İSTANBUL (CİHAN)- Gazeteci Sedef Kabaş, gazetecilere yapılan baskılar ve ayaklar altına alınan basın özgürlüğü nedeniyle 'Yargılanıyorum' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Her geçen gün yargılanacak gazeteci sayısında artış olacağını belirten Kabaş, endişesini dile getirdi.
Kabaş, Twitter'dan 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla ilgili attığı mesaj ve polisleri kapıda 5 dakika beklettiği gerekçesiyle toplam 10 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Kabaş, konu ile ilgili manifesto sayılacak bir yazı kaleme aldı.
İşte Gazeteci Sedef Kabaş'ın 'Yargılanıyorum' yazısı:
"Bir Twit attığım için 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorum. Evime gelen polisleri, 5 dakika beklettiğim için, 5 yıl hapis istemiyle ikinci bir davada daha yargılanıyorum. Yani hakkımda 10 yıl hapis isteniyor. Yani savcı bey, bir twit nedeniyle 3770 gün hapis yatmamı talep ediyor.
Gelin şöyle bir bakalım, ben nasıl bir ülkede yargılanıyorum:
Eski ulaştırma Bakanı'nın 'Sedef Kabaş'ın Twit'ini görmedim, ama sosyal medya küfür ve hakaret yeri değildir' diyerek sanki küfür ve hakaret etmişim gibi davrandığı, öte yandan AK-Troller denilen bir grubun sosyal medyada sabahtan akşama kadar her kesimden insana hoyratça, rahatça ve fütursuzca hakaret ve küfür edebildiği bir ülkede yargılanıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarını, bayrağını, önderini alenen hiç sayanların bırakın polisi 5 dakika bekletmeyi, ülkenin Güneydoğusunda kendi polisi ve ordusunu oluşturanları görmezden gelindiği bir ülkede yargılanıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük ve en derin yolsuzluk dosyasının kapatılmasına karşı çıktığım için yargılanıyorum. "Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet evrensel suçlardandır. bu suçların işlendiği yönünde, ciddi ve kuvvetli deliller, kayıtlar, ifadeler ve belgelerin olduğu soruşturmaları kapatmak elbette tarihe geçecek bir karardır" dediğim için yargılanıyorum.
Yolsuzluk dosyasını kapatanları asla unutmayın dediğim için yargılanıyorum.
Hırsızların, rüşvet alıp verenlerin ve gözümüzün içine baka baka kul hakkı yiyenlerin bırakın yargılanmalarını, mahkemeye bile gitmediği ve gönderilmediği bir ülkede yargılanıyorum.
Kitapların bomba, Twitter'ın baş belası, soru soran gazetecinin edepsiz, entelektüellerin monşer, anayasal hak olan protesto hakkını kullananların çapulcu, hırsızlıkları ortaya çıkaran polislerin darbeci, soruşturma açan savcıların vatan haini ilan edildiği ülkede yargılanıyorum.
Yolsuzluk, hırsızlık ve ihaleye fesat karıştırma suçlarından ağır şüpheli durumdakilerin seçim sonrasında balkondan zafer işareti yaptığı, mitinglerde 'her şey milletimiz için, verilmeyecek hesabımız yok' diyenlerin haykırabildiği bir ülkede yargılanıyorum.
Gayri hukuki gizli kapaklı işlerine, rüşvet trafiğine çocuklarını alet ettiğine dair güçlü iddialar olan 'bakan olmuşlar ama baba olabilirmişler mi?' diye sorduğum için yargılanıyorum.
Çaldınız mı sorusunu soranlara darbeci, paralelci, Siyonist, vatan haini diyen ama bir türlü 'çalmadık' diyemeyen insanların yönettiği bir ülkede yargılanıyorum.
Halkımızın bir bölümünün 'çalıyorlar ama çalışıyorlar' diyerek oluk oluk oy verdiği, bu vatandaşlarımızın hangi değerler sistemine, hangi dine göre çocuk yetirdiğini merak ettiğim bir ülkede yargılanıyorum.
30 yaşında korkunç bir serveti nasıl elde ettiği meçhul bir kişinin arkasına Türk bayrağını da alıp bir televizyon programında 'ülkemizin bütçe açığının yüzde 15'ini kapattığını' iddia ettiği ama kira gelirleri dışında tek kuruş vergi vermediği ülkede yargılanıyorum.
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının şarkıcı eşinin 'çocuğum için üzülüyorum' diyerek yarışma programlarında gözyaşı dökerken alkışlandığı, evladını kaybeden annenin ise meydanlarda yuhalandığı vicdanını yitirmiş bir ülkede yargılanıyorum.
Yalan haberleri daha inandırıcı kılma çabası ile devasa puntoların kullanıldığı oda olmayınca tam sayfa haberlerin yapıldığı, o da olmazsa bizzat neyin haber olacağının neyin haber olmayacağının tek elden söylendiği 'milli irade' dedikleri halkın gerçekleri öğrenmemesi için ise başta hatta Soma dahil son 4 yılda 150'den fazla yayın yasağı getirilmiş bir ülkede yargılanıyorum.
Montaj dediklerinin gerçek, insani yardım dediklerinin mühimmat, suikast dediklerinin kozmik odayı talan, hükümete darbe dediklerinin yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, ülke itibarı dediklerinin ise kaçak saray çıktığı bir ülkede yargılanıyorum.
Mide bulandıran altını çiziyorum mide bulandıran bir fanteziden ibaret olan ve ortalama bir zekânın altındakilerin bile inanmayacağı sakillikteki Kabataş yalanını manşet manşet yazanların, meydan meydan haykıranların, camilerimizde içki içtiler, ibadethanelerimize saldırdılar diyerek halkı birbirine düşürme hevesinde olduğu ve bu iftiralarla ilgili tek bir hukuki girişimin yapılmadığı bir ülkede yargılanıyorum.
Kamera görüntüleri olmasına rağmen Ali İsmail Korkmaz'ın katillerinin esnaf gerekirse polistir denilerek korunmaya çalışıldığı, Berkin Elvan'ın katillerinin bir türlü yakalanamadığı, herkesin gözü önünde yakılan Gezi çadırları için bile delil yok diye takipsizlik kararı verildiği ama Gezi'de yaralı gençlere yardım eden doktorlarımız için suç duyurusu yapılan bir ülkede yargılanıyorum.
Yapılan açıklamalarda, bizdeki özgürlük dünyada yok denilen ama eve polis baskını, gazeteye polis baskını, sendikaya polis baskını, parti binasına polis baskını, bankaya polis baskını yapılan, 13 yaşındaki bir çocuğun Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiği gerekçesiyle sınıfından polis baskınıyla çıkartılan bir ülkede yargılanıyorum.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın kendi eşlerinin mağduriyetine, anlata anlata bitiremedikleri ama aynı topraklarda ister başı açık ister başı kapalı olsun kadınlarımıza yönelik şiddetin son 10 yılda yüzde 1400 arttığı 13 yaşındaki kız çocuklarının tecavüzcüsüyle evlendirildiği daha sonra öldürüldüğü, tecavüz edenlerin beraat ettirildiği ve son olarak da 6 yaşındaki çocuklar evlenebilir diyen kişiye takipsizlik kararı verilen bir ülkede yargılanıyorum.
Ülkenin önce laik ve dinsiz sonra Türk ve Kürt, sonra Sünni Alevi en son AKP'li cemaatçi, hatta son celsede Gülcü mü Tayyipçi misin? diye sınıflandığı kimliklerimizi bölüp parçaladıkça aslında ülkenin geleceğini tuz buz edenlerin en büyük suç işlediği ülkede yargılanıyoruz.
Bir karış toprağı korumaktan aciz olanların Trablusgarp, Çanakkale Savaşı, Kafkas Cephesi, Filistin Cephesi ve Kurtuluş Savaşı'nda savaşmış dünya çapında bir savaş dâhisi kabul edilen Mareşal rütbesine sahip bu ülkenin tartışmasız kurucusu ve tek gerçek dünya lideri olan Mustafa Kemal Atatürk'e sataşmanın, laf etmenin hatta hakaret etmenin prim yaptığı ve bu kişilerin yargılanmadığı bir ülkede yargılanıyorum ve yargılanıyoruz.
Beyler bu özellikle bizi yöneten beyler maalesef genelde beyler, itibar saraydan değil demokrasiden gelir. Dindarlık namazdan değil insanlıktan gelir. Güç mevkiden değil dürüstlükten gelir.
Ben attığım tweetimin arkasındayım o mahkemeye de çıkacağım." CİHAN