Ne tuhaf günlerden geçiyoruz farkında mısınız? Yıldıray Oğur’la Cem Küçük’ün aynı çuvala girebildiğine tanıklık ediyoruz. Oğur, dantela gibi işlenmiş kurnazca metinlerle MİT’i temize çıkarmaya çalışıyor. MİT, 14.20’de haber aldığı 15 Temmuz’u, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a söylemedi ama aylar öncesinden MİT’in fişlemeleri sayesinde tasfiyeler yapılabiliyormuş. İhbarcı binbaşı bile asker, sivil hiç kimseye güvenmedi, doğruca MİT’e gitti. Meğerse Hakan Fidan için bundan âlâ tezkiye mi olurmuş?
Cem Küçük ise Hüseyin Gülerce’yi kurtarmaya çalışırken her zamanki sığ ve kibirli cümlelerle arz-ı endam ediyor. Onun da aslında çabası Gülerce değil, MİT’i daha doğrusu Fidan’ı kurtarmak. Bu abartılı gayretler, Fidan’ın sanıldığından daha yakın ve açık bir tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’den sonra sıra Fidan’da diyenler yanılmamış yani.
Pelikan diye bilinen tetikçiler taciz atışına başladı. Pelikanların kelle koleksiyonu, hafife alınacak birileri olmadıklarını gösteriyor. O kelleleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bizzat aldığı artık iyice sırıtıyor. Görmez’in arkasından söylediklerinden sonra “reis iyi Pelikan kötü” at gözlüğü takanlar da sessizliğe büründü. Cem Küçük’ün geçmişte Pelikan taklidi yapması yanıltıcı olmasın. O, sürüye hiçbir zaman kabul edilmedi. Ayrıca kritik hamleleri hep Fidan’ın öncelikleriyle örtüşüyor. “17 Aralık’ta elbette yolsuzluk vardı, yoksa bakanlar niye istifa etsin?” açıklaması da bir gaf değildi. Ahmet Davutoğlu ile Hakan Fidan ikilisinin partide yapmak istediği temizliğe uygun bir atıştı.
GAF REKORTMENİ SELVİ
AKP’de herkes panik halinde kendini sağlama alacak tedbirlerin peşinde. Ön alarak, bariyer kurarak tsunamiden kurtulmaya çalışıyorlar. Bunun için ilk akıllarına gelen, medyada haber ve yazı çıkarmak. Hürriyet’te yazdığından Abdülkadir Selvi öne çıkan isim. Ancak yazdıkları genelde maksadın aksiyle sonuçlanıyor.
Selvi dün bir hukuk devletinde yapılabilecek gafların en büyüğüne imza atan şu satırları yazdı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti milletvekilleriyle toplantıda, ‘FETÖ ile mücadelede asıl isimlerin değil de sıradan insanların üzerine gidildiği yönünde şikâyetler var, dikkate alın’ dedi. Erdoğan’ın bu uyarısı üzerine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, hukukçu milletvekilleriyle bir araya geldi. Milletvekilleri, FETÖ’yle mücadelede hangi tarihin esas alınacağı ve hangi kriterlerin geçerli olacağı üzerinde durdu. 17-25 Aralık esas alınsın diyenler oldu, FETÖ’nün devlet için öncelikli tehdit olarak kabul edildiği 26 Şubat 2014 MGK’sının milat olarak kabul edilmesini önerenler çıktı. Sonuç olarak takdirin, yargılamaları yapan mahkemelere bırakılması görüşü ağırlık kazandı.”
Hâlâ yürürlükte olan en azından mevzuat kitaplarında yazan kanunlara göre mahkemelere herhangi bir konuda emir vermek anayasal suç. Mahkemesi süren bir konuyla ilgili Meclis’te komisyon kurmak dahi yasak. Kanun çıkarsanız bile mahkemeler iddia olunan suçun işlendiği varsayılan zamanda geçerli olan kanunu uygulamak zorundalar. Adının önünde hukukçu nitelemesi olan milletvekillerinin böyle bir toplantı yapması skandal. AKP’liler daha ileri şeyler de yapıyor. Topluca mahkemelere gitmek, sanıklar ve mahkemeler hakkında ileri geri konuşmak hem suç ham de yargılamaları gölgeleyen işler. Öyle ya da böyle hukukun işlediği ortamlarda hepsi zor durumda kalacak.
OKUMUŞ YAZMIŞI BU…
17-25 Aralık’ı milat kabul etmeyi tartışmak tam kendi topuklarına ateş etmek. Aynı hatayı Hayrettin Karaman da yapıyor. Türkiye kamuoyunu susturdular, yargıya tamamen diz çöktürdüler. Yarın dünyada, “Tamam da 17-25 Aralık’ta ne olmuştu?” diye sorulduğunda ne diyecekler? Hele de Reza Zarrap Davası bu kadar göz önündeyken… Anlaşılan Erdoğan 17-25’te ısrarlı, AKP’liler ise bu gerekçelerle caydırmaya çalışıyor.
Uluslararası kamuoyu Erdoğan’ın çok umurunda değil. Emrindeki savcılar da zaten iddianamelerde 17-25 Aralık’a atıf yapıp duruyor. Binlerce hâkim ve savcının iddianamesi dahi yazılmadan 12 aydır tutuklu olduğu bir ülkede zaten adalet beklenmez. Böylesine pervasızca ve pişkince yapmaları iyi oluyor. Adaletsizliği ispat için fazla çaba gerekmeyecek.
Bu pervasızlığı gösteren bir örnekle bitirelim. Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak aynen şöyle diyor:
“Akın Öztürk de darbede rolü olmadığını söylemiş. Bunların konuşması bile vakit kaybı. Söz verilmemeli, mahkemeleri meşgul etmeleri önlenmeli.”
Okumuş yazmışı bu, gayri trollerini sormayın.
Sefer Can / TR724