Daha önce de yazmıştım. Erdoğan’ın savcı ve yargıçları iddianame yazarken, suç icat ederken çok zorlanıyor. Savcı İsmet Bozkurt ve emsalinin zihin kapasiteleri belki o kadar düşük değil ama yazdıkları metinlere bakınca başka türlü düşünmek mümkün değil. O nedenle iddianame falan yazmasınlar. Gerekçe gösterip komik olmasınlar.
Şöyle yazsınlar: “… falan Kanun hükmünde kararname ile … falanlar müebbet hapis cezasına / idama mahkum olmuşlardır.”
Çünkü iktidar yargıçlığının tarihsel geleneği bu. İstiklal Mahkemeleri hakimleri şöyle yazardı kararlarına: “sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine”
Nasılsa itiraz edecek kimse yok. Sanıklar hapiste. Sanıkların avukatları hapiste. Haber yapacak gazeteciler hapiste. Gazete ve TV’lerin kumandası Saray’da…
Konumuz dünkü Zaman yazarları iddianamesi. 64 sayfa olduğu söylenen iddianamenin tamamı ortaya çıkmadı. Ama medyaya servis edilen kısımlar tel tel dökülüyor. O kadar ki yandaş medya dünkü 1. Sayfalarında “itham ve gerekçe” vermekten kaçınmış. Haberi çok küçük görmüşler. Yani tüm yandaşlıklarına rağmen onlar bile “aptalca ithamları” yazmaya çekinmişler.
BU METİNLERİ YAZANLAR SAVCI MI?
Bir kaç örnek vereyim.
“ilk darbe mesajını Zaman gazetesinin 2013 yılı Kasım ayında ‘Kardeşlik Zamanı’ başlıklı sloganıyla bir reklam afişi hazırlatarak tabanına verdiği; afişte bir vatandaş ile bir polisin Zaman Gazetesi’ni birlikte tuttuğu; polisin tuttuğu kısımda, ‘Ne Gerek Var Kavgaya?’ yazısının yer aldığı vatandaşın tuttuğu kısımda ise, ‘Bir İhtimal Daha Var’ yazdığı; bu ifade ile darbe ihtimalinin tabana iletildiği…”
ilk okul, orta okul, lise bitirmiş. Sonra 4 yıl hukuk okumuş bir savcı böyle bir cümle yazabilir mi? Yazıyor. O nedenle bu savcılara cumhuriyet savcısı diyemiyorum. Cumhuriyet’e hakaret olur. Bunlar dense dense Saray kumandalı AKP yargıcı denir.
Yapacağı darbeyi 2 yıl önceden TV reklamıyla davul zurna ilan eden darbecilerden söz ediyor. Einstein çok haklı: “Dehanın bir sınırı vardır ama aptallığın asla.”
Peki, pek çok akıllı savcılarımız televizyon reklamlarıyla ilan edilen ve “taban”a iletilen bu darbe “ihtimalini”ne karşı niye bir şeyler yapmamış? Bütün Zaman okurları bu müthiş darbe mesajını almış ama AKP savcıları niçin 2 yıl uyumuş?
Niye daha o tarihte soruşturma başlatmamışlar?
“Müflis bakkal eski defterlere sarılır” derler. “Müflis” savcı o nedenle gerekçe bulmak için 1979’a yani 40 yıl öncesine gitmiş. Ve çok müthiş bir delil bulmuş. Buyrun okuyalım:
“Örgütün medyaya ilk olarak, siyasi ve iktisadi sıkıntıların baş gösterdiği 1979 yılında ‘Sızıntı Dergisi’yle giriş yaptığı, ilk kapak fotoğrafının ise ağlayan çocuk fotoğrafı olduğu belirtildi. Derginin ilk sayısında yer alan ‘Eğitim, bilim, iman, sevgi, barış ve hoşgörü sayesinde ülke sorunları çözülecek’ ifadesinin de, bundan böyle FETÖ-PDY’nin gizli ajandasındaki faaliyetlerini gizleyen bir paravan olarak kullanılacağı ifade edildi.”
Bu cümleden suç çıkarmak savcı İsmet Bozkurt’a nasip olmuş!
NE DİYELİM… AKIL BÜYÜK NİMET!
Ali Bulaç’ın ‘darbe telkin ettiği’(!) metin şuymuş:
“Öncelikle istenmediği halde savaş vuku bulursa, mesela Çanakkale’de olduğu gibi, sabredip kılıcın hakkını vermek lazımdır. Öyle bir şeyle karşı karşıya kaldığı zaman, hakkını veren mü’min hayatta kalırsa gazi olur, Cennet’e liyakat kazanır; şehit olursa da inşaallah doğrudan Cennet’e gider. Diğer taraftan, bu sayede düşman vesayet altına alınırsa ve onlar da karşılaştıkları mü’minlerden şöyle böyle alacaklarını alırlarsa, Cennet kapıları onlar için de aralanmış olur…” şeklindeki ifadeleri ve ‘mazlumun kılıç kullanma hakkı yok mudur’şeklindeki sözleri ile örgüt tabanına ve topluma askeri darbeyi telkin ettiği görülmektedir.”
Savcının Mümtaz’er Türköne’den yaptığı alıntı şu:
“…Türkiye’nin yeni iktidar düzeninin Erdoğan otokrasisinin anti-tezi olarak şekillenmesi kesin görünüyor. Ustalık döneminde kaybettiğimiz demokrasi fırsatı, bu şekilde yeniden yakalanabilir. Demek ki, kişisel karizmalara kapalı, gücünü hukuktan ve akli gereklerden alan bir devlet iktidarı oluşacak. Siyaset tekelci yapısını kaybedecek, meşru sınırlarına çekilecek ortaya çoğulcu, rızaya ve katılıma dayanan bir iktidar denklemi çıkacak”
Savcının bu alıntıdan çıkardığı sonuç ise şu: “…şeklindeki sözleri ile demokrasi içerisinde bir arayış gibi görünse de özünde askeri darbeyi davet edici bir mahiyet taşımaktadır. Türköne, Türkiye’de askeri darbeyi davet etmek suç olduğu için düşüncelerini bu biçimde sunmayı tercih etmiştir.”
Savcının mantığı klasik ve modern mantıkçıları mezarlarında hoplatacak gibi: Savcıya göre Türköne, suç olduğu için darbeyi davet etmiyor ama aklında darbe var!
Ali Ünal’dan şuna almış: “…Öyle görünüyor ki, Erdoğan, Hizmet’le savaşını sürdüredursun, ama kendisini hep devirme planları yapmış çevrelerin planları içinde boğulurken, elini kurtuluş adına Hizmet’e uzatacak ama, kaderin hikmet ve adaleti, o eli geri itecek…”
Ünal’ın paragrafında tehdit değil bilakis Erdoğan’ı kurtarma çabası var. Halen geçerli olan bir tehdide karşı uyarı. “Sırtını Ergenekon ve Perinçek’e dayama!… Sonra hizmete muhtaç olursun” ikazı var.
Ama savcı Ahmet Turan Alkan ve Şahin Alpay’dan darbe üretecek malzeme bulamamış.
Peki pek sayın savcılar bu yazılar yayınlandığında, yani suçu “sıcağı sıcağına” niye tespit edip dava açmamışlar?
YOLSUZLUĞU MANŞET YAPMAK SUÇ
AKP’li üç bakanın medyaya dökülen skandallar sonrası istifa ettiği süreçte bu haberleri yayınlamak suçmuş! Komik ithamlar sürüyor:
“Operasyonun ardından da Zaman’ın ‘Ayakkabı kutularında 4.5 milyon dolar, evde yedi çelik kasa’, ‘Rüşvet ve örgütten tutuklandılar’ manşetleri attığı”
“basın ve ifade o¨zgu¨rlu¨gˆu¨nu¨n sınırlarını as¸arak devlet sırlarını ifs¸a etmis¸, mes¸ru hu¨ku¨metleri c¸alıs¸amaz hale getirmeyi hedeflemis¸”
“1 Aralık – 15 Eylül tarihleri arasında yapılan haberlerin atılan manşetlerin neredeyse tamamında hükümet aleyhine yazılar yazılması ise ‘karalama kampanyası’ olarak nitelendirildi”
Savcılara göre yandaş yayın yapmayan, Erdoğan yandaşlığı yapmayan manşetler suç içeriyor.
İDDİANAMENİN KAYNAĞI: ODATV
Savcı ne varsa copy-paste ile iddianameye koymuş. Ama en önemli kaynağı ODATV sitesi haberleri. 2016 yılı içindeki OdaTV haberlerini toplayıp iddianame yapmış.
Mesela “Gülen’in, Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşerek dostluk kurduğu” yazmış. Gülen’in Abramowitz ile herhangi bir görüşmesi yok. Ayrıca savcının soyadını yanlış yazdığı Morton Abramowitz hiç bir zaman CIA başkanlığı yapmamış bir isim. 28 yıl önce 1989-90’da Türkiye’de ABD büyükelçiliği yapmış, sonra da emekli olmuş bir diplomat. Hatta bırakın dostluğu Wikileaks belgelerine göre Abramowitz, Gülen için “Nihai niyeti kuşkulu” diyor.
Ve savcı İsmet Bozkurt tüm bu akla ziyan suçlamalarla 21’si tutuklu 30 kişi hakkında “Darbeye teşebbüs” suçundan 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve “Silahı terör örgütüne üye olmak” suçundan da 15’er yıla kadar hapis cezası istiyor.
TAVUK FIKRASI
Savcılar başta dediğim gibi kendilerini boşuna harap ediyor. Saray bu savcıların kıymetini bilip yormamalı. Kendini, hukuku, kariyerini yerle bir etmek ucuza gelmemeli!
Neyse bir fıkrayla noktalayayım:
Köylü tavuk Ankara’ya şehirli tavuğu ziyarete gelir. Çukurambar’da gezerken, bir vitrinde iri ve beyaz yumurtalar görürler. Ankara’lı tavuk, köylü tavuğa döner:
– Görüyor musun; bunları ben yumurtladım, tanesi 75 kuruşa satılıyor. Az ilerde vitrinde daha büyük ve sarı kabuklu yumurtalar görünce köylü tavuk arkadaşını dürter:
– Bak bunlar da benim yumurtalarım; 1 liraya satılıyor!
Ankaralı tavuk altta kalmaz:
– Valla şekerim istesem ben de böyle büyük yumurtlayabilirim ama bizim horoz bey, “25 kuruş için bir tarafını yırtmaya değmez” diyor.
Savcılara fıkradan hisse: Saray’dan talimat geldi diye bir yanınızı yırtmayın. Kendinizi harap etmeyin. Direkt idam verin. Gerisini horoz düşünsün.