MURAT ÇETİN
AKP lideri Erdoğan seçimleri kazandı kazanmasına ama hiçbir şey istediği gibi gitmiyor. Dövizin artmasından bahsetmiyorum, ben sanılanın aksine dövizin 30 TL bandına çekilmesinin bizzat iktidar tarafından yol verildiği kanaatindeyim. Zira iktidar yabancı sermayenin Türkiye gelmesini sağlamak için dövizin artışını kontrollü bir şekilde sağladı. Sanırım hükümet sınır olarak ta 35 bandını belirledi. Bu Türk insanının fakirleşmesi anlamına gelse de iktidar başka çıkış yolu bulamıyor. Yüzde 52 oy ile yeniden seçilin Erdoğan ve AKP iktidarı için şimdi tek yol Türkiye’ye para girişini sağlamak. Vergi ve zam yağmuru bir anlamda geminin batmaması için alınan ilk önlem. Ancak dışarıdan para getirilmezse gemi tam anlamıyla karaya oturacak. Maliye Bakanlığı görevini Erdoğan’ın baskıları sonucunda kabul etmek zorunda kalan Mehmet Şimşek’i aslında bir anlamda Anasol-D Hükümetinin Kemal Derviş’i olarak görebilirsiniz. Rahmetli Ecevit, Kemal Derviş’i ABD’den getirmek zorunda kalmıştı, Erdoğan ise eski çalışma arkadaşı olan Şimşek’i İngiltere’den getirdi. Kemal Derviş Türkiye adına IMF ile masaya oturmuştu, Şimşek ise bir anlamda IMF kurallarına göre ülkeyi ekonomik olarak yönetmeye çalışıyor. Vatandaş açısından sonuç yine aynı : Kemer sıkma dönemi! Gerçi vatandaşın kemerinde sıkacak delik kalmadı ama bizim halkımız dayanıklıdır, canı çıksa da AKP’ye oy verir!
Türk ekonomisi resmen fırtınaya tutulmuş durumda. Ekonominin düzlüğe çıkması için de Körfez sermayesine ihtiyaç var. Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, Katar ve BAE) artık akıllandı, Türkiye’ye sıcak para koymak yerine Türkiye’nin en kritik kurumlarını almayı adet edindiler. Şimdiye kadar hangi kurumun bu Körfez ülkelerine gittiğini sayacak değilim. 2002 yılında iktidara gelen Erdoğan, ülkede satacak kurum bırakmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin mirası olan kurumları harcaya harcaya bitiremedi. Kısacası tam anlamıyla mirasyediye döndü Erdoğan! Erdoğan’ın elinde kala kala Savunma Sanayi’nin güçlü şirketleri kaldı. Erdoğan’ın şimdi tek amacı bu şirketleri de satıp para girişini sağlamak. Yoksa Erdoğan, Mayıs 20234 seçimlerini kazandığına pişman olacak. “Ekonominin patronu benim, ben ekonomistim” diyen Erdoğan’ın son dönemlerde sağlıklı bir uyku uyamadığı kesin.
Hafta başında İstanbul’da emekli olduktan sonra savunma sanayinin en güçlü şirketlerin birisinde üst düzey yöneticilik yapan bir emekli general ile uzun uzun konuştuk. Emekli general ile yaptığımız uzun değerlendirme sonucunda ortaya çıkan tablo çok ilginçti. Burada Erdoğan’ın kavgalı olduğu Suudi Arabistan ve BAE ile nasıl barıştığını, neleri feda ettiğini, hangi sözlerini yuttuğunu tek tek anlatacak değilim.
Emekli general ile yaptığımız değerlendirmelerde hemfikir olduğumuz bir konu var:
Körfez-Arap sermayesinin Türk Savunma Sanayi Şirketlerine olan ilgisi son yıllarda oldukça artı. Türkiye’deki büyük savunma sanayi şirketlerini satın alabilecek veya ortak olabilecek ekonomik büyüklükte sadece Suudi Arabistan, Katar ve BAE bulunuyor. Bu üç ülkenin yakın mercek altına aldığı şirketler arasında Aselsan, Havelsan, Roketsan ve TUSAŞ var. BAE ve Katar bu kurumlara doğrudan ortak olma yolunu tercih ederken Suudi Arabistan, kendi ülkesinde ortak yatırım şartını öne sürüyor. Nitekim bu çerçevede Aselsan ile Suud Taqnıa Dst şirketi arasında Suudi Arabistan'da ortak şirket kurmaya yönelik çerçeve ön anlaşması imzalandı. Bilindiği gibi Ağustos 2021 tarihinde Aselsan’ın Katar’a satılacağı iddiaları yoğun olarak gündeme gelmişti. Aselsan Katar markasının Kasım 2021’de tescillenmesi bu yöndeki kuşkuları daha da arttırmıştı. Ancak son günlerde Erdoğan’ın ilişkileri yeniden güçlendirmek için çaba sarf ettiği BAE Aselsan’ı mercek altına aldı. Bu da tartışmaları yeniden alevlendirdi. BAE’den bir heyet Türkiye’ye gelerek Aselsan, Havelsan ve TAI’de brifing aldı. Savunma Sanayi Başkanlığı da BAE heyetine kapsamlı bir sunum yaptı. BAE heyeti özellikle İHA-SİHA, hava-füze savunma sistemleri ve yazılım teknolojileri konusunda bilgilendirildi.
Aselsan, Havelsan ve Roketsan gibi şirketler bu açıdan Türk Savunma sanayinin bel kemiğini oluşturuyor. Her üç şirketin de en büyük ortağı Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı (TSKGV) 1987 yılında kuruldu. Vakıf TSK’nın gücünün artırılmasına katkıda bulunmak amacıyla Türk savunma sanayinin geliştirilmesi, silah araç ve gereçlerinin satın alınması amacıyla hizmet veriyor. Bu amaçla kurulan Aselsan, TAI, Havelsan, Roketsan, Aspilsan ve İŞBİR Elektrik Sanayi’nin en büyük ortağı durumunda.) Bu şirketlerin en büyük tedarikçisi ise TSK. Dünyanın en prestijli savunma sanayi listesi olarak kabul edilen “DefenseNews Top 100“ ün listelerinde Aselsan, Havelsan, Roketsan TUSAŞ, BMC, STM ve FNSS sürekli olarak yer alıyor.
Türk Savunma Sanayii sektörünün yazılım evi ve simülasyon merkezi olarak tanımlan Havelsan ise özellikle Komuta Kontrol ve Savunma Teknolojileri, Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Ülke Güvenliği ve Siber Güvenlik Çözümleri alanlarında TSK, stratejik kurumlar ve yabancı silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Roketsan ise TSK’nın roket ve füze ihtiyacını karşılayan, roket ve füze tasarımı ve geliştirilmesi konusunda etkin bir kurum.
Tayyip Erdoğan, Aselsan, Havelsan veya Roketsan’ın satışını gündemine alır mı? Bu mümkün.
Genelkurmay’ın Aselsan gibi stratejik kurumların satışını engelleyecek kurumsal bir gücü bulunmuyor. Zira Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe olayından sonra TSK üzerindeki denetimini tamamı ile kontrolü altına aldı. 15 Temmuz sonrasında binlerce subay ordudan uzaklaştırıldı. TSK’da alımlarda siyasal İslamcı emekli general Adnan Tanrıverdi tarafından kurulan SADAT etkin rol oynadı. Kemalist ve Ulusalcı (Vatan partisi lideri Doğu Perinçek ekibi dahil) ekipten oluşan ve Avrasyacı olarak tanımlanan subaylar general seviyesinde olmak üzere TSK’da önemli bir konuma sahip. Ancak ne oranda olduklarını net olarak söylemek mümkün değil. Avrasyacı ekibin Erdoğan iktidarıyla hala devam eden işbirliği nedeniyle öne çıkmaları beklenmemelidir. Tek istisna ise Avrasyacı grubun Erdoğan ile işbirliğini bozma istekleri olabilir. Bu grup Erdoğan’ın artık bir yük olarak görmeye başlarsa bu satışa karşı çıkar ve bu bahane ile ortaklığı bozabilir.
Bunun yanında şunu unutmamak gerekiyor: AKP lideri Erdoğan savunma sanayi ihalelerinde en etkin karar verici durumunda bulunuyor. Türk savunma sanayinin şirketlerinin üst kurumu olan Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) 15 Temmuz 2016 darbe olayı sonrasında Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Müsteşarlık olan yapısı başkanlık olarak değiştirildi. 24 Aralık 2017’de yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 64’ncü maddesiyle ayrıca Aselsan, Roketsan ve Havelsan gibi kurumların en büyük ortağı olan TSKGV da Erdoğan’a bağlandı. Bu kurum ile en kritik adım ise Vakfın Mütevelli Heyeti yapısının değiştirilmesi oldu. Vakıf başkanı olarak Milli Savunma Bakanı görev yaparken; yeni düzenleme ile bu görev Cumhurbaşkanı’na verildi. Bu KHK ile Erdoğan, hem Savunma Sanayi Başkanlığı’nı hem de vakıf yöneticisi olarak TSKGV’nı kontrol altına aldı. Bu düzenleme Erdoğan’ı savunma alanında tek adam pozisyonuna getirdi. Yani her konuda tek adam olan Erdoğan, para bulmak için Türkiye’nin en kritik savunma sanayi kurumlarını satmak zorunda kalabilir…Satar mı? Bekleyip göreceğiz.