi ayrımcı ifadeleriyle baş örtülü kadın- zindanda. Çoğu IŞİD’lilere reva görülmeyen biçimde kelepçeli hatta ters kelepçeli şekilde gözaltına alında. Dilleri lâl kesildi.
560 bebek zindanda sağlıksız koşullarda anneleriyle veya annelerinden ayrı zulüm görüyor. Kadınlar bebeklerine veremedikleri sütlerini lavaboya sağıyor. Canlı bomba eyleme geçmedi diye peşine düşmeyen AKP polisi sezaryenle doğum yapmış kadınların kapısında nöbet bekliyor. Tekerlekli sandalyedeki 80’lik ihtiyara kelepçe takan, hamile kadını ters kelepçeyle zindana yollayan tarihin en alçak yargıçlarına veya tetikçilerine tek kelime edemediniz.
ZULME TEMENNA DURANLAR
‘Nil’in Melikesi’sinin narin ve hassas müellifi suskun. Yüzlerce bebeğe yapılan zulüm karşısında başını kumlara gömüyor. Cengiz’in zulmünü anlatıp ‘Buhara Yanıyor’ diye ağıt yakan romancımız ‘Deli İbrahim’ciğinin mezalimine temenna duruyor. Altınoluk dergisine ahlak manifestoları yazan duyarlı aydının nedense dili tutuk. Kekeliyor duruyor. İstanbul’un harap olmuş tarihi çeşmeleri için tweet’ler döşenen aşırı duyarlı entelektüelimiz, Türkiye’nin hukuk enkazında ıslık çalarak dolaşıyor. 28 Şubat’ın ‘siyasi’ mağduresi hanımefendinin aklına her nasılsa Nazlı Ilıcak hiç gelmiyor.
KHK ile ihraç edilen eğitimci Nuriye Gülmen ve Semih Özakça göz göre göre ölüme gidiyordu. Yetmedi zindana attılar. Ama vicdanları Saray’a bağlı bu zevattan yine ses yok.
Kürt şehirleri harp oldu. Yüzlerce çocuk, genç öldürüldü. Yüz binlerce fakir evsiz yurtsuz sokaklara düştü. Ama oralar Gazze olmadığı için bir şey demediler.
Hiçbiri ‘sevgili Erdoğan’larına dönüp birkaç kelam edemedi. Tek bir tweet atamadı. Yarım kelime ettilerse ve ben görmediysem özür diler tashih ederim.
KİTABINIZ OLDUĞUNU İDDİA ETTİĞİNİZ KUR’AN…
Sizler, belki çoğunuz, iftira kusan eden gazetelere, yazarlık yaparak destek oldunuz. Yalanlarına ortak oldunuz. Ziftlerine ve linçlerine katık oldunuz. Ve bu sizi dönüştürdü. Fark etmediniz ama değişiminizin asıl sebebi bu. Erdoğan diktasının yaptığı zulümlerin, kitabınız olduğunu iddia ettiğiniz Kur’an’da yeri yok ama siz bunu umursamaz hale geldiniz. Kur’an’a muhalefete göz yumup Saray rencide olmasın diye kaleminizin ucuna basa basa yürüdünüz, yürüyorsunuz. Saray sofralarında Aşir dinlerken kendinizden geçiyorsunuz. Hamile anneyi ters kelepçeyle zindana götüren polisin taktığı türban Müslümanlığınızı kurtarmaya yetiyor.
Elinizde Kur’an var ama zulmü umursamıyorsunuz. Elinde İncil olanlar umursuyor, elinde Tevrat olanlar umursuyor ama siz umursamıyorsuz. Dini inancı olmayanlar umursuyor siz umursamıyorsunuz.
Kafa ve hayat konforunuzu bozamıyorsunuz.
Bir Ömer Faruk Gergerlioğlu zaten olamazdınız. Hiç olmazsa Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal’ın tırnağı kadar hakperest olabilseydiniz..
Ahmet Altan yaptığı tarihi savunmada şöyle demişti: “Önümdeki birkaç yıl için arkamdaki onlarca yılı korkaklık ederek çöpe atacak biri değilim.”
Altan’ın yapmadığını siz yaptınız. Geçmişinizi ve tüm değerlerinizi çöpe attınız. Gurur duyduğunuz kitaplarınız ve makalelerinizle ahirete gidemeyeceksiniz. Çünkü siz onların hepsini Saray’ın bahçesinde yaktınız. Oraya gömdünüz. Tüm geçmişinizi ahirette beraber haşrolacağınız ‘uzun adam’a feda ettiniz. Geride tek kelimelik bile bir insanlık bırakmadınız.
Allah sizi ondan onu sizden ayırmasın!
Yazdığınız kitaplarda sizi görme hatasına düşenleri uyandıran Allah’a hamdolsun.